Ali BULAÇ

Dinin tecrübe edilmesi!
16.05.2016
1630

 Burada sözünü ettiğimiz, Batılı zihni tutumun önemli kategorilerinden biri olan “dini tecrübe”den farklı bir konudur. Dini tecrübeyi merkeze alan William James’in kaleme aldığı Dini Tecrübenin Çeşitleri adlı eseri Amerikan dini hayatın algısını ve pratiğini derinden etkilemiş, Charles Taylor’ın fikirleri de modern zamanların din algısını bu yönde pekiştirmiştir. Her iki yazar, belirgin olarak bir kurumun bünyesinde varlığını devam ettiren din ile, bireyin ruhsal evreninde tecrübe edilen din arasında kesin ayırım yapar. James’e göre çökmekte olan bir kurum olarak kilise insanın manevi hayatını tahribata uğrattığı gibi, ona inananların manevi dünyasına da büyük bir yük olarak bindirmiştir. James sarahaten kilisenin bir iktidar aracı olması hasebiyle istikametini kaybettiğini söyler. Din bir süre sonra katılaşmış dogmalardan, içi boş ritüel ve merasimlerden ibaret bir mühendisliğe dönüşmüştür. Bu dinin artık insana verebileceği olumlu bir mesaj yoktur!

Peki, dini ve dini duyguyu tümüyle ortadan kaldırmak mümkün olmadığına göre ne yapmalı? James’e göre dini, kurumun belirlemelerinden koparmak gerekir. Dini tecrübe tabii ki devam edecektir ama artık, bu tecrübeyi Tanrı, dogmalar, azizler, kilise, peygamber değil, bireyin kendi öznel tecrübesi belirleyecektir. Teolojinin tanımladığı ve içini bir türlü dolduramadığı kavramlar yerlerini bireyin kendine özgü hissedişleri, tecrübeleri alacaktır. Tanrı ve İsa’nın kilisede bedenlendiği söyleniyordu ama artık her birey kendi başına bir kilisedir.
James ve Taylor’ın dini tecrübeye getirdikleri bu yeni boyut, Hıristiyan mü’mini Tanrı, ahiret, kutsal metin ve hiyerarşik otorite bağlarından koparmak suretiyle Amerikan pragmatizmine zihni-fikri zemin hazırlamıştır ki, Amerikan yükselişinin arka planında bu zihni dönüşümün yattığını söylemek mümkün. Bunu tahakkuk ettirmek zor olmadı, çünkü Katolikliğe karşı bir protest hareket olarak ortaya çıkan Luther ve Calvin’in öğretileri ve daha sonra Aydınlanmanın ana sütunlarından biri olan Kant ve diğerleri de zaten bu yolda önemli mesafeler katetmişlerdi. Bu sayede bireysel aklın süzgecinden geçen fikir ve kanaatler ile kişilerin ruhi tecrübeleri din dediğimiz fenomenin referansı sayılacaktır. Herkesin dini kendine!
William James ve Charles Taylor’un felsefi ismi pragmatizm olan Amerikan kapitalizmine sağladıkları dini katkıyı bir kenarda tutup, müslümanların yaşadığı farklı havzalardaki duruma gelecek olursak, makro düzeydeki genel gidişin sonu dini algı ve hayatı bireysel tecrübeye indirgeyecek bir protestanlaşma yönünde olduğunu söylemek abartı olmaz. Biz bu konuya 23 sene önce Bilgi ve Hikmet dergisinde dikkat çekmeye çalışmıştık.
Özellikle Amerikan pratiğinde, dinin müntesipleri tarafından sahih özüne uygun olmayan biçimlerde tecrübe edilmesi, dini kişisel bir tecrübeye, bireysel bir tercihe indirger; bu liberalizmin ve onun cisimleşmiş formu olan piyasa kapitalizminin aradığı şeydir. Söz konusu dini tecrübenin müslüman dünya için bir model olacağını düşünecek olursak, şu üç durumun ortaya çıkması muhtemeldir:
Biri müslümanın vahyle ilişkisini keser. Bu onun aşkınla ilişkisinin kesilmesi anlamına gelmez ancak ya Grek usulü metafizik anlamda gayba taş atan felsefeye; ruhçuluğa, eşyaya hurafelerden müteşekkil sahte kutsallıklar yüklemeye veya arkaik zamanlarda -Kurûn-u ulâda-ki gibi mitolojik güçler vehmetmeye dönüşür. Hıristiyanlıkta böyle bir gelişme için dini, tarihi ve kurumsal manada her şey hazırdı; Katoliklik eninde sonunda Protestanlığı üretecekti.
İkincisi kişi, sahih nasslar ve nassların vaz’ettiği sağlam hükümlerle ilişkisi kesilmesi dolayısıyla kendi aklını ve öngörülerini tek doğru kıstas kabul eder, bu da hayatı sekülerleştirir. Hayatın sekülarizasyonu dini ritüellere, içi boş gösterilere dönüştürür. Kişi dinden seçtiği ritüelleri yerine getirince dinin tamamını icra etmiş olduğunu düşünür. Mesela dinin kutsal gecelere, salt cuma namazına ve bayramlara indirgenmesi gibi.
Üçüncüsü böyle bir dini tecrübe, ister liberal kapitalizme ister sosyalizme veya başka türden eşitsiz, adaletsiz, baskıcı ve ahlaken çürütücü bir ekonomi-politiğe kapıları sonuna kadar açar. Böyle bir sistemde yöneticiler ve halk olabildiğince muhafazakâr-diyanetçidir ama dinin asli özü, ahlakı, adaleti ve özgürleştirici mesajıyla tamamen ilgisizdirler.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar