Ali BULAÇ

Dinden özgürleşme!
18.05.2016
1983

 “Din ve vicdan özgürlüğü” ile “dinden özgürleşme”yi birbirinden ayırmak lazım. Çoğu zaman modernizasyon politikaları desteğinde herkese su ve hava kadar gerekli olan “din ve vicdan özgürlüğü”, “dinden özgürleşme” olarak anlaşılmış ve bu yönde kullanılmıştır. Türkiye’nin modernleşme tarihi ve laiklik uygulamaları bundan ibaret sayılır.

Özgürlük müslüman zihnin hala sarahate kavuşturduğu bir kavram değil. “İnsanın Özgürlük Arayışı” kitabımızda bu konuyu enine boyuna ele almaya, modern psikolojisinin bilinçaltına itilmiş hurdalıkları dışarı attırmaya yarayan seanslarının gerçekte Hıristiyanlıktaki “itirafın seküler formu” olduğunu göstermeye çalışmıştık. Taşkent ve Orta Asya Metropiliti Vladimir de “Sopayla Gelen Özgürlük” adlı önemli makalesinde “Psikanalizmin Hıristiyanlıktaki günah çıkarmanın tahrifi olduğunu” söyler. Nefsin bilgisini (İlmü’n nefs) araştırmayan psikoloji, itiraf ile elde edilen rahatlığı özgürlük sayar. Bu hakikat değeri olmayan bir söylemden ibarettir. Oysa Allah’ı hatırımızda tutarak içten, pişmanlık ve kararlılıkla yaptığımız tevbe bizi özgür kılıyor. Psikanalist seanslarda günah itiraf edilir ama günah kiri ruhun derinliklerinden sökülüp atılmaz, çünkü kişi yaptığına pişman olmadığından, sadece yaptığını nesneleştirip dışarı atar. Bu demektir ki bir başka günaha yer açmaktan başka bir işlem yapılmış değildir.
Metropolit Vladimir, cesaretle Freudizm’in sinema ve televizyonlardaki şiddetin ideolojik temelini oluşturduğunu söyler. İddiaya göre bu türden filmler ve sahneler insanın içindeki saldırganlığı dışarı atmasına yarıyor, gerçekte ise çocuklardan başlayarak kitleleri zorbalık ve şiddet bağımlısı yapıyor. Seyrettiğimiz her aksiyon filminde onlarca insan kolayca ve ustalıkla öldürülüyorsa, işgal güçlerinin Afganistan, Irak ve başka yerlerde binlerce insanı katletmesi sıradan bir iştir, zira cinayet ve katliam sahnelerini seyrede seyrede cinayetler karşısında ruhlarımız nasır tutmuş bulunmaktadır.
Fıtraten insanın günaha, ayıba ve suça karşı gizemli bir ilgisi var; Hollyvood sineması insanın kan dökücülük ve ayıp, günah ve suç olana karşı bu eğilimini tahrik etmekte; böylece dine, ahlaka ve hukuka karşı küresel düzeyde savaş açmaktadır. Dinin, ahlakın ve hukukun mahkum ettiği fiilleri estetize ederek herkesi cürüm işlemeye teşvik eden sinema ve televizyonun bu yönüne yeterince dikkat çekilmiş değildir. Umberto Eco’ya göre Freud, eski ve yeni dünyanın milyonlarca insanını nevrasteni haline getirdi. Kim ne derse desin, modern dünyanın bilinçaltını dolduran Freudizm’dir.
Vladimir, ilginç bir noktaya dikkat çeker: İnsanlar tenha yerlerde günah işleyebilirler, bununla sadece kendi ruhlarına zarar verirler. Fakat günahın açıktan-alenen gösterilmesi dini duyguları rencide ve iğfal eder. Üstad Said Nursi, “batılın tasvirinin saf zihinleri saptırdığını” söylemişti. Amerikalıların Irak’ı işgal ettikleri ilk günlerde yaptıkları şey Bağdat sinemalarında porno filmleri seyrettirmeleriydi. Amerikalılara göre, porno filmler Irklıları dinin günah bağlarından özgürleştirecekti. Amerikalıların Irak’a götürmeyi vaad ettikleri özgürlük ve demokrasi buydu. Özgürlüklerin standartlarını belirleyen Amerikalılara göre, bu standartlar yer küresinin her yanına yayılmalıdır ve bunun için gerekirse savaşlar, askeri işgaller yapılmalı; masum sivillerin ölümü göze alınmalıdır. Vladimir “Amerikalıların Özgürlük Heykeli’nin insanların gözünde kana susamış ve daha çok insanın kurbanı olmasını isteyen bir puta döndüğünü” söyler.
Freud, dinin, ahlakın ve geleneğin günah, ayıp ve suç saydığı fiillerin dökümünü yapıp bunlara karşı insanın özgürleşmesi gerektiğini söylemişti. Ancak hala hukuk bazı günah ve ayıpları “suç” saymaya devam etmektedir; sübyancılık, çocukların istismarı gibi. Ama özgürleşmenin kriteri, insanın fıtrat tarlasında gömülü olan zehirli tohumların yeşertilmesi ise; zina, eşcinsellik ve barbarlığa dönüşen savaş serbest ise, bu çarpık kabule göre neden masum sivilleri hedef alan “terör” de suç sayılsın ki! Terör, insanın kandökücülüğüdür ve elbette temelinde fıtri güdüler yatmaktadır.
Herkesin din ve vicdan özgürlüğüne, düşünce ve ifade özgürlüğüne ihtiyacı var; devletler din, can, mal, akıl ve nesil emniyetini korumakla yükümlüdürler. Ama salt özgürlüğe indirgenmiş demokrasi din, ahlak ve sıranın kendisine geleceği Hukuk’tan özgürleşmenin yolunu açamaz.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar