Alper GÖRMÜŞ
Serbestiyet’teki son yazımda (“Devlet Türkleri barışa ikna edebilir fakat Kandil Kürtleri savaşa ikna edemez”, 25 Ekim), iktidarın ve devletin Öcalan ve DEM Partisi üzerinden yürütmeye çalıştığı Kürtlerle barış hamlesine karşı küçük milliyetçi partilerden ‘solcu’ televizyon sunucularına uzanan geniş bir yelpazede yürütülen ‘istemezük’ kampanyasına karşı projenin sahiplerinin dengeleyici, başarılı bir kampanya geliştirebileceğini, yani devletin zor da olsa Türkleri ‘Kürtlerle barış’a ikna edebileceğini, buna karşılık Kandil’in Kürtleri ‘savaşa devam’a ikna edemeyeceğimi öne sürmüştüm.
Bu yazıda ve bir sonraki yazıda bu iki noktayı açmaya, hangi argümanlara dayanarak böyle bir sonuca vardığımı izah etmeye çalışacağım. Son yazıda dediğim gibi, her iki iddia için temel argümanım geçmişte devletin barış, Kandil’in savaş (‘halk savaşı’) inisiyatiflerini yürürlüğe koymaya çalıştığında karşılaştıkları tablolar olacak.
Bugün “Kandil ve Kürtler”i, sonraki yazıda da “Devlet ve Türkler”i ele alacağım.
Kandil’in Kürtleri ‘savaşa devam’a ikna edemeyeceği iddiamda kullanacağım temel argüman 2015-2016’daki hendek çatışmalarının tecrübesi olacak. (Aşağıda okuyacaklarınızı, hendek çatışmalarının sürdüğü aylar boyunca kaleme aldığım yazılarda dile getirmiştim, yıllar sonra onları bir daha hatırlatmak istiyorum.)
İnancı uğruna ölümü göze alanların büyük yanılgısı
PKK-KCK, binlerce Kürt gencinin ve yüzlerce asker-polisin ölümüyle sonuçlanan hendek çatışmalarını sıradan Kürtlerin de destek vereceği varsayımıyla başlatmıştı. Ne var ki Kürtler ‘serhildan’ boyutlarında bir kalkışmadan ısrarla uzak durdu.
PKK-KCK’nın çağrıları cevapsız kaldıkça, her yeni çağrıya bir hayret ifadesi siniyor; yıllardır dağda savaşan militanların diline, “uğruna mücadele ettikleri” halkın “ilgisizliğini” anlayamadıklarını imâ eden sitemkâr, duygusal bir ton yerleşiyordu. Mesela, KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı tarafından yayımlanan “Göçertme politikasına karşı direnelim” başlıklı çağrıda şöyle deniyordu:
“Türk devletinin bu göçertme politikasına karşı tüm Kürt halkı var olma direnişi göstermelidir. En büyük var olma direnişi tüm baskılara rağmen toprağına, taşına sarılmaktır. Soykırımcılara inat evimizi, sokağımızı, mahallemizi terk etmemek bir var olma direnişidir. (…) Yaşanılacaksa da mahallemizde, ilimizde ve ilçemizde yaşanılmalıdır. Evimizi ve barkımızı terk etmek, daha baştan ölümü kabullenmektir. Sevilecek, yaşanılacak yaşam, ölümsüz şehidimiz Kemal Pir’in dediği gibi ‘uğruna ölünecek yaşam’dır. (…) Her çiçek toprağında güzeldir. Her çiçek toprağında kendi yaşamını var edebilir; en güzel renklerini ve kokusunu verir. Hiçbir zalim elin ve psikolojik savaşın bizleri toprağımızdan koparmasına izin vermeyelim. Gül gibi dikenlerimizle, direnişimizle varlığımızı koruyalım!’’
Bu dil, “inancı uğruna ölümü dahi göze almış militan-direnişçi”nin diliydi. Bildirinin neredeyse her cümlesine sinmiş sitem ise kendileri gibi hissetmeyen, kendileri gibi davranmayan Kürt halkına gidiyordu.
PKK-KCK önderliğinin anlamadığı, anlamak istemediği şey, dünyadaki bütün militanca mücadele içinde olanların anlamadığı, anlamak istemediği şeyle aynıydı: Kitleler sadece çok istisnai durumlarda militanlaşır.
Bir militan, gerçeklerden çok hayallerinin içinden düşünür ve duyumsar. Ona göre, o tarihsel an gelip de o son duvar yıkıldığında, her şey bir anda değişecek, “kötü”nün yerini “iyi” alacaktır. Bir yandan o kadar yüce bir yandan da o kadar kaçınılmaz bir hedeftir ki bu, uğruna ölmek insanı sadece yüceltir ve sadece uğruna ölünecek bir yaşam anlamlı bir yaşamdır. KCK bildirisinde dendiği gibi: “Sevilecek, yaşanılacak yaşam, ‘uğruna ölünecek yaşam’dır.”
Direnişçi ile ‘kitle’ arasındaki gerilim
Direnişçi ile onun uğruna mücadele ettiğine inandığı kitleler arasındaki ilişki gerilimli bir ilişkidir. Kitleler, hiçbir zaman direnişçinin arzu ettiği kıvama gelmez. Çünkü onlar, içinde bulundukları durumdan hoşnut olmasalar da, onu yıkma hususunda bir direnişçinin sahip olduğu azme sahip değildirler. Sebebi açık: Çünkü onların düşüncesi ve duygusu bir direnişçininki kadar kristalize olmamıştır. “Eski”nin iyi olmadığı hususunda net olsalar da, onun yerine önerilen “yeni” hususunda henüz net değillerdir. Kaldı ki, o kıvama gelenler dahi gündelik hayatla olan sıkı bağları (aile, çocuklar, başka sorumluluklar vb.) nedeniyle kolay kolay bir direnişçi haline dönüşmezler.
Nitekim Kürtler hendek çatışmaları sırasında ne PKK-KCK’nın ‘serhildan’ çağrılarına ne de o sırada HDP’nin eş genel başkanı olan Selahattin Demirtaş’ın çatışmaların en yoğun olduğu Sur’a yürüme çağrılarına icabet etti.
Hendekler, Öcalan’ın elini Kandil’e karşı güçlendirmiş olmalı
2015-2016’daki hendek yazılarında Kürtlerin PKK-KCK’nın çağrılarını karşılıksız bırakmasının yanı sıra duygusal olarak PKK-KCK’dan uzaklaşmış olma ihtimalini de tartışmıştım.
Kürtlerin PKK’dan uzaklaşması hiç kuşkusuz devletin en çok istediği şey. Ne var ki, bu devlet istedi diye olacak bir şey değil, belki ancak PKK’nın yanlışları sayesinde olabilecek bir şey ve bunun da bir tarihi var. PKK’nın başlattığı hendek çatışmaları muhtemelen bu yanlışların en önemlisiydi, fakat oraya gelmeden önce bu işin kısa tarihine bir göz atmak istiyorum.
Devlet, Kürt kimliğini ve Kürtlerin taleplerinin bir bölümünü kabul etmek zorunda kaldığında, bunun PKK’nın aleyhine ve kendi lehine sonuçlar doğuracağını sandı ve zaman zaman “Bakın size neler neler verdim, PKK’dan uzaklaşırsanız size daha fazlasını veririm” anlamına gelecek bir dil tutturdu. Ne var ki Kürtler arasında bu ‘hak teslimi’nin “PKK şiddetinin oyunu bozması”yla mümkün olabildiğine dair yaygın bir algı oluşmuştu, dolayısıyla buradan devletin beklediği sonuçlar çıkmadı.
Ayrıca, unutmamak gerekir ki neredeyse her Kürt ailesinde PKK’ya katılmış en az bir kişi bulunuyor. Yani Kürtler kendilerini PKK’ya bir tür “borçlu” hissediyorlar ve ilaveten o örgütün içinde kendi çocukları var: Bu iki “manevi” olgu, PKK ile ona sempati duyan Kürtleri ayrıştırabilmenin güçlükleri hakkında çok şey söylüyor bize.
Fakat yine de kitlelerin maddi güdüleri ve iyi bir hayat yönündeki arzuları manevi güdülerinden daha kuvvetlidir (sevseniz de sevmeseniz de modernlik ve kapitalizm bunu başardı). Yani Kürtlerin “huzur ve iyi bir hayat” uğruna PKK’dan uzaklaşma ihtimalleri hiç yok değildir.
Nitekim 2004’te böyle bir moment oluştu. Bizzat PKK yayın organlarında, Öcalan’ın yakalanmasını (PKK literatüründe “uluslararası komplo”yu) protesto gösterilerinin ilk kez o yıl (Ekim, 2004) sönük geçtiği yazıldı ve bunun AB süreciyle (ki aynı yıl bitmeden AB ile tam üyelik görüşmelerinin başlamasına karar verilecekti) ilgisinin olup olmadığı sorgulandı. Bu soruya verilen cevap ise “bizce tartışılır” şeklinde oldu.
Kürtlerin Öcalan’a ve “komplo protestosu”na o yıl soğuk durmalarının nedeni olarak Avrupa Birliği (AB) sürecinin gösterilmesi son derece isabetliydi… Belli ki Kürtler, AB üyesi bir Türkiye’de eşit yurttaşlar olarak yaşayabileceklerine inanmışlardı ve o momentte PKK’dan da uzaklaşmaya başlamışlardı.
Zaten aynı yıl, PKK altı yıldır sürdürdüğü ateşkesi bozdu ve çatışmalar yeniden başladı. PKK, kendi açısından “iplerin elden kaymakta olduğu” tespitini yapmış, AB sürecini baltalama kararı almıştı.
Türkiye’nin Avrupa Birliği macerası duraklamasaydı, büyük bir ihtimalle Kürtlerin PKK’dan uzaklaşma süreci devam edecek, onun üzerinden de PKK -mecburen- şiddetten uzaklaşacaktı.
Fakat öyle olmadı, Türkiye AB’den uzaklaştıkça AK Parti de reformculuktan uzaklaştı. Tabii bu süreçte Kürtlerin PKK’dan uzaklaşma eğilimi de durdu. Kürtler AB üyesi bir Türkiye’ye güvenmişlerdi, fakat “bağımsız Türkiye”ye güvenmemişlerdi.
Şunu da unutmamak lâzım: 2004’e gelindiğinde beş yıllık bir ateşkes süreci devredeydi ve Kürtlerin PKK’ya “soğuk” davranması, devletin sık sık ifade ettiği “PKK’lıların bire kadar kırılması” gibi bir sonuç doğurmayacaktı.
Bunu şundan ötürü hatırlatıyorum: Kürtlerin PKK’dan uzaklaşmalarının bir koşulu barış, huzur ve refah hayaline inanmalarıysa, öbür koşulu, bunun kendi çocuklarının topyekûn kırılması pahasına gerçekleşmeyeceğine ikna olmaları… Aksi takdirde, Kürtlerin kendilerini “iyi bir hayat” uğruna “ahlâksız ve onursuz” bir anlaşmayı kabul etmiş bir halk gibi hissedeceğini anlayabilmek o kadar da zor değil.
Artık hendek çatışmalarının Kürtlerin PKK’ya karşı duygularında oynadığı role gelebiliriz… Kürtlerin bu çatışmalardan ötürü devleti suçladıklarını biliyoruz. Fakat PKK’ya sempati duyan Kürtler, maruz kaldıkları zorluklardan dolayı devleti suçladıkları kadar PKK’yı da suçladılar ve bu da Kürtlerin PKK’ya karşı duygularında yeni bir kırılmaya yol açtı. 1 Ekim’de Bahçeli’nin DEM milletvekilleriyle tokalaşmasıyla başlatılan yeni süreç öncesinde Kürtlerin PKK’ya karşı duygularını belirleyen parametreler şöyleydi:
1) Kürtler -AB üyeliği ihtimalinden kaynaklanan- 2004’tekine benzer bir iyimserliğe sahip olmadıkları için PKK’dan uzaklaşmaya hazır değildi, 2) Fakat o günlerden farklı olarak, 2015-2016’da savaşı şehirlere taşıdığı için PKK’ya da öfke duyuyorlardı, 3) Yine de, “süpürme” vb kelimelerle ifade edilen “PKK’yı bire kadar kırma” hedefine kesinlikle karşıydılar, 4) Türkiye artık 2004’teki, istikbalinde AB üyeliği görülen bir Türkiye olmadığı, ilaveten o günlerdekinin tersine kendilerine karşı açık bir bastırma siyaseti yürüttüğü için devlete de güven duymuyorlardı.
Bakalım başlatılan yeni süreç Kürtlerin PKK’ya ve devlete bakışını nasıl şekillendirecek?
Yazarlar
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025