Alper GÖRMÜŞ
Birkaç hafta önce Lizbon’da düzenlenen Uluslararası Politik Psikologlar Derneği’nin toplantısına sunulan bir makale, bir zamanlar Fukuyama’nın “Tarihin Sonu” makalesinin yarattığı etkiye benzer bir etki yaratmaya aday görünüyor: “Demokrasinin Sonu...”
Prof. Shawn Rosenberg’in bir ay içinde çok sayıda atıf yapılan makalesi, demokrasinin sonuna geldiğimiz şeklindeki tezin temellendirilmesi aşamasında iyice ilginçleşiyor. Rosenberg’e göre, demokrasi, onun çatısı altında yaşayan insanlardan büyük emek isteyen bir rejim. Demokrasi, insanların bilgiyi önemsemesini ve ona saygı göstermesini; bu âleti kullanarak düşünmesini ve düşünme süreci sonunda iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırma becerisini elde etmesini ister... Rosenberg, insanın özünde önyargılı ve bencil bir yapısının olduğunu ve doğrudan kendi çıkarları ile bağlantılı olmayan verileri gözardı ettiğini öne sürüyor ve buradan, insanoğlunun gelişiminin modern demokrasinin talepleriyle uyum içinde olmadığı sonucuna varıyor. İnsanlar, bu özellikleri nedeniyle kendilerini “zora koşan” demokrasiler yerine düşünmede ve sorumluluk almada kendilerinden hiçbir talepleri olmayan popülist liderlerin önerdiği rejimleri destekliyorlar.
Rosenberg’e göre, demokrasiyle gerçek bir zıtlık içindeki popülist rejimler işte insanın bu özellikleri nedeniyle, zannedildiği gibi geçici olmayacak. Tam tersine, asıl, demokratik ülkelerin sayısının her şeye rağmen otoriter rejimlerden fazla olduğu bugünkü durum geçici... Süreç, popülist rejimler ve liderler lehine gelişmeye devam edecek ve demokrasiler çok da uzun olmayan bir zaman diliminde azınlığa düşecekler.
“Hırsızın hiç mi suçu yok?”
Akademisyen Umut Özkırımlı ise Shawn Rosenberg ile aynı günlerde Ahval’de, popülist liderlerin halk tarafından seçildiğini hatırlatarak “hırsızın hiç mi suçu yok” diye sordu:
“Aşırı sağ, popülist siyasetçiler halkın çoğunluğunun desteğiyle seçiliyor. Bu durumda o siyasetçinin yaptıklarının tek sorumlusunun kendisi olduğunu söyleyebilir miyiz? Amiyane tabirle hırsızın hiç mi suçu yok? Popülizmin yükselmesinden, demokrasi krizinden bahsediyoruz. Ama bunları tartışırken özne olarak hep siyasetçileri seçiyoruz ya da öznesiz konuşuyoruz. Oysa tüm bu krizlerin merkezinde sadece elitler değil, kitleler de var. Neden öznesiz konuşuyoruz? Neden hem popülizmi eleştirip hem de ‘halk yardakçılığı’ yapıyoruz? Liderleri, sistemi, muhalefeti eleştiriyoruz da neden halkı eleştirmiyoruz?
(...)
“Günümüzde siyaset şeffaf. Aşırı sağ, popülist liderler halkı kandırmıyor, ne olduklarını açık açık söylüyorlar. Ve tam da bu nedenle, yani savundukları düşünceler nedeniyle oy alıyorlar. Halkı eleştirmekten korkmamamız gerekiyor. Tıpkı bireyler gibi, halklar da birer özne. Kolektif özne. Bireyler nasıl karar alabiliyor, o kararların sonuçlarına katlanmak zorunda kalıyorlarsa, halklar da aldıkları kararların sonuçlarına katlanmaya hazır olmalı.”
Zizek’i de hatırlayalım:
Bu yılın başında kaleme aldığım iki yazıda, demokrasiye inanan elitler arasında yukarıdakilere benzer görüşlerin uç vermeye başladığını ve önümüzdeki dönemde bunlara daha fazla itibar edileceğini öne sürmüştüm. O yazılardan ikincisinde (“Otoriter liderlere karşı mücadelede ‘daha az halk’ formülüne doğru mu?”, Serbestiyet, 7 Ocak 2019), şu soruyu sormuştum:
“Demokratlar, liberaller, demokratik solcular, popülist-otoriter liderlerin demokratik seçimleri kazanarak iktidara gelme sürecini durdurmak için, seçimlerin ve seçilmişlerin nispî önemini azaltacak ‘yarı bürokratik’ formüllere gönül indirebilirler mi?”
Bana bu soruyu, o güne kadar utangaçça ve imâ yollu ifade edilen “daha az halk” formülünü filozof Zizek’in açıklıkla ifade etmesi olmuştu.
Zizek, bu görüşlerini, Fransa’daki Sarı Yelekliler hareketini ele aldığı bir makalede dile getirmişti. Zizek’e göre, hükümet, insanlığın geleceği için hayati önemi haiz küresel ısınmayı azaltmaya katkıda bulunmak için mazota zam yapmış (böylece Fransızlar daha az mazot kullanacaktı), fakat Sarı Yelekliler kendi günübirlik ve dar çıkarları için vizyonsuz bir tutumla protesto gösterileri başlatmıştı.
Zizek, halktan gelen bazı taleplerin “vizyonsuz” olabileceğini, ilerleme sağlayamayacağını, böyle durumlarda doğru tavrın o taleplere kulak asmamak olduğunu, işadamı Henry Ford’un yaklaşımı üzerinden şöyle izah ediyordu:
“Yaşlı Henry Ford, ilk seri üretim otomobili piyasaya sürdüğünde, insanların ne istediğine bakmadığını söylerken haklıydı. Özlü bir şekilde ifade ettiği üzere, insanlara ne istediklerini sormuş olsaydı alacağı cevap ‘At arabamız için daha hızlı ve güçlü bir at!’ olurdu.
“Fransa’da protestocular daha iyi (daha hızlı ve güçlü) bir at istiyorlar – bu durumda, ironik şekilde, otomobilleri için daha ucuz akaryakıt.
“Oysa akaryakıt fiyatının artık önemli olmadığı bir toplum vizyonuna ihtiyaçları var. Tıpkı, otomobillerden sonra at yeminin fiyatının hiçbir önemi kalmadığı gibi.”
Siyasetçleri, onları destekleyen halkı esirgeyerek eleştirmek...
Türkiye’de, kitlesel fikirler, duygular ve eylemler söz konusu olduğunda akan suların durması gerektiğini düşünenler çok büyük bir çoğunluk teşkil ediyor. Onlara göre kişileri, partileri, kurumları yerden yere vurabilirsiniz; fakat onları destekleyen “kitleleri” eleştiremezsiniz!
Ya da: Bir “kitle”ye ortak bir nitelik atfedemezsiniz ve onu o nitelik üzerinden zinhar sorgulayamazsınız!
Ben öyle düşünenlerden değilim. Hatta, siyasetçileri, onları destekleyen halkı esirgeyerek eleştirmede bir tür politik ahlaksızlık gördüğümü bile söyleyebilirim.
O nedenle, bu yazıda zikrettiğim üç görüşün sahiplerini ancak “dürüst” ve “cesur” gibi sıfatlarla anabilirim.
Fakat onların, popülist liderlerin yükselişinde esas sorumlunun halk olduğu şeklindeki görüşlerini paylaşmıyorum. Perşembe günü, buradan devam edeceğim.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları














































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025