Bekir AĞIRDIR
Konuşmalarıma “Müjde, kasırganın gözündeyiz” diye başlıyorum. Beş, altı yıldır da “Kasırga geliyor, tedbirinizi alın” diyordum. Kasırgayı beklerken zihnimiz ‘nereye tutunacağımızla, korunma güdüsüyle’ meşgul, doğal olarak. Halbuki şimdi artık kasırganın gözündeyiz. Bu nedenle zihnimiz, “Çıkış nerede, ne yapmalıyız?” sorusuna cevap aramaya odaklanmaya daha meyilli.
Yaşanan ekonomik buhran daha ağırlaşmış, toplumdaki yansıması ve algısı kasırgaya dönüşmüş durumda. Hanenin geliri giderinden eksik olanlar, toplam hanelerin üçte birinden fazla artık. Toplumun beşte dördü, bugünden de daha ağır yaşam koşulları beklentisi içinde. Doğal olarak da panik, endişe yükselmiş durumda.
Yıllardır süren, kangren haline dönüşmüş siyasal ve toplumsal sorunlar, gerilimlerin yanı sıra pandeminin ürettiği can derdi, ekonomik buhranın yüklediği geçim derdi bir arada yaşanıyor. Uzun süredir toplumsal psikoloji endişe ve kaygı ağırlıklıydı. Bir bakıma toplum depresyondaydı. Ama bu depresyon hali aynı zamanda bir fırsat alanı da açıyordu.
Psikoloji literatüründeki ‘yasın beş evresi’ teorisi bu durumu açıklıyor. Çok ağır, travmatik sorunlarla karşılaştığımızda yas, keder nasıl yaşanıyor, insanoğlu yası, kederi nasıl içselleştiriyor? Teoriye göre birinci evre ‘inkâr.’ Örneğin kanser olduğunuzu öğrendiğinizde önce teşhisi, doktoru reddetmek gibi. İkinci evre ‘öfke.’ Neden benim başıma geldi tepkisi. Üçüncü evre ‘pazarlık.’ Sigarayı bırakmasam da azaltsam pazarlığı. Çoğu zaman pazarlık aşamasında takılı kalıyoruz. Bireyler de toplumlar da devletler de öyle. Örneğin Kürt meselesinde pazarlık aşamasından öteye gidemiyoruz bir türlü.
Sınıfsal bakış tetiklendi
Kederin beş evresinin dördüncü evresi çıplak gerçeği kabullendiğimiz ve derin bir depresyona girdiğimiz aşama. Ancak bu depresyon aşamasını geçtikten sonra beşinci evreye, “Çözüm için ne yapmalıyım?” sorusunu kendimize sorma aşamasına geliyoruz. Toplum da genel olarak gidişat konusunda depresyon aşamasına geldi. Pandemi getirdiği tüm melanete karşın toplumsal psikolojide olumlu bazı duyguları da tetikledi. Kendine, yakın çevresine, sahip olduklarına, işine özen duygusunu üretti öncelikle. Giderek bu özen duygusu dayanışmayı ve empatiyi de üretti yeniden.
Ekonomik buhranla ağırlaşan geçim derdi ve işsizlik yanı sıra can derdinin ürettiği ortaklıklar, kimliklere sıkışmış zihinlerde sınıfsal bakışı tetikledi. Kalıcılaşan yoksulluk ve adaletsizlik etrafında sınıfsal bakış güçlenmeye başladı.
Sınıfsal bakış yükselirken zihinlerde ortak alanlar, ortak dertler kimliklere sıkışmanın ürettiği bazı zihni ve duygusal ambargoları aşındırmaya başladı. İşsizliğin, geçim derdinin ağırlaşması Türk-Kürt, Sünni-Alevi, muhafazakar-Seküler gibi ayrımların Covid virüsü karşısında da işsizlik derdinde de ortak kader olduğu gerçeği hissedilmeye başlandı. Mültecilere karşı şoven bakışın da etkilemesiyle ‘bizim komşumuz’ olan ‘bizden biri olan’ olan Kürtler’in ihtiyaç ve taleplerine karşı zihni ambargo gevşemeye başladı. Kültürel kimlikler arası kutuplaşma hâlâ varlığını sürdürüyor olsa da eriyor.
Bir yandan da gündelik yaşam pratiklerinde, göç-metropolleşeme-apartmanlaşma gibi bir dizi sosyolojik değişimin tetiklemesiyle muhafazakâr hayat tarzına sahip kümelerde değişim zaten uzun zamandır hızlanarak sürmekteydi. Gündelik pratiklerde benzeşme ahlaki ve kültürel referanslar farklılıklarını koruyor gibi görünse de aynı zamanda hayat tarzları arasındaki kutuplaşmayı da aşındırıyor.
Bunların yanı sıra yönetim sistemindeki değişiklik, iktidarın geleneksel seçmen tabanında ürettiği derin hayal kırıklığı, iktidarın söylemlerinin giderek gündelik gerçeklerden kopması, yalnızca iktidarın inandırıcılığını eksiltmedi aynı zamanda siyasal kutuplaşmayı da aşındırdı. Zaten siyasi kutuplaşmanın kendi dinamikleri de bir süredir değişmişti. Artık siyasi kutuplaşmanın baskın karakteri kendi kimliğinin partisine karşı olan olumlu duygulardan değil, karşı kimliğin partisine olan olumsuz duygulardan beslenir hale dönüşmüştü. Yönetim sorunları, ekonomik buhran nedeniyle o duygusal kutuplaşma hâlâ varlığını hissettiriyor olsa da azalıyor.
Yeni bir ses ve söz aranıyor
Tüm bu süreçler, toplumun nelerin yanlış olduğunu sorguladığı bir fırsat alanı açtı. Toplum normale dönme arzu ve gayretiyle endişe ve kaygıları arasında bir bekleme pozisyonu üretti. Bir bakıma iktidarı değiştirme duygusu çoğalırken, yeni bir söze, sese, yüze kulaklar, gözler çevrildi.
Bugün toplumun üçte ikisi başkanlık sistemi yerine parlamenter sisteme dönüşe de iktidarı değiştirmeye de talip. Ancak hâlâ öncüsüne, aktörüne karar vermiş değil. Hala iktidarın duygusal, zihni ve kimliksel zemini olan üçte birlik kümenin tümü bile iktidarın yanında durma kararlılığında değil. Onları orada tutan iktidarın başarılarından veya bundan sonra yapabileceklerine olan güvenleri değil. Onlar hala bir iktidar değişikliğinin üreteceği risklerden, sosyal yardımların kesileceği, başörtülülerin yeniden okullara giremeyecekleri korkularından orada görünüyorlar.
Bu toplumsal dinamikleri ve tüm ruh halini dünden bugüne daha da ağırlaştıran ise son iki ayın döviz kurları dalgalanması ve enflasyon oldu. Toplum bekleme pozisyonunda olduğu için siyasi tabloya henüz yansımıyor gibi görünse de hemen, yakın gelecek hakkında bile bu denli karamsarlığı tetikleyen ekonomik alt üst oluş, iktidarın ve çevresinin bu gerçekliği algılamıyormuş ya da umurunda değilmiş gibi tutturulan dil ve davranışları artık başka bir toplumsal psikolojiyi üretecek.
Son iki ayın sarsıntısı…
Zamanın durduğu bir yerde; sabah güneş doğmadan hemen önceki buğulu, hafif sisli bir saatte, donmuş bir göle bakar gibiyiz. O görünen sis bulutu, dehşet kaygı ve endişe yüklü. İnsanlar kendi gelecekleri, çocuklarının, ülkenin geleceği için endişeli… Gölün yüzeyi buz kaplı. Siyasal ve kimlikler arası kutuplaşma, o buzu şekillendiriyor. Buz giderek eriyor, inceliyor olsa da hâlâ varlığını sürdürüyor.
Toplumun dörtte üçü değişimden yana. Değişiklikler sinir bozucu olsa bile değişim gerekliliği ve bu değişime davranışlarıyla uyma arzusu toplumda güçlü. Kaldı ki adaletsizliğin, eşitsizliğin, kendi gibi var olamamanın yaygın olduğu bir toplumun değişimden yana olmaması da beklenemezdi.
Bir yandan da umut üretiyor o değişim talebinden. Yüzde 7’sinin hâlâ hiçbir eğitim görmemiş, yüzde 41’inin lise altı eğitimli olduğu, ortalama eğitim süresi 9 yıl olan, onda dokuzunun bir meslek sahibi olmadığı… Hukuka, yönetim sistemine, demokrasinin işleyişine, ekonomik gidişata güveni olmayan bir toplum bizimkisi.
Değişim talebini sokakta bağırarak söylerse devletin gazabından korkuyor, çünkü toplumsal belleği bu örneklerle dolu. Kısaca birey olma gayreti yüksek olsa da bireyselleşememiş, kendine güveni olmayan, yurttaş olmakta hala tereddütleri olan, bu nedenle de değişim talebi ve umudu yanı sıra riskten korkan, düzensever bir toplum.
Hem kendine güvensizliği hem de gündelik hayatın karmaşıklığının ürettiği belirsizlikler içinde endişeleniyor. Endişeleri giderek korkulara dönüşüyor, korkular öfkeleri tetikliyor.
Donmuş buz tabakasının altında tüm bu değişimler, karmaşık duygular filizlenirken, son iki ayın ekonomik buhranında yaşanan sıçrama bir şey üretti. Buzun altındaki hareketler buzu eritme, yok etme gücüne doğru evrilirken birden gölde bir balina ortaya çıktı adeta. Neredeyse her gün değişen fiyatlar ve döviz kuru büyük bir paniğe, çaresizliğe ve öfkeye dönüştü. O balina kuyruğunu savurarak buzu bir anda dağıtabilir ama hayatı da alt üst edebilir.
Seçim ne zaman?
Tüm karmaşıklaşan sorunlara karşın iktidarı henüz erken seçime zorlayacak koşullar oluşmuş değil. İktidar yönetim mekanizmasının her bir hücresine hakim ve yönetmek için gerektiğinde kurum ve kural değişiklikleri yapabilecek siyasal güce sahip. Durum böyle olunca ancak hayatı, sokağı yönetemezse seçim kaçınılmaz olabilir. Ama toplumun protesto gücü ve arzusu iktidarı zorlayacak güçte değil. Toplum serinkanlıca seçim sandığının önüne konacağı günü bekleyecek.
Anlaşılıyor ki iktidar yeni ekonomik programa dayandığı iddia edilen faiz-enflasyon ikilemindeki tercihinin Haziran ayına kadar sonuç vereceğine dair bir umut besliyor. Eğer bazı sayısal göstergeler ve gündelik hayat gerçekliği böyle mucizevi bazı sonuçlar üretirse yaz aylarının ekonomik ritmi, bu döviz kurlarıyla turizm gelirlerinde beklenenden de fazla artış gibi bazı göstergeler iyileşirse iktidar sonbaharda seçimi tercih edebilir. Rasyonel akıl yürütmeyle iktidarın bir yıl sonra yani 2022 sonbaharında seçimi tercih etmesi daha gerçekçi senaryo gibi görünüyor şimdilik.
Seçimi ne belirleyecek?
İktidarın gidişatı değiştirecek gücü ve mahareti kalmadı artık. Ama sistemin de henüz Erdoğan’ı gözden çıkardığını söylemek güç. İktidar bugünkü milliyetçi ve dini referansları yoğun söylemleriyle devam edecek gibi görünüyor. Elinden de siyasi alanı daraltmak dışında bir şey gelmiyor.
Denetimi altındaki geleneksel görsel medya ile toplumun algılarını yönetmeyi umuyor olsa da örneğin toplumun artık üçte birinin TV haberleri ve tartışmalarına hiç bakmadığının, bakanların da çok büyük çoğunluğunun o söylenenlere inanmadığının farkında değil. İktidarın gerçeklikle ilişkisi koptu, toplumunkinin de öyle olduğunu sanıyor.
Tabii iktidarın hâlâ gidişatı değiştirebileceği bir duygu durumu yaratma şansı var. Eğer kendinden çok devletin bekasını önemseyeceği koşullar oluşursa, seçmen kaostan kaçınmak için iktidara yönelebilir. Bu da ancak dış dinamikler nedeniyle ülkenin ciddi bir riskle karşı karşıya olduğuna dair algının oluşmasıyla olabilir. İktidarın bugünkü dış güçler söylemi artık inandırıcılığını yitirdiği için suni gündemlerle bunun oluşması da çok zayıf bir olasılık.
Muhalefet ne yapabilir?
İktidarın yönetme mahareti ve toplumsal desteğindeki azalma nedeniyle seçim süreci ve sonrasını muhalefetteki aktörlerin yaptıkları, yapamadıkları belirleyecek.
HDP ve başta TİP sol partilerin dışındaki muhalefet aktörlerinin geniş bir ittifakı oluşturabilecekleri ve bu konuda mesafe aldıkları anlaşılıyor. Bir yandan anayasal değişiklikler diğer yandan ekonomik programlar için bazı partiler arası çalışma gruplarının oluşturulduğunu biliyoruz. Ama hâlâ hedeflerin ve seçim sonrası süreçlerin toplumla tartışılması aşamasına gelinmedi.
Muhalefetin önünde iki büyük handikap var hâlâ. Birincisi Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı? Muhalefet ittifakı aday sorunluluğunu ve yetkisini Kemal Kılıçdaroğlu’na devrederek bu sorunun bir kısmı çözülmüş gibi görünse de hala diri ve büyük bir sorun var. Kılıçdaroğlu’nun kendisinin aday olup olmaması ya da Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş gibi belediye başkanlarının birisinin aday gösterilmesi ihtimali kesinleşmediği için CHP’nin örgütsel gücü hala gündelik hayatın içinde hissedilmiyor. CHP örgütü, yetkili makamlarında olanların büyük çoğunluğu siyasi gelecekleri için bu kararı görmeden risk almıyor ve enerjisini ortak iddiaya yansıtmıyor; bekleme pozisyonunda kalıyor. Bu durumda CHP muhalefetin lokomotif gücü olması beklenirken ısınma hareketleriyle yetinen örgüt görüntüsü veriyor. Kılıçdaroğlu’nun kamuoyuna yeni gibi görünen söylemleri örgütsel enerjiyle birleşmediği için de söylemlerden ibaret kalan değişim toplumda henüz karşılık bulmuyor.
Halbuki CHP’nin en büyük silahlarından birisi yerel seçimler. Kazanılan yerel yönetimlerin politikalarıyla, iktidarın “değişiklikte kazanımlarınızı kaybedeceksiniz” söylemini geçersiz kılan birçok uygulama ve başarısı var. Orman yangınlarında, sel felaketlerinde yeni yerel yönetimlerin başarılı çabaları var. Ama tüm bunlar henüz CHP oyuna dönüşmüyor.
Muhalefet blokunun ikinci handikapı kimlikleri aşan bir demokrasi hareketine dönüşemiyor olması. Anlaşılan o ki bu çoğulculuk da olmayacak. HDP, Kürtler, yeşil hareket, kadın hareketi, emek hareketi gibi sivil toplumun dahil olduğu bir muhalefet ittifakından bahsediyorum. Bu durumda da soru, muhalefet blokunun sistemi değiştirecek siyasal çoğunluğu elde edip edemeyeceği olacak.
Seçim dinamikleri
Bugünden bakılınca muhalefette iki ittifak olacağı öngörülebilir. CHP ve İyi Parti’nin başını çektiği Millet İttifakı ve HDP’nin başını çektiği Sol İttifak.
Bu olasılık gerçekleşirse kritik dönemeç; iki ittifakın Cumhurbaşkanı seçiminde ortak adaya, milletvekili seçiminde kendi listelerine destek vermek gibi bir strateji mi izleyeceği, yoksa herkesin kendi adayıyla mı seçime gideceği olacak.
Eğer Cumhurbaşkanlığı seçiminde birinci turda seçimi kazanacak geniş ittifak ve aday oluşturulamaz ise muhalefetin adayının seçimi ikinci turda kazanabildiği bir durumda sistemi değiştirecek siyasal güce ulaşılamıyor demektir. Sistemi değiştirme gücü demek 400 ve aşan sayıda milletvekilliği kazanmak demek ki bunu sağlamak ancak yüzde 58’i de aşan bir oy oranına ulaşarak mümkün. Bu siyasal güce ulaşmadan Cumhurbaşkanlığı’nı kazanmak, ertesi günden itibaren tüm partilerin saf dışı kaldığı, bugünkü gibi tüm gücü elinde toplamış olan kişinin eline, maharetine takılı kaldığımız bir dönem demek. Sorun şu ki Türkiye’nin meselesi yeni bir Erdoğan aramak değil yeni bir sistem inşa etmek.
Seçime katılım
İkinci unsur, hemen her seçimde olduğu gibi seçime katılma oranları. Seçim tarihine bakılınca ortalama yüzde 80-85 aralığında katılım oluyor. Yine öyle olması beklenir. Ama eğer kaos tedirginliği yükselir ya da muhalefet bir değişim umudunu inşa edemezse seçimlere katılım düşebilir. Düşük katılım da iktidara yarar.
Gençlerin tercihi
Bugün seçmenin yarısı, 30 yaş altı gençlerin üçte ikisi, siyaset marifetiyle değişime dair umudunu yitirmiş durumda. Katılımda azalma bu umutsuzluğun seçim günü de sürüyor olması anlamına gelir. İktidarın gerilemiş de olsa destekçilerinin sandığa gitme kararlılıkları sürecek çünkü onlar hep seçimlere katılmaya istekli oldular. Seçime katılmayı düşüren unsur genellikle umutsuzluktan besleniyor ve genç seçmenlerde çoğalıyor. Bu da muhalefetin olası oyunun azalması anlamına gelir.
Muhalefet seçmende siyaset marifetiyle değişime dair umudu yükseltemez, siyasetin itibarını yeniden inşa edemez ise seçime katılım ilk belirleyici unsur olacaktır.
Aktif sivil toplum
Seçimi belirleyecek üçüncü unsur sivil toplumun tercihleri, gücü ve seçim dönemindeki eylemliliği olacak. ABD Başkanlık seçimleri dahil son iki yıldaki Macaristan, İtalya, İsrail seçimlerinde de olduğu gibi yeni adayların iddialarına inandıkları için değil ülkelerindeki gidişata itirazlarıyla sivil toplum seçimlerde aktif rol aldı. En azından ülkelerinin gidişatında önceki popülist liderlerle yaşanan savrulmayı dengeleyecek bir onarım sürecini başlatabildiler. Bizde de sivil toplum son yıllarda yaşadığı yenilenme, yeni örgütlenme modelleri, genç insanların enerjileriyle bir yandan yerelleşiyor diğer yandan reel sorunlar etrafında uğraşıyı çoğaltarak güç ve başarı biriktiriyor. Bugün her biri dağlardaki çoban ateşleri gibi bir mekanda ve ölçekte gibi görünseler de daha büyük bir ateşin en önemli bileşeni ve çoğaltıcısı olacaklar.
Sivil toplumun enerjisinin ve gücünün belirleyicisi ise muhalefet aktörlerinin kapsayıcılıkları… Bu olmasa bile sivil toplum gidişata müdahil olacak.
Muhalefet aktörlerinin kapsayıcılık ve umudu inşa, sivil toplumu bu umuda ortak edebilme mahareti aynı zamanda seçimde siyasal sistemi değiştirecek siyasal güce ulaşıp, ulaşamayacakları olacak.
Ve Kürtlerin oyu…
Bir başka seçimin kaderini belirleyici unsur Kürtler. Kürtlerin ya da bir kesiminin seçimi boykot etme veya seçimlere katılma, HDP’nin arkasında durma gayretleri yalnızca HDP’nin oy oranını değil, seçimin sonucunu da belirleyecek.
Seçim senaryoları
Tüm bu rasyonel akıl yürütmeler ve analizler çerçevesinde olası seçimlere dair dört senaryo yazabilmek mümkün.
1. senaryo: Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı’nı kazanabilir ama Meclis çoğunluğunu kaybeder.
2. senaryo: Muhalefetin adayı seçilir ama Meclis çoğunluğu bugünkü iktidar partilerinde kalır. Her iki senaryonun da gerçekleşme olasılığı bana göre yüzde 10. Ama her iki durumda da bugünden de daha büyük siyasal karmaşıklıkla karşı karşıya kalırız.
Bu iki senaryoda da ilk akla gelen yeni bir erken seçim ama mümkün değil. Anayasaya göre erken seçim için Cumhurbaşkanı’nın kararı veya Meclis’in beşte üç çoğunluğu yani en az 360 milletvekilinin oyuyla erken seçim kararı almak gerekiyor. Erdoğan kazandıysa yeniden bir seçimde aday olamayacağı için bu kararı almaz. Ama ülke de bu gerilimi sürdüremez. Hemen değilse de iki yıl sonra yeni bir seçim kaçınılmaz olur.
3. senaryo:Muhalefetin adayı Cumhurbaşkanı seçilir, Meclis’te Anayasa’yı değiştirecek güce ulaşılamaz. Anayasayı değiştirebilmenin iki yolu var. Anayasayı Meclis’te 360-399 milletvekili oyu ile değiştirip, kesinleşmesi için halk oyuna gitmek ya da Meclis’te 400 milletvekili oyu ile değiştirip Cumhurbaşkanı onayıyla kesinleştirmek. Birinci ihtimal için muhalefet blokunun seçimde yüzde 56 mertebesinde bir oy oranına, ikinci ihtimal için yüzde 58’e aşan bir oy oranına ulaşması gerekiyor. Muhalefetin ve ittifakın bugünkü fotoğrafı aynen sürüyor ise iki ihtimal de zor görünüyor.
Bu durumda Cumhurbaşkanı ve Meclis seçimini kazanmış ama bugünkü yönetim sisteminin aktörleri değişmiş bir durumla karşı karşıya kalırız. Bugünden bakılınca bu senaryonun gerçek olma ihtimali yüzde 50 diyebiliriz. Bu durumda bugünkü merkezi güce sahip olan yeni Cumhurbaşkanı’nın partilerle ilişkisi ama yine de yönetme kapasitesi kadar kişisel hayalleri, iddiaları, ihtirasları ve olası zaafları gidişatı belirler. Sistem değişmeyince, yapısal sorunlar siyasetten başlayarak yeşermeye, tekrarlamaya başlayacağı içinde bir kısa onarım sürecinin ardından yeni bir erken seçim daha kaçınılmaz hale gelir.
4. senaryo: Muhalefetin gerekli siyasal güce de ulaşarak seçimleri kazanma ihtimalidir elbette.
Tüm bu ihtimalleri, yaşayacaklarımızı belirleyecek elbette dünyanın da gidişatı olacak. Dünyanın yaşadığı yeni siyasi ve ekonomik egemenlik kavgasındaki gelişmeler, Orta Doğu’daki gelişmeler seçim sürecini de sonucunu da etkileme potansiyeline sahip. Bu karmaşıklık içinde keskin öngörüler doğru değil. O nedenle senaryolar ve ihtimal üzerinden neler olabileceğini özetlemeye çalıştım. Ama her şeye karşın bu hikayeyi bu memleketin insanlarının kendi geleceklerine dair kararı verebileceklerine güvenerek, ülkenin geleceğine inanarak, onurlu bir ortak yaşamı inşa edebileceğimizden kuşku duymayarak 2022’nin önemli sıçramaları da getireceğini umuyorum.

Bekir Ağırdır'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları




















































































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.11.2025
27.10.2025
20.10.2025
6.10.2025
29.09.2025
8.09.2025
1.09.2025
25.08.2025
18.08.2025
11.08.2025