Bekir AĞIRDIR
Sanayi toplumunun standardizasyona ve ölçeğe dayalı üretim modeli de temsiliyete dayanan yönetim ve demokrasi uygulamaları da krizde.
Öte yandan krizin adı ve kapsamı ortak olsa da her ülkenin kendi koşulları, deneyimi, ekonomik yapısı ve toplumsal dokusuna bağlı farklı dinamikleri var. Her bir ülke ekonomik, sosyolojik, siyasal dinamiklerine, sanayi toplumu sürecinin hangi aşamasında olduklarına göre farklılaşıyor.
Yalnızca geçmiş ve var olan yapı değil güncel meseleler ve bunların toplumlar üzerinde ürettiği güncel duygu halleri de krizin derinliği üzerinde bir başka belirleyici unsur.
Başkanlık sistemi ve demokrasimiz
Geçen haftaki yazımdan bir anımsama notuyla başladım. Evet, temsili demokrasi dünyada krizde ama Türkiye’deki sorun daha da farklı ve derin. Yaşadığımız doğrudan tüm katmanları ve unsurlarıyla demokrasi krizi.
Görünen, kurumsal ve kurallar düzeyinde krizi oluşturan birinci unsur 2017 referandumuyla beraber hayata geçirilen başkanlık sistemi. Kanaatim meseleyi başkanlık veya parlamenter sistem sembollerine sıkıştırarak ele almanın doğru olmadığı. Hangisi olursa olsun, denge denetleme mekanizmaları olmayan, güçler ayrılığına dayanmayan, hesap verebilirliği ve şeffaflığı esas almayan sistem olduktan sonra nihai kararı başbakan veya başkanın veriyor olmasının önemi yok. Bugünkü sistemde de bu unsurların hiçbirisi yok, ne yazık ki.
Temsiliyet bizde hep eksik kaldı
Bu açıdan bakılınca temsili demokrasi bile kurum ve kurallarıyla oturmuş değil. İkinci Dünya Savaşı ardından çok partili siyasi hayat ve seçimler başlamış olsa da bir yandan darbelerle sistem sürekli kesintiye uğratılmış. Diğer yandan cumhuriyetle beraber yaşanan süreçlere toplumsal kesimler kendi kararlarıyla katılamadıkları için sistem yapısal biçimde temsiliyeti hep eksik yaşamış.
Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, yerel sorunların yerelden çözümleri ise hiçbir zaman temel hedef olmamış. Çünkü Kürt meselesinin ürettiği zihni ve ruhi ambargo gerçek bir yerel yönetim arayışının önünde hep engel olmuş.
İktidar ortaklarının demokrasi derdi yok
Tarihsel ve yapısal sorunlarına karşın bugün yaşanan krizin en belirgin özelliği, eksikli bile olsa temsili demokrasiden de tümüyle uzaklaşılmış olması. İktidarı oluşturan zihni koalisyonun ortaklarının hiçbirinin demokrasi meselesi de yok zaten. İktidarın ortaklarının her birinin başka bir Türkiye ve toplum hayali olsa da ortaklaştıkları bir nokta var, dünyada olan biteni anlamlandırmaları… Sanayi toplumunun sorunları, bugünün yapısal meseleleri, değişen ekonomik, teknolojik, sosyolojik ve siyasal dinamikler üzerinden değil yaşananlara aktörler üzerinden bakıyorlar. Yaşanan küresel ve çoklu krizler yumağını zihni ve yapısal meseleler üzerinden değil devletler ve iktidarlar üzerinden okumayı yeterli görüyorlar. Aktörler arası siyasal, ekonomik ve kültürel küresel yeniden bölüşüm gerilimlerine Türkiye için ürettiği riskler üzerinden bakıyorlar ve devletin bekası söyleminin tonunu, yerli ve milli jargonunu buradan gerekçelendiriyorlar. İkinci ortak noktaları da toplumu ahlakçı, güvenlikçi bir bakışın tutum ve davranış kalıplarına sıkıştırmak konusunda hemfikirler.
Müslüman ve milliyetçi sentez
Zihni koalisyonun büyük ortağı ve lideri Ak Parti’nin ise bu noktadan bir adım daha ötede kendi hayalleri var. Birincisi yeni Osmanlıcı bir iddiayla Türkiye’nin küresel ve etkin, siyasal ve askeri güç olması için gerekenleri yaptığını düşünüyor. İkincisi de toplumu muhafazakâr kimliğin kodlarıyla yeniden şekillendirebileceğini hayal ediyor, bu yolda hamleler yapıyor. İki hayali de yeni bir Müslüman ve milliyetçi sentezin tutkalı yaparak zihni koalisyonu bir arada tutuyor. Son yedi sekiz yıldır da bu hayallere toplumsal rıza inşa etmeye uğraşıyor.
Bu bakış ve hayallerin altında çeşitlilik, farklılık, çoğulculuk değil sanayi toplumunun tek tipliliğinin ürettiği eski kodlamalar var. Bu kodlamalar ve zihni çerçeveleme kendisi bizatihi demokrasi krizini üretiyor.
Bu bakışın demokrasi tanımı, seçimlerin yapılabilmesinden ibaret. Seçim süreçlerinin demokratik olup olmadığı, siyasi rekabetin yasal zemininin eksikli, sorunlu olması da önemli değil. Önemli olan sayılan ve tutanağa geçirilen oyların rakiplerden bir fazla olması ve kazananın tüm siyasal gücü ele geçirmesi.
Yine bu bakışın en önemli sorun alanlarından birisi siyasi alanın partilerin de değil yalnızca partilerin liderleri tarafından yönetilmesi.
Demokrasiyi seçimlerden ibaret olarak görmek ve siyaseti liderlere sıkıştırmak siyasal kültürümüzün önemli ve yalnızca bu iktidara ait olmayan bir özelliği elbette. Yine de Erdoğan ve Ak Parti bu kültürü ve sorunlu alışkanlığı en üst seviyeye taşıdı.
Makbul olan ve olmayan muhalefet
Yine siyasal kültürümüzün önemli sorun alanlarından birisi siyaset tarzında vücut buluyor. Siyasi rekabet fikirler üzerinden değil rakibi ötekileştirmek ve itibarsızlaştırmak üzerinden çalışıyor. Erdoğan ve Ak Parti bu alışkanlığı da en tepeye taşıdı. Ak Parti ülkeyi yönettiği 22 yıl boyunca rakiplerini doğrudan muhatap almayarak, hiçbir konuda mecliste rakiplerden gelen bir öneri üzerinde uzlaşmadan uzak durarak ve hatta rakipleriyle yüz yüze siyasi müzakereyi bile reddederek geldi bugüne. Öyle ki son derece doğal olan partiler arası diyalog bile son üç aydır ülkenin siyasi gündeminin başköşesinde yer alıyor.
Şimdi bu konuda da daha da ileri bir adım atılarak tüm muhalefet makbul olan ve olmayan olarak ayrıştırılıp etki ajanlığından vatan hainliği söylemlerine hedef yapılıyor.
Yargı ve yasama birbirini dengeleyen değil tek devlet iddiasıyla tek bir anlayışla yönetilmeye çalışılıyor. Temsili demokrasinin anayasasına uygun davranmak, yüksek yargı kararlarına bile uyup uymamak siyasi iradenin tercihine bırakılmış durumda.
Geldiğimiz nokta hukuk devleti olma iddiasından giderek uzaklaşarak siyasal bir devlet olmak. Devletin tüm aygıtları, mekanizmalar, yargısı, eğitimi dahil tüm sistemler siyasal iktidarın temsil ettiği kimlik ve o kimliğin iyi-doğru-güzel tanımlarına göre yeniden biçimleniyor.
İktidar medyaya hakimiyeti, hâkim olmadıkları üzerinde denetim ve kontrolüyle toplumun algısını biçimliyor. Gündelik yaşam dertleri içinde afallamış, göçle ve metropolleşmeyle beraber tüm gelenekleri, ilişkileri değişime zorlanmış, örgütsüz, özgüvensiz daha da önemlisi umutsuz ve mutsuz toplumda yapacakları için rıza üretmeye çalışıyor. Topluma kararların gerekçeleri de anlatılmıyor, enflasyon ya da işsizlik gibi veriler bile gerçeğe göre değil hayallere göre biçimleniyor.
Tüm bu yaşananların demokrasi olduğunu iddia etmek mümkün değil. Ama seçimlerin yapılıyor olması hatta seçimlerle yerel yönetimlerde iktidar değişikliği fırsatı demokrasinin yeter şartıymış gibi sunuluyor. Kayyum atamaları terör ve güvenlik arayışı üzerinden normalleştirilmeye çalışılıyor. Sonuçta siyaset yalnızca seçim kazanma yarışına, kazanmak için de yasalara uygun veya değil, ahlaki-gayriahlaki olup olmadığına bakmaksızın her şeyi yapmayı normalleştiren bir zihniyete teslim olmuş durumda.
Her ne kadar iktidar önemsemiyor olsa da Türkiye dünya demokrasi endeksinde her yıl daha da aşağılara düşüyor, dünyadaki saygınlığı zedeleniyor. İktidarın anlamadığı ya da anlamak istemediği, Türkiye’nin bugün yaşadığı ekonomik krizin de güven krizinin de dış politikadaki sıkıntıların da sebebi yaşanan demokrasi krizinin yansımaları, sonuçları olduğu. Hatta küresel dinamiklerin Türkiye için ürettiği gerçek risklerin de büyük kısmı bizatihi iktidarın demokrasiye bakışından ve meseleleri ele alış biçiminden kaynaklanıyor.
İktidar değişince kriz bitecek mi?
Şunu da kabul edelim ki demokrasi krizinin tek sebebi iktidar da değil. Öncelikli nedeni iktidar olsa da iktidarın ya da cumhurbaşkanının değişmesi demokrasi krizinin biteceği anlamına gelmiyor. Çünkü siyasi zemin ve bu zeminin ana aktörü olarak partilerin kendileri de demokrasi vizyonuna sahip değiller.
Siyaseti ve partileri düzenleyen yasal çerçevenin verdiği fırsat sonucu partilerin hepsi lider partisi. Siyaset liderler üzerinden dönüyor, partilerin tutum ve davranışlarını, politikalarını ortak akılları değil liderlerin bilgileri, vizyonları ve yaptıkları grup konuşmaları belirliyor. En demokrat görünen, söylemi kullanan kişi bile parti liderliği koltuğuna oturduğu andan itibaren var olan yasal çerçevenin verdiği imkanlarla tek karar verici oluyor. Parti içi rekabet fikri farklılıklara değil gruplaşmalara ve lidere mesafeye yaslanıyor. Parti içi demokrasi ise hiçbirinde yok ne yazık ki.
Siyasal kültürümüzün bu sorunlu yönü sivil toplumun bile çoğunluğunu ele geçirmiş durumda. Bir dernekte, bir vakıfta da seçimde farklı adaylar ortaya çıktığında, abiler devreye giriyor, ayrılık olmasın gerekçesiyle listeler tekleştiriliyor.
Sessiz çoğunluk sadece izliyor mu?
Yine de Türkiye demokrasi krizini aktif yurttaşlarıyla ve örgütlü çabalarıyla aşabilir, partiler ve sivil toplum da dahil. Sessiz çoğunluk dünyada da Türkiye’de de olan biteni izlemekle yetiniyor gibi görünebilir. Hatta Avrupa’da aşırı sağ, Türkiye’de milliyetçilik, muhafazakarlık artıyor gibi ezberler çoğunluğun sessizliğinin nedenlerini görmeyi engelliyor da olabilir. Ama dipteki dalga tersi yönde olabilir.
Toplumsal yaşamdaki değişimleri, ihtiyaçları, talepleri hele demokrasi gibi gündelik hayatın meşakkatine kıyasla soyut gibi görünen konularda nereye bakacağımız, neyi anlamlandıracağımız önemli.
Toplum iki taraflı sıkışma yaşıyor. Bir yandan siyasal alanda devletin söylemleri ile yönetimdeki merkezilik, keyfilik, hukuksuzluklarla karşı karşıya. Diğer yandan bireysel hayatında da krizlerle, belirsizlikle, karmaşıklıkla mücadelede tek başına, özgüvensiz, umutsuz.

Olan bitenin yapısal bir kriz anlamına geldiğini biliyor, öte yandan ne yapacağını ne yapması gerektiğini bilmiyor. Hangi kimlikten, siyasi ideolojiden olursa olsun endişeler ortak ama ortak umut ve heyecan yok. Buna karşılık devletin ve iktidarın bir yandan milliyetçi diğer yandan din referanslı söylemleri, politikalar, birlik-beraberlik hikayeleri, yerli-milli açılımları… Son yedi-sekiz yıldır yeni bir kimlik olarak İslami rengi yoğun yeni bir milliyetçiliği topluma dayatan bir iktidarla karşı karşıya toplum.
Bazı yobaz veya şoven grupların gündelik hayattaki eylemlerine tepkisizlik ve cezasızlık uygulamalarıyla bu politikalara toplumsal kabul aranıyor. 2015 genel seçimlerinden beri muhalif parti kampanyalarına, konvoylarına saldırılar, Kılıçdaroğlu’na linç girişimi, şehit cenazelerinde muhalif siyasetçilere organize saldırılar şimdilerde renk ve ton değiştirerek gündelik hayatta sıradan yurttaşlara saldırılara dönüşmüş durumda. Metrolarda el ele oturan çiftlere sataşmalar, kahveci dükkanları basmalar, sosyal medyada açık tehditler ve tüm bu eylemlere takipsizlik ve cezasızlık uygulamalarıyla toplum yeni normali kabule zorlanıyor.
İktidarın hayali artık çekici değil
Toplumsal hayatın gerçekliği çeşitlilik ve farklılıkların bir aradalığı. Gündelik hayatın gerçek dertleri kültürel kimliklerin, siyasal kutuplaşmaların ve iktidarın yeni tek tip kimlikli toplum hayalinin hararetini bastırıyor. Sınıfsal gerilimlerle kültürel gerilimler bir arada yükseliyor. Bu nedenle de iktidarın bu hayali artık eski çekiciliğinde, parlaklığında değil büyük kitleler için. Sorun o büyük kitlenin sessiz, örgütsüz ve umutsuz oluşu.
O nedenle hangi parti ya da sivil toplum örgütü kendi içinden başlayarak demokratikleşir, kapılarını, pencerelerini sessiz çoğunluğa açar, müzakere ve karar süreçlerine üyelerinin farklıklarıyla katılımlarını sağlarsa yeni bir demokrasi arayışının da kuluçkalarından birisi olacak. Böylesi küçük görünen hamlelerle yeni bir demokrasi hareketi gelişmeye başlayacak.
Bekir Ağırdır'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları

























































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.11.2025
27.10.2025
20.10.2025
6.10.2025
29.09.2025
8.09.2025
1.09.2025
25.08.2025
18.08.2025
11.08.2025