Bekir AĞIRDIR
Korku, insan ruhunun en eski yol arkadaşlarından biri. Hayatta kalmanın, tehlikelerden sakınmanın doğal bir parçası. Ama insanlık tarihi, korkunun yalnızca biyolojik bir refleks değil, aynı zamanda toplumsal ve siyasal bir inşa olduğunu da gösterdi. Hele ki bu topraklarda...
Türkiye, yalnızca acılarla değil, o acıların üzerine örülmüş korkularla da yoğrulmuş bir ülke. Ve bugün siyaset, bu korkuları yalnızca temsil etmiyor; aynı zamanda yeniden üretiyor, şekillendiriyor, yönlendiriyor. Son yıllarda giderek daha fazla “İstikrar mı, kaos mu”, “Devlet mi, terör mü”, “Biz mi, onlar mı” ikilemlerinde sıkışan bir siyasal dil hâkim. Şunu biliyoruz, toplumlar bazen umutla, bazen korkuyla bir arada tutulur. Siyasi aktörler özellikle de iktidardaki zihni koalisyonun aktörleri bunu iyi biliyor. Toplumda güçlü bir “biz” yaratmanın iki yolu var, ya ortak bir hayale çağırmak ya da ortak bir tehdide karşı bir araya getirmek. Umutla örülen birliktelikler meşakkatli, uzun soluklu. Halbuki korku daha hızlı çalışıyor. İnsan zihni tehdit karşısında alarm durumuna geçiyor, sorgulamıyor, savunmaya geçiyor. İşte bu yüzden korku, siyasette daima işlevsel bir araç olmuş.
Üstelik Türk kimliğinin bir ana karakteristiği de güvenlik arayışı. Neredeyse 100 yılı aşan Osmanlı’nın parçalanışı sonrası, o güne kadar yurt belledikleri toprakları, bağı, bahçeyi bırakıp Anadolu’ya geri gelmiş insanların soyundan oluşuyor neredeyse toplumun üçte biri. O nedenle vatan kaybetmek gibi bir korku genlerinde var. Üzerine bugünün meseleleri de eklenince zaten korku siyaseti ve korku anlatısı için verimli bir zemin var.
Bugün Türkiye toplumu kaygılarda ve korkularda ortaklaşmış durumda. Veri Enstitüsü’nün “Türkiye’nin değişen yüzü” araştırmalarında birinci sıraya koyduğumuz bulgu buydu: Toplum kaygılarda ve korkularda ortaklaşırken korkular gündelik hayatta baskın hale gelmiş durumda. Bu bulgu ve tespiti önemsiyorum, çünkü bu durumun geçici bir araz, kriz değil kalıcı bir toplumsal değişime dair olduğunu da düşünüyorum.
Bireylerin kaygı ve korkuları hayata ve geleceğe karşı konum alışlarını, gündelik hayattaki tercih ve tepkilerini şekillendiriyor. Evlilik, çocuk sahibi olmak gibi konularda bile korkular belirleyici ağırlığa yükselmiş durumda.
Neredeyse 7-8 yıldır süren ekonomik tufan, pandemi, olağanlaşan depremler, seller, toprak kaymaları, orman yangınları, her gün daha da lümpenleşen toplumsal kutuplaşma, yayılarak sıradanlaşan gündelik hayattaki şiddet ve güvenlik kaygıları, dijital mecralarda artan belirsizlikler, korkuları besliyor. Diğer yandan bu not ettiğim her bir unsur bir diğerini besleyerek gündelik hayattaki korkuları ve bireysel savunma davranışlarına daha da karmaşık bir yapı kazandırıyor.
Ama asıl nedenin belirsizlik ve karmaşıklık esaslı bir karaktere dönmüş olan gündelik hayat ritmine karşı zihinlerimizin ve ruhlarımızın kendimizi savunmasız hissedişi olduğunu sanıyorum. Nitekim, “Genel olarak sizi en çok hangi kaynaklar korkuya sevk eder” sorusuna katılımcıların yüzde 60’ı, geleceğe dair belirsizlikler olduğunu belirtiyor. Bu bulgu, bireysel ya da toplumsal krizlerden ziyade, görünmeyen ve öngörülemeyen risklerin insanlar üzerindeki etkisini ortaya koyuyor. Bir başka önemli bulgu, “Geçen yıla kıyasla genel korku düzeyinizde bir değişim olduğunu düşünüyor musunuz” sorusuna yüzde 37 oranındaki katılımcı “Geçen yıla kıyasla korku düzeylerinin arttığını” beyan ediyor. Yetişkin nüfus içinde yaklaşık 25 milyon kişinin geçen yıla göre korkularının daha da arttığını anlıyoruz. Bu oran kadınlarda yüzde 43’e yükselerek dikkat çekiyor. Yaş ilerledikçe korkuların azaldığını söyleyenlerin oranı düşerken, 50 yaş üzerindekilerin yüzde 42’si korkularının arttığını ifade ediyor.
Eğitim seviyesi arttıkça, geçen yıla göre korku düzeyinde bir artış olduğunu söyleyenlerin oranı ciddi şekilde yükseliyor; üniversite eğitimlilerin yüzde 44’ü korkularının arttığını söylüyor. Ayrıca, hayat tarzı modernleştikçe de benzer örüntüyü görüyoruz. Modernlerin yarıya yakını (yüzde 47) geçen yıla göre korku düzeylerinin arttığını beyan ediyor.
Araştırmaya göre en yoğun korku duyulan durumlar sosyal ve politik korkular. İkinci sırada doğal afetler, üçüncü sırada sağlık ve yaşlılık problemleri, dördüncü sırada kişisel güvenlik endişeleri, ardından yoğunluk sırasıyla ekonomik korkular, teknolojik korkular geliyor.
Veri Pusulası’nın bulguları yalnız bireylerin korkularını değil, Türkiye toplumunun bastırılmış endişelerini ve ortak kırılganlıklarını da gözler önüne seriyor. Korku artık kişisel olmaktan çıkmış; toplumsal bir iklime, kolektif bir ruh hâline dönüşmüş durumda. Çünkü en dikkat çekici bulgu, toplumsal korkuların bireysel olanlara baskın gelmesi. Türkiye’nin bölünmesi, iç savaş, yargı bağımsızlığının kaybı gibi başlıklar, bireysel sağlık ya da fobilerden daha fazla korku yaratıyor. Bu da gösteriyor ki insanlar yalnızca kendi canlarından değil, birlikte yaşamanın zemininden, kurumlara ve geleceğe dair güvenin yitip gitmesinden korkuyor.
Araştırma bulgularının detaylarında öne çıkan noktalardan bir diğeri, kadınların güvenlik korkularının toplumsal bir alarm niteliğinde olduğu. Kadınların yüzde 80’i toplu taşımada taciz ya da saldırıya uğramaktan korkuyor. Şiddet, kapkaç, haksız yere hapse girme gibi başlıklarda kadınların korku düzeyi her seferinde erkeklerden belirgin biçimde daha yüksek. Bu korkular artık bireysel değil; yapısal ve sistemik bir soruna işaret ediyor.
Bir başka bulgu, 30-49 yaş arası bireylerin de dikkat çeken bir başka kırılgan grup oluşları. Hem çocuklarının geleceğini hem kendi yaşlılıklarını hem de bugünün geçim derdini aynı anda omuzlayan bu kuşak; yalnız yaşlanmaktan, depresyondan ve kontrolü kaybetmekten endişe ediyor. Modern çağın yalnızlaştırdığı, ekonomik baskı altında ezilen bu yaş grubunun yükü çok ağır.
Araştırma ayrıca sosyal medya kullanımının korku düzeyini artırdığını ortaya koyuyor. Günde 4 saatten fazla sosyal medyada zaman geçirenlerde korkular daha yoğun yaşanıyor. Yani sadece yaşadıklarımız değil, sürekli maruz kaldıklarımız da zihnimizdeki korku haritasını şekillendiriyor.
“Ben kimim?” değil, “Kimden korkarım?”
Araştırma kaygı ve korkuların gündelik hayatta artık ekonomik imkanlar, “iyi, doğru, güzel” kabulleri, hatta kültürel ve sınıfsal kimlikler kadar önemli bir hale geldiğini gösteriyor. Öte yandan korkuların türü değişiyor olsa da toplumsal korkularımızın tarihsel meselelerden, travmalardan, tutulamayan yaslardan, içe bastırılan acılardan kaynaklandığını da biliyoruz.
Diyebiliriz ki Türkiye’de siyasal kimliklerin oluşumu büyük ölçüde korkular üzerine kurulu. Kimi zaman devletin ideolojik reflekslerinden, kimi zaman toplumun tarihsel travmalarından beslenen bu korkular, yurttaşları belirli siyasal kutuplara yönlendiriyor. Bugün bir yurttaşa “Neden bu partiye oy veriyorsun?” diye sorduğunuzda aldığı hizmetleri değil, geçmişte yaşadığı ya da gelecekte yaşamaktan korktuğu travmaları anlatıyor. Dindar seçmen, 28 Şubat’ta yaşananları unutmamış; seküler yurttaş, “Şeriat geliyor” korkusunu diri tutuyor; Kürt yurttaş, bir kimlik mücadelesinden çok, var olma savaşı verdiğini hissediyor.
Kimlikler, umutlardan çok korkularla örülüyor. Aidiyetler, ortak hayallerle değil, ortak tehditlerle pekişiyor. Ve siyaset, bu korkuları hem birleştirici hem ayrıştırıcı bir araç olarak kullanıyor. Her siyasi kutup, kendi tabanını tehdit algısıyla kenetliyor; öteki tarafı ise tehdidin kendisi olarak tanımlıyor. Bu nedenle, siyasal alan bir tartışma ve uzlaşma zemini olmaktan çıkıp, bir savunma ve saldırı alanına dönüşüyor. O nedenle siyaset müzakere zeminine dönüşemiyor, hep münakaşa ve münazara zemini olarak kalıyor.
Korkunun siyasetteki en derin etkilerinden biri, kamusal düşünce alanını daraltması. Sadece seçmen değil, akademisyen, gazeteci, sivil toplum aktörü de bir tür otosansürle yaşamaya başlıyor. Çünkü siyasal iklimde umutlar değil korkular söyleniyor, fikirler değil, niyetler sorgulanıyor. “Bu anayasa değişmeli” dediğinizde niyetiniz üzerinden bir cepheye yerleştiriliyorsunuz. Kimin ne söylediğinden çok, hangi safta durduğuna göre hüküm veriliyor. Söylemler tartışma ve uzlaşma arama temelli değil her seferinde bir kez daha pozisyonunuzu ilan etme amaçlı hale dönüşüyor.
Korkuların hafızası ve siyasetin travmaları
Bu ortamda eleştirel düşünce, çoğulculuk, farklı bakış açıları ya baskılanıyor ya da kriminalize ediliyor. Korku siyaseti, böylece sadece bireyleri değil, toplumsal aklı da esir alıyor. Kamusal alan, çoğulculuğun değil, hizaya gelmiş sadakatin alanına dönüşüyor. Farklı sandığımız herkes ve her fikrin ortaklaştığı bir alan oluşuyor, o da herkesin pozisyonuna ve kendisine aşık oluşu.
Nitekim Türkiye’de siyasal tercihlerde ekonomi, hizmet, liyakat gibi rasyonel ölçütler etkili olsa da birçok durumda belirleyici olan korkudur. Seçmen, değişim istemesine rağmen, bilinmeyenden ya da daha kötüsünden korktuğu için mevcut duruma razı oluyor. Bu nedenle siyasetçilerin en çok kullandığı argüman, karşı tarafın kim olduğu değil, neye yol açabileceğidir: “Bunlar gelirse ülke bölünür”, “Laiklik elden gider”, “İstikrar bozulur”, “Dış mihraklara teslim oluruz.”
2023 seçimleri, bu dinamiği çok net ortaya koydu. Derinleşen ekonomik krize, merkeziyetçiliğin ve keyfiliğin ürettiği yönetim problemlerine rağmen, seçmenin önemli bir bölümü iktidara oy vermeyi sürdürdü. Çünkü kendisini daha güvende hissettiği yer orasıydı. Muhalefet ise umut inşa etmek yerine, çoğu zaman aynı korkuların içine sıkıştı. Böylece seçim, geleceğe dair bir tercih değil, daha büyük bir tehditten, kaos ve karmaşadan kaçınmaya dair bir refleks haline geldi.
Tüm bu tabloya rağmen Türkiye’de umut da hâlâ canlı. Genç kuşaklar, kadınlar, işçiler, Kürtler, Aleviler, sekülerler, dindarlar… Her kesimden insan, farklı gerekçelerle olsa da mevcut korku siyasetine karşı bir arayış içinde. Yeni bir hikâyeye, kapsayıcı bir dile, ortak bir geleceğe ihtiyaç var. Bu umut, sadece siyaseti ya hamaset ya direniş söylemiyle değil, aynı zamanda siyasetin yapma biçiminin değişmesiyle büyüyebilir.
Toplumun büyük kısmı değişime hazır; ama siyaset o değişimin gerisinde. Siyasetçiler hâlâ korkulara yaslanarak düzeni sürdürmeye çalışıyor. Oysa gerçek güç, korkuyu azaltan değil, umut inşa edende. Yurttaşlar, yalnızca kimin “daha az tehditkâr” olduğuna değil, kimin “daha fazla ortak gelecek tahayyülü sunduğuna” bakmak istiyor. Bu nedenle bugünün açmazlarından biri, sadece otoriterleşme değil; yanı sıra bu otoriterliğe dayanak olan korku rejiminin sürekliliğidir. Korku, siyaseti bastırıyor; ama aynı zamanda toplumun yaratıcılığını, enerjisini de bastırıyor. Giderek korkulardan beslenen algılar otoriterliğe toplumsal rıza üretiyor.
O nedenle belki de can alıcı soru şu, korkularımızla, travmalarımızla yüzleşmeyi nasıl sağlayabiliriz? Çünkü korkular azaldıkça, siyaset değişebilir. Umut büyüyebilir. Ortak geleceği, onurlu yaşamı belki o gün konuşulabilir hale geliriz. Ve belki o zaman, Türkiye için yeni bir başlangıç mümkün olur.
Oksijen'den alınmıştır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.09.2025
1.09.2025
25.08.2025
18.08.2025
11.08.2025
4.08.2025
28.07.2025
21.07.2025
14.07.2025
7.07.2025