Bekir AĞIRDIR
Her toplumun belleğindeki kahramanlık anlatısı tarihe dair bir masal ya da destandır. Öte yandan bellekteki kahramanlıklar geleceğe dönük ortak hayallerin, değerlerin ve beklentilerin de kristalleştiği bir aynadır. Türkiye’de bugün bu ayna bize neyi gösteriyor?
Güncel gerilimleri besleyen toplumsal fay hatlarına baktığımızda, farklı sosyolojik ve kültürel kümelerin farklı tarih okumaları ve kahraman figürleri olduğunu görüyoruz. Kimilerinin tarihleri 1071’den başlıyor, kimlerinin ki 1453’ten. Kimilerininki de 1923’ten başlıyor, öncesi yok. Bazılarının tarih algı ve bilgisi de 1923’te bitiyor, sonrası yok.
Halbuki Göbeklitepe kazılarından sonra öğrendik ki bu topraklarda yaşamın 12 bin yıllık tarihi var. Farklı tarih algılarına ikinci itirazım ise verilerden besleniyor. Veri Pusulası eylül araştırmasının odaklandığı tema “kahramanlık” idi. Araştırmanın amacı tarihsel kahramanların kimler olduğunu belirlemek değildi. Kahramanlık kavramına odaklanarak toplumsal dönüşümün yollarına ve gelecek vizyonuna dair öngörüler elde etmeye çalışmıştık. Geleceğin Türkiye’si için gerekli görülen liderlik tarzlarının neler olduğunu sorgularken, yalnızca ideal liderlik özelliklerine değil, toplumun değişim beklentilerinin yönüne odaklandık.
Araştırmanın temel bulgusu, bugün toplumun kahramanını aradığı, ama bulamadıkça kahramanlığa olan ihtiyacının daha da büyüdüğü…
Her dört kişiden biri, çocukluğunda hiç kahramanı olmadığını söylüyor. Hele gençlerin önünde kahramanlık ya da rol model boşluğu öyle büyümüş ki, her on kişiden yedisi “Gençlerin önünde olumlu rol model yok” diyor. Toplumsal değer aktarımında kopuşun en somut göstergesi bu. Masalsız, kahramansız bir çocukluk, umutsuz ve pusulasız bir geleceğe işaret ediyor.
Uzay boşluğunda toplumsal koordinatlar
Araştırma bulguları, bugünkü Türkiye toplumunun ruhunu üç ana eksende özetliyor: Adalet, güven, umut. Her birey bu üç eksenin hangi noktasında olduklarına göre bir kesişim noktasında yer alıyor. Örneğin adaletsizlik içinde olduğunu algılayan güvensiz ve umutsuz 16 yaşında bir delikanlı parayla cinayet işleyecek kadar hayata öfkeli olabiliyor.
Bugün toplum, kahramandan en çok adalet bekliyor. Bir kahramanı tanımlayan en temel özellik sorulduğunda yüzde 65’i “adil olması” diyor. Kahramanın en büyük gücünün ne olması gerektiği sorulduğunda da yanıt aynı: Adalet ve eşitliği sağlamak (yüzde 56). Özellikle Türkiye toplumunun kahramandan en çok ne beklediğini sorduğumuzda ise katılımcıların yüzde 40’ı “Adalet” seçeneğinde toplanıyor.
Demek ki adalet yalnızca mahkeme salonlarının meselesi değil, toplumsal ruh halinin tam kalbine oturmuş bir ihtiyaç. Kahramanlık bile adaletle tanımlanıyorsa, bu ülkenin en büyük açığının, toplumun en derin yarasının nerede olduğunu daha nasıl anlatabiliriz ki? Kahramanlık, olağanüstü cesaretten ya da fiziksel güçten değil, en sıradan hakkın -adaletin-artık olağan sayılmadığı bir toplumda yeniden tesis edilmesinden ibaret hale geliyor.
"Sizce Türkiye’nin lideri için en uygun liderlik tarzı aşağıdakilerden hangisidir?" sorusuna, toplumun yüzde 37’si “koruyan, destek olan, toplumsal refahı önceleyen”, yüzde 19’u “bilgiye, analiz ve akla dayanarak yön veren”, yüzde 16’sı “düzen kuran, otorite ve sorumluluk alan” cevabı veriyor.
Toplumun yüzde 67’si geçmişe kıyasla bugün kahramanlara daha fazla, yüzde 23’ü geçmişle benzer, yüzde 10’u da daha az ihtiyaç olduğunu söylüyor. Bu oran gençler, kadınlar ve muhalif seçmenlerde daha da yüksek.
Toplum, bireysel çaresizlikten çıkış yolunu “kahraman” metaforunda arıyor. Bugünün Türkiye’sinde kahraman talebi aslında bir “adalet ve güven krizi”nin yansıması. İnsanlar kendilerini yalnız, kırılgan ve korumasız hissediyor. Kahraman figürü, bu kırılganlıkta adalet dağıtan, umut veren ve güven inşa eden bir rol olarak tahayyül ediliyor. Bu durum, siyasetin de hayatın içindeki tüm aktörlerin de meşruiyetini nereden devşireceğini işaret ediyor; adalet, güven ve umut yaratmak.
Paradoksal görünen ama gerçekçi zihniyet
Bulgular toplumun adalet arayışında yoğun ve güçlü bir ortak zemini, öte yandan bir zihinsel çelişkiyi de barındırıyor. Bir bakıma toplumun kahraman arayışının içinde derin bir çatlak var, güç ve adalet arasındaki çelişki. Toplumun yüzde 45’i, “Ülkenin sorunlarını çözmek için gerekirse kuralları çiğneyebilen güçlü bir lidere ihtiyaç vardır” diyor. Kuralları çiğneyen lidere itiraz edenler yüzde 30 oranındayken, bu konuda net bir tutumu olmayanlar yüzde 24. Ama aynı toplum kahramanlardan en çok “adil olmasını” da bekliyor.
Bu paradoks aslında bir çaresizlik hikâyesi. Adaletin yokluğunda insanlar güce sarılıyor, gücün baskısında ise yeniden adaleti çağırıyor. Siyasetin bugünkü açmazı da burada gizli. Toplum aynı anda hem otorite hem de adalet talep ediyor. Bir yanıyla, masadaki sorunları yumruğunu vurarak çözebilecek bir “kurtarıcı” istiyor.
Bu ikili beklenti, yalnızca siyasetçilerin değil, toplumun da zihninde çözülmemiş bir düğüm. Güçlü olan adil mi olur, yoksa adil olan güçlü olabilir mi? Cevabı verilemeyen bu soru, bir yandan popülist liderlere kapı aralıyor, öte yandan her hayal kırıklığında yeniden “adalet” diye haykıran bir toplumu yaratıyor.
Belki de bu beklentide paradoks falan yok, toplum derdini ve beklentisini bir başka biçimde ifade etmeye çalışıyor. Ya da soruya hayata ve meselelere karşı bir savunma stratejisi içinden bakıyor. Bu toprakların bireyleri bireysel hayatlarına değen meselelerde ahlaki veya değil, yasal veya değil bakmaksızın bir biçimde çözmeye çalışıyor. Hayatta kalma, hayata tutunma güdüsü ve çabası içinde çözümün yasal, helal, ahlaki olup olmamasına takılmıyor. Ama ortak hayatın meselelerine karşı örgütlü çaba eksik, müdahale arzusu düşük, çözüm için rol devlete ve kahramanlara veriliyor. Kahramana, lidere ve hatta devlete bakışı ortak hayatın dertlerinden, ihtiyaçlarından biçimleniyor.
Aslında toplum kahramanı, ortak hayatın meseleleri karşısında güçlü, toplumsal kümeler, farklılıklar karşısında tarafsız görmek istiyor. Tıpkı meselelere karşı “güçlü devlet”, topluma karşı “güvenilir devlet” beklentisinde olduğu gibi.
Nesiller, değer aktarımı ve rol model boşluğu
Kuşak farkları da bu arayışı renklendiriyor. Gençler kahraman olmak için en çok “cesaret” diyor; orta yaş “sabrı”, 50 yaş üstündekiler ise “bilgeliği” öne çıkarıyor. Bu dağılım, yaşamın evreleriyle birlikte değerlerin de değiştiğini gösteriyor. Yeni kuşaklar, hem geçmişten devralınmış kahraman tipolojisine yabancılaşıyor hem de bugünün toplumsal aktörlerinde kendisine yol gösterecek rol modeller bulamıyor. Bu durum, kahramanlık ihtiyacını kişiselleştiriyor. “Kendi kahramanım olmalıyım” diyen gençler çoğalıyor. Çözemedikleri sorunlar karşısında, geleceklerine dair herhangi bir umutları olmayan, bir bakıma geleceksiz gençler, kendi sokaklarında, kendi hayatlarının kahramanı olmayı deniyorlar belki de. Öte yandan gençlerin süper güç tercihlerine bakınca acı verici bir tablo çıkıyor karşımıza. Gençlerde en çok arzulanan güç “maddi gücü sınırsız kılmak.” Hayallerin bile ekonomik krizin baskısı altında şekillendiği bir toplumdayız. Kahramanlık ideali bile artık ekmek kavgasına sıkışıyor.
Sonuçta neredeyse dörtte üçü, adaletsizlik, güvensizlik, umutsuzluk köşesine sıkışmış toplumun geleceği için en kritik soru şu: Yeni kahraman tipolojisini kim, nasıl üretecek?
Kahramanlığa duyulan ihtiyaçta siyasetin rolü açık. Toplumun yüzde 85’i bir tür değişim istiyor. “Türkiye’nin geleceği için liderin benimsemesi gereken değişim yaklaşımı hangisi olmalı” sorusuna yüzde 50’si “kademeli değişim”, yüzde 35’i “radikal değişim” derken, yalnızca yüzde 15 “mevcut düzeni korumayı” savunuyor. Eğitim (yüzde 51), ekonomi (yüzde 50) ve hukuk (yüzde 41) en öncelikli alanlarken arkalarından yolsuzlukla mücadele (19), hak ve özgürlükler (17) geliyor. Toplumun yüzde 59’u yeni bir kahramanın toplumu birleştirebileceğine inanıyor.
Lider mi, kurtarıcı mı arıyoruz?
Bu da siyasette yeni aktör beklentisinin güçlü olduğunu gösteriyor. Siyaset içinde kahramanlık ihtiyacı, aslında bir liderlik boşluğunun tezahürü. Halk, bugünün siyasal aktörlerinde bulamadığını “kahraman” metaforuna yüklüyor. Bu metaforun merkezinde de adalet, güven ve umut arayışı var.
Kahramanlık sadece siyasetle sınırlı değil. Markalar da bu sınavın içinde. Toplumun büyük çoğunluğu markaların kahramanlık iddiasını “itibar parlatma” olarak görüyor. Yalnızca yüzde 17’si “gerçekten topluma fayda sağlamak için” diyor. Ama markaların kahramanlığı test edildiğinde ölçüt çok net, kriz anlarındaki tutum ve çalışanlara yaklaşım. Gençlerin yüzde 36’sı özellikle çalışan haklarını önemsiyor. Demek ki kahramanlık maskotlarla ya da reklam kampanyalarıyla değil, somut davranışlarla sınanıyor. Hele eğitim sektörünün kahramanlıkla en çok özdeşleştirilmesi, bu toplumun kahramanlık arayışını geleceğe yatırım ve çocukların umuduna bağladığını gösteriyor.
Bir toplumun kahramanlara daha çok ihtiyaç duyduğunu söylemesi, aslında kendi kurumlarına, kendi siyasetçilerine, kendi markalarına güvenmediğinin itirafıdır. Kahraman beklentisi kişiye yöneldikçe, kurumsal zemin zayıflar. Bu yüzden araştırmanın en önemli bulgusu, kahramanlardan en çok adaletin beklenmesi. Çünkü adalet bireysel kahramanlarla değil, kurumsal düzenle sağlanır. Toplum kahraman arıyor ama aslında özlemi, kahramana ihtiyaç bırakmayan bir adalet düzenine.
Bu araştırma, Türkiye toplumunun “kahramanlık” üzerinden aslında kendi krizini anlattığını ortaya koyuyor. Bir yandan adalet ve güven eksikliği, diğer yandan umut ve rol model yoksunluğu, toplumu yeni kahraman arayışına itiyor. Siyasette bu arayış güçlü liderlik ve adalet arayışı arasında gidip geliyor. Toplumun bugünkü ruh halini en yalın şekilde şöyle tarif etmek mümkün. Kendi kahramanını arayan, ama bulamadıkça kahramanlığa daha çok ihtiyaç duyan bir toplum. Ve belki de asıl kahramanlık, yeni bir destan yazmak değil, adaletin, güvenin ve umudun herkes için sıradan bir hak olduğu bir düzeni inşa edebilmektir.
Oksijen'den alınmıştır.
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTBir Urfa ziyareti, bir dostluk hikayesi 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUYeni dünya, yeni Türkiye 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Türk soylu yabancı” mı, “herkes Türktür mü (vatandaş?) daha doğru? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon yerli ve demokratik çözümün yol haritasını hazırlamalı 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDem Parti’ye çullanmanın hafifliği 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAYM ve Yargıtay ne diyor? 22.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünUyumlu mu, uyumsuz mu? 22.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’de Kalıcı Barış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Açık Mektup... 22.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciMerkez faiz indiremez… Neden? 22.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’a “umut hakkı” neden tanınmalı? 21.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNMadencilik yasasının gölgesinde hasat: Çatalağaç zeytin taşınamaz 21.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNeşe’nin kapsayıcılık sorunu… 21.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKıbrıs’tan Türkiye’ye mesaj 21.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUKıbrıs’ta kim kaybetti, kazanan kim? 21.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNGazze’nin Z raporu: Daha yazılmadı! 20.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTürkiye’nin dilleri, İslam’ın lehçeleri, Allah’ın ayetleri 20.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTIKANMA VE TAHAMÜLSÜZLÜK… 20.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAdalet yoksa devlette çürüme kaçınılmazdır 20.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAraştırmalar ne diyor; toplum güçlü bir lider mi arıyor, yoksa adil bir kahraman mı? 20.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHapiste yedi ay sonra İmamoğlu… 20.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERFransa’yı krizden kurtaran emeklilik hakları 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTekstilde kriz: Küresel ekonomide sınıf atlamanın mı, sınıfta kalmanın mı habercisi? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRMilyonlarca dolarlık LPG filosu ve otel zinciriyle Paramount operasyonunun en dikkat çekeni: Şaban K 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan2026’da enflasyon yüzde 30’un altına inerse başarı olur! 18.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIREkonominin düzelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞTrump’ın meşruiyeti var mı ki! 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Bora“Çetin Ceviz Çıkan Ankara Ahalisi” 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuksuz Türkiye inadı ve af… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÇifte hukukta son perde: Ünsal Ban nasıl kaçtı? 16.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasGazze’yi şimdi güzel günler mi bekliyor? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin ikinci ve belki de “final” sezonu 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySanayi verileri alarm veriyor: Almanya serbest düşüşte 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat Sevinç'Belirsizlik' kullanışlı bir idare yöntemidir, yurttaşı iki dudak arasına hapseder! 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalMüslüman düşmanı Hegseth ve ‘İslami rejimler’in suç ortaklığı 12.10.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.10.2025
29.09.2025
8.09.2025
1.09.2025
25.08.2025
18.08.2025
11.08.2025
4.08.2025
28.07.2025
21.07.2025