Bekir AĞIRDIR
Çözüm süreci başladığından beri toplumun sürece destek olup, olmadığı veya ne oranda olduğu sorusu var.
Bana kalırsa soruyu destek oranı üzerinden sormak yanlış. Devlet ile birey arasında başlamış bir Kürt meselesi ve hak mücadelesinin çatışmalı yıllar boyunca toplumsal boyutunun da oluştuğunu biliyorduk. Meselenin devlet- Kürtler boyutu yanı sıra Türk- Kürt kutuplaşmasının da oluştuğu tesbit edilmişti.
Bunun yanı sıra AK Parti yandaşlığı- karşıtlığı eksenindeki siyasal kutuplaşma ve giderek artan hayat tarzı kutuplaşması da en azından KONDA’nın araştırmalarıyla tesbit edilmişti.
Öte yandan toplumun özgüveninin düşük, demokrasi kültürünün eksik olduğu da sır değil.
Tüm bu siyasal ve kültürel eksiklikler varken, kutuplaşmalar derin, bu durumun ürettiği zihnî ve duygusal ambargolar yüksekken, sürecin hemen başında toplumun desteğinin çok yüksek olmasını beklemek hayalcilik olurdu.
Nitekim bunca yıl çözümün önündeki en büyük engellerden birisi de bu toplumsal ruh hâli oldu.
Türkler, Kürtler ve bu toprakların tüm ahalisi bir İsveçliden, bir İngiliz’den daha az barışsever, daha çok vicdansız, kendinin ve komşusunun derdine duyarsız olduklarından değil elbette. Bu ruh hâli toplumun naturası olmaktan daha çok öğrenilmiş bir çaresizliğin ifadesiydi.
Toplumsal psikolojide var olan eşik
Devlet hep düşmanlar üzerinden toplumsal birlik ve devlete itaat duygusunu körükledi. Kürtler, Komünistler, dindarlar, daha sonraları tüm solcular, tüm muhafazakârlar, tüm hak talepleri devlete düşman ilan edildi. Eğitim, hukuk, siyaset ve elbette medya önce dış düşmanlar yarattı. Sonra da iç düşmanlar. Neredeyse toplumsal ve kültürel her kesim ötekileri düşman sanmaya şartlandırıldı. Bu şartlanmışlık aynı zamanda var olan gündelik sorunların kaynağını, nedenini de kendinde değil dışındaki düşmanlarda arama kolaycılığını da besledi.
Birey hayatında da psikolojik olarak, bireysel hayatı yaşamaya değer bulmadığı ölçüde hayatını değerli kılacak şeyi bireysel hayatın dışında arar. Tutulan takımın galibiyeti kadar masum olanlarından vatan, millet, bayrak gibi daha kutsallara kadar bir dizi duygu hâli bireysel hayatlarda olmayan başarıyı, sevinci, gururu yaşatır bireylere.
Toplumsal ötekileştirme, bireysel hazzı ortak kutsal alanlarda arama, özgüven eksikliği bir yandan, gelecek kaygısı, elindekileri de kaybetme korkusu öte yandan, hepsi birbirini besler hâle geldi. Sonuçta bu farklı psikolojik dinamikler ülke hayatına dair meselelerde çaresizlik duygusu üretti. Siyaset ve medya da bu duyguyu körükledi.
Toplum bu çaresizlik duygusunu bireysel hayatının dışında tutmaya çalışıyor becerebildiği ölçüde. Kendi var olan değerlerine, inançlarına daha sıkı sarılıyor. Ama bu koşulların, korkuların, çaresizliğin sürdürülemezliğini de hissediyor.
Bu tesbitim doğruysa, çözüm sürecini yalnızca hamasi söylemler üzerinden geliştiremeyiz. Yalnızca kardeşlik nutukları ve ortak değerler vurgusu barışı inşa etmeye yetmez. Çünkü koşullardan ve var olandan memnuniyetsizlik kendi başına değişim arzusu üretmeyebilir. Kimi zaman özgüven eksikliği kimi zaman korkular değişim arzusunu bastırabilir de.
Bugün eksik olan yarın sabaha dair bir ütopyanın topluma anlatılması, yarın sabah uyanacağımız hayatın daha iyi olacağına inandırılmasıdır.
Mesele birilerinin değil hepimizin hayatı
Kaldı ki bence de gerçekten mesele budur. Yani mesele, yalnızca Kürtlerin sorunlarına, ihtiyaçlarına ve taleplerine vicdani yaklaşım meselesinden ibaret değildir. Türklerin ve bilumum ahalinin hayatının da daha iyiye gitmesinin önündeki engellerin kaldırılmasıdır.
Herkesin kardeş olup, olmayacağı, kardeş hissedip hissetmeyeceği değildir öncelik. Öncelik hamasi kardeşlik tesis etmek değil, Türklerin, Kürtlerin eşit hak ve özgürlüklere kavuşması, hayatın nimetlerinin de külfetlerinin de adil biçimde paylaşılması meselesidir. Hepimizin daha iyi bir hayata ulaşmasının önündeki siyasal ve yasal engellerin en büyük gerekçesinin yani Kürt meselesinin yolumuzdan kaldırılmasıdır.
Bu da hangi toplumsal, kültürel, siyasal kümeden olursak olalım hepimizin kendi kimlikleriyle, kendi talepleriyle var olabileceği ve katılabileceği bir hayatın koşullarını oluşturabilmekten geçer. Bugün, şimdilik yapılabilen bu hayatı oluşturabilme siyasetlerinin önündeki şiddeti esas alan politikaların kaldırılmasından ibarettir. Asıl yapılacaklar bundan sonrasındadır.
Yazarlar
-
Taha AkyolYangın ve su 30.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİyi yönetimi hak ediyor muyuz 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKSuriye’de tarihi bir uzlaşmanın imkanları: Mutabakatın özüne ve şeklinde dair 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojava, Şam ve çözüm süreci arasında optimal bir nokta bulunabilir mi? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEHey gidi hukuk 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanBakın servet transferi nasıl yapılıyor? Bir tekil örnek… 26.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEski Türkiye’den Bir Sokak ve Bir Apartman 26.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuk ve Savaş 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKendiliğin kazanılması ölçüm sorunlarına yolaçıyor 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAynı dili konuşup neden anlaşamıyoruz? 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunVazgeçmeyeceğiz! 25.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
7.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
2.06.2025
26.05.2025
19.05.2025
5.05.2025