Berrin Sönmez
25 Kasım yaklaşırken devlet erkanı alışıldık yaklaşımlarıyla kadına yönelik şiddet konulu toplantılar düzenleyerek bolca ahkam kesmeye başladı yine. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da bu tip toplantılardan birisinde yine kadın örgütlerini hedef aldı. Yasa ve Sözleşme kadına yönelik ataerkil şiddetle etkin mücadele yürütmek için hükümetleri, parlamentoları, kamu kurum ve kuruluşlarını, sivil toplumla işbirliğine davet eder. Ancak yıllardır iktidar sivil toplum örgütlerini kendisine rakip görür. Şiddetle mücadele alanında gerçekten ataerkil şiddet önlenmek isteniyorsa kamu, kadın örgütlerini rakibi değil refiki olarak görmeli. Çünkü kadınlar da şiddetle mücadele ediyor. Aynı şiddetle mücadele için çabalayan devlet ve sivil toplum refik, işbirlikçi olmak zorunda ama yazık ki ülkemizde işler böyle yürümüyor.
Yine kadın örgütleri suçlandı Sayın Bakan tarafından: "Çırpınıyoruz. Bir şiddet olmasın. Bakanlıklarımız seferberlik ilan etmiş durumda. Hepimiz üzerine düşeni yapıyoruz. Herkes titizleniyor ama maalesef bir grup siyaset ve ideoloji esirlerine yanlış rakamlar yüzünden mahkum kalıyoruz. Biz niçin bu rakamları farklı verelim? Artınca alarm zillerini çalıyoruz, azalınca arkadaşlarımızı motive ediyoruz." Polis Akademisi'nce düzenlenen toplantıda Bakan Soylu, kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet konusunda erkeklere de seslenerek, "Nereden çıktı bu kadına şiddet, kadın cinayeti? Erkeklere sesleniyorum; kendinize gelin. Fiziksel olarak güçlü olabilirsiniz ama neyi tatmin ediyorsun, neyi koruyorsun, neyini sağlıyorsun, hangi duygunu yüceltiyorsun? Ayıptır" demiş.
Ayıp diyerek kimsenin kadına yönelik ataerkil şiddeti hafifsemeye hakkı yoktur bunu peşinen belirteyim. Ve Sayın Bakan'ın sorusuna bir soru da ben ekleyerek açıklamaya çalışayım zira şiddet faillerinin bu sorulara cevap vereceğini hiç sanmam. Kimi kopyalıyorsunuz, siz kimi örnek alıyorsunuz da kadına yönelik ataerkil şiddeti, ataerkil cinayetleri bu denli arttırıyorsunuz? Faillere bu soruyu yöneltip kendim cevap vereyim: Çok açık bir şekilde devleti yönetenleri, sizi, sizleri örnek alıyorlar Sayın Bakan. Sizlerin söyleminizle besleniyor ama uyarılarınızı değil yaptıklarınızı dikkate alarak tırmandırıyorlar kadına yönelik ataerkil şiddeti. Nasılını anlatmak için bir başka haberden destek alayım. Las Tesis ve kadın eylemlerine polis müdahalesi desem herkes için yeteri kadar açıklayıcı olur. Ancak sizler için detaylarını benden çok daha iyi bildiğiniz bir suç duyurusuna verilen kararın, ataerkil şiddetle mücadele açısından ne anlama geldiğine dair yorumlarımı paylaşayım. Eğer samimi ise o “çabaların” neden yetersiz kaldığını anlamanıza yardımcı olmak ümidiyle Las Tesis dansının performe edildiği kadın eylemlerinden söz edeceğim.
Öncelikle belirtmeliyim ki kanaatimce dans, insanlık tarihinin bilinen en etkili ve barışçıl protesto/meydan okuma yöntemi. Mirabel Kardeşlerin anısına yazılmış sözlerle performe edilen Las Tesis dansı, Şili’den tüm dünyaya hızla yayılmıştı hatırlanacağı gibi. Şili kadın hareketinden bir örgüt olan Las Tesis, dans performansıyla tüm dünya kadınlarını nasıl olup da bu denli etkili biçimde ta yüreğinden yakaladı? Yüreğinden, en yaralı olduğu yerden yakaladı çünkü sadece Mirabel Kardeşlerin değil bütün kadınların hakikatini haykırıyordu. Hakikati, kadına yönelik şiddetin eril şiddetin aynı zamanda egemenlerin şiddeti olduğunu, eril ve erk-ek şiddetinin aynı şey olduğunu, aynı biçimlerde uygulandığını söylerken ağlamıyor, yakınmıyor tersine meydan okuyordu. Kadınlara kendisini güçlü hissettiren, kadının gücünü açığa çıkaran dans, tam da bu nedenle hızla yayıldı tüm dünyaya ve pek çok ülkede kadınlar, sözlerini kendi dillerine çevirerek aynı protestoyu gerçekleştirerek güçlerini açığa vurma yolunu seçti. Bir tek Türkiye, kadınların kendisini güçlü hissetmesinden rahatsız oldu.
Las Tesis dansını performe eden kadınlar bir tek Türkiye’de polis tarafından engellendi. Kadınlar gözaltına alındı. Gözaltına alınırken darp edildi. Yetmedi. Polis şiddeti, Ankara’da savcılığın “kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla meşrulaştırıldı. Kadına yönelik polis şiddeti, cezasızlıkla ödüllendirilmiş oldu. Gazete Duvar’dan Serkan Alan’ın haberinden Ankara İl Emniyet Müdürlüğü'nün, haklarında suç duyurusu bulunan polis memurlarını savunurken “eylemin kanunsuz olduğu” iddiasını kullandığını öğreniyoruz. Şimdi çok merak ettim acaba hangi kanun bu sözü edilen? OHAL kararnameleriyle gösteri ve yürüyüş haklarının kısıtlanmasından söz ediliyor belki. Ancak OHAL bitti. OHAL bitti ama valilik bildirileriyle gösteri ve yürüyüş, toplanma hakları kısıtlanmaya devam ediyor evet ama valilik bildirileri kanun mu? Anayasanın üstünde mi? Emniyet müdürlüğünce yapılan “eylemin kanunsuzluğu” iddiasına dayalı savunma, kanun devleti kanaati oluşturuyor ama ortada kanun yok. O halde Las Tesis dansının gerçekleştirildiği Ankara Kadın Platformu eylemini kanunsuz olarak tanımlayan emniyetin savunması bize polis devleti tanımından başka seçenek bırakmıyor. Hukuk devleti kesinlikle değil, kanun devleti bile değil polis devleti yöntemleriyle kadın eylemleri önlenir, kadın örgütleri kriminalize edilir, en hafifinden verdikleri rakamların yanlışlığı iddiaları resmi beyanlarla dile getirilerek itibarsızlaştırılmaya çalışılırken, kadına yönelik ataerkil şiddetle mücadele edildiği söylenemez.
Devleti yönetenler, kadın örgütlü mücadelesini değersizleştirmeye çalışırsa; emniyet kadın örgütlerinin barışçıl eylemlerini kadına yönelik polis şiddetiyle engellerse; adalet, kadına yönelik polis şiddetini kovuşturmaya gerek görmez, şiddet uygulayan polisleri cezasızlıkla ödüllendirirse evde, sokakta kentte erkek şiddeti önlenemez. Erkeklere “kendinize gelin” çağrınızın hiçbir anlam taşımadığını bilmelisiniz Sayın Bakan. Duyduğunu değil gördüğünü yapıyor onlar. Özellikle son üç-beş yıldır iktidarın, kadın örgütlerine ve kadın eşitlik mücadelesine, toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesine yönelik suçlayıcı söylemiyle, kadına yönelik erkek şiddetinin tırmanışı arasındaki doğru orantıyı görmelisiniz Sayın Bakan. Devletin hükümet etme yetkisinden aldığı, meşru sayılan zor kullanma gücünün, sırf erkek doğmuş olması hasebiyle kendisinde de tezahür ettiğine inanan zihniyetin eyleme dökülmüş halidir çünkü kadına yönelik ataerkil şiddet. Devletin egemen konumuyla tüm yurttaşlarına uyguladığı zor gücünü bu zihniyete sahip erkekler kopyalıyor, milyonla mikro egemen çıkıyor karşımıza. Ataerkil zihniyete sahip her erkek kendisini bir nevi paralel devlet olarak konumlandırıp ailede, evde, sokakta, kentte kadına şiddet uygulama hakkı olduğunu düşünüyor. Sizlerse bu gerçeğe dikkat çekmek için “şiddet politiktir” diyen kadın örgütlerini suçlayarak bu zihniyeti beslemiş oluyorsunuz. Sonra dönüp halka “çabalıyoruz” demeniz anlam taşımıyor çünkü ataerkil şiddetle mücadele etmek için gerekenleri yapmak yerine o, şiddet üreten ataerkil zihniyeti kuran söylemi dilinizden düşürmüyorsunuz.
“Çabalıyoruz” sözünüzün gerçeği ifade etmesi için Sayın Bakan, İstanbul Sözleşmesi'ni ve şiddet yasasını etkin uyguluyor olmanız gerekirdi. Peki, bilir misiniz Sayın Bakan, biz kadınlar neden İstanbul Sözleşmesi’ni şiddetle mücadele için elzem görürüz? Çünkü İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik ataerkil şiddetin gizil kodlarını deşifre etmiştir. Açığa çıkardığı bu kodlara uyan hükümlerle bütüncül düzenleme yapma yollarını göstermiş ve uygulama yöntemleri önermiştir. Her kelime, kavram bir kod olarak düşünüldüğünde, ataerkil şiddetle mücadele için sözün kritik önemi anlaşılabilir. Örneğin ataerkil şiddetle mücadele edilmek isteniyor olsa bile aile kavramının vurgulanması, bu mücadeleyi sekteye uğratmaktadır. Çünkü ailede erkek doğmuş olanların egemen sayılması gerektiğini düşünenleri güçlendiriyor, aile içindeki erkek olmayan, erkeklerle eşit sayılmayan bireyleri hak ihlallerine karşı savunmasız bırakıyor. Oysa şiddet hak ihlalidir ve suçtur diyebilseniz “ayıptır” demek yerine suç ve hak ihlali diyebilseniz keşke. İnsan hakları hukukuna ilişkin geniş mevzuatın tamamlayıcı parçası olan İstanbul Sözleşmesi gereğince “önce insan” diyerek kadınların insan haklarını korumayı, aile kurumunu korumaktan daha önemli görseniz, şiddeti önleyebilirsiniz. Ve şiddeti aile bahanesiyle meşru saymaktan veya faillerin bu şekilde yorumladığı söylemden vazgeçtiğiniz anda ataerkil şiddetle gerçekten mücadele etmeye başlamış olursunuz. İşte o zaman çabalarınızın boşa gitmediğini görme ihtimaliniz de olur. Ve şiddetle mücadele edildiğinde aile yıkılmaz. Sözleşme ve yasa yıkmıyor çünkü aileyi ataerkil şiddet yıkıyor. Kadını eşit insan olarak görmeyen zihniyet, erkek doğmuş olanlara veya ataerkil erkeklik normlarına uyum sağlamış olanlara, kadınlar ve çocuklar gibi “yeterince erkek” olmayanların insan “haklarını ihlal etme yetkisi” tanıyor. İşte İstanbul Sözleşmesi ailede ve toplumda erkeklere hak ihlal etme yetisi tanıyan anlayışı engellemenin yollarını gösterdiği için önemli ve uygulanmalı.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.08.2025
17.08.2025
10.08.2025
10.08.2025
28.02.2025
31.01.2025
27.09.2024
13.09.2024
5.07.2024
18.05.2024