Berrin Sönmez
“Ev’in sahibi var” demişti Abdulmuttalip. Peygamberimizin doğumundan önceki yıllarda ve üstelik doğrudan Kâbe’yi yıkmak için ordularının başında gelen Ebrehe’ye hitaben. Hz. Muhammed’in dedesi Abdulmuttalip, Kureyş’in önemli şahsiyetlerinden, Kâbe’nin yönetim ve bakımından sorumlu olanlardan birisiydi üstelik bunu söylediğinde. Ancak yine de Ev’in (Beytullah, Allah’ın Evi, Kâbe) sahibi, evini korur demişti gönül rahatlığıyla. Çünkü Allah’a teslimiyeti bilen hanîf sorundandı. Allah’a inanmak O’na teslim olmaktır çünkü. Ve Abdulmuttalip bu sözü söylediğinde Kâbe’yi korumak, kurtarmak, anlaşma yapmak için değil ordusundaki askerlerin el koyduğu deve sürüsünü, Ebrehe’den geri almak için gitmişti. Mal canlısı olduğundan değil. Kâbe’ye ilişkin sorumluluğundan kaçtığı için değil. Tersine asıl sorumluluğunun Allah’ın kulunun hakkını yedirmemek olduğunu bildiği içindi o davranış. Çünkü Mekke halkının ona emanet ettiği develer vardı o sürüde. Kul hakkını korumak, emanete ihanet etmemekti onun asıl işi. Ebrehe bu “gafil” Kureyşliye epey güldü ama deve sürüsünü iade ettirdi, kendince “aymaz, gerçek tehlikeyi kavramaktan aciz” bulduğu adama. Abdulmuttalip sürüsünü teslim aldıktan sonra olanlar Fil Suresinde anlatılır. Bilirsiniz serçeden küçük bir kuş olarak tarif edilen ebabil kuşlarının o minicik gagalarında taşıyabildiği kadar ufak taşları üstlerine bırakıvermek suretiyle koca orduyu bozguna uğrattığını. O dönemin tankı veya en ağır silahı olarak kullanılan fillerin bulunduğu ordu, sadece Kâbe’yi değil, bugüne kıyasla o tarihlerde küçük bir kasaba ölçeğindeki Mekke şehrini halkıyla birlikte dümdüz edecek güçteydi. Ama “balçıktan pişirilmiş sert taşlar atan kuşlarla onları, yenilmiş ekin yaprağı gibi kılıverdi.”
“(Allah) onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?” ayetini günde beş vakit namazlarda dillendirenlerin, Fil suresinin teslimiyet derinliğini kavramaktan uzak oluşu çok acı. İlâhî mesajı gönlüne, zihnine ve hayatının merkezine yerleştirmeyip, namazlarda tekbir ile selam arasına hapsedince böyle oluyor tabi. Kâbe resminin, şahmeran ve LGBTİ+ sembolü gökkuşağı ile kompozisyon oluşturduğu bir sanat eserini eleştirmek mümkün ve doğal. Beğenmeyebilirsiniz de. Bir ihtimal sanatsal ifadenin meramını anlamaya çalışmanız da mümkün. Ama bunların hiçbirisi yapılmayıp bir çırpıda “milletin ve ümmetin en önemli kutsallarından birine saldırı” algılamak hayli tuhaf. Allah aşkına söyleyin mübarekler, Kâbe resmi bizim kutsalımız mı? Biz Kâbe’nin içindeki putları deviren peygamberin bağlıları Kâbe’nin kendisini mi put edindik? Hatta kendisinin yanında resmini bile mi put edindik? Bırakın resmini fiziki mekan olarak Kabe binasının kendisi bile kutsal değildir. Kutsallık yani dokunulmazlık Ev’in manevi varlığı içindir. Binanın kendisi defalarca yıkılmış, yıpranmış ve onarılmıştır. Hani biz Müslümanlar, Muhammed’ü-l Emîn vasfını anlamak için Hacer’ü-l Esved’in tamirat sonrası yerine yerleştirilmesi tartışmasında, Hz. Muhammed’in henüz peygamber olmadan önceki yıllarında kabileler arasındaki soruna getirdiği barışçıl çözümü örnek veririz, değil mi? Defalarca birbirimize gösterdiğimiz bu örnekten o binanın onarıldığını, parçalarının çıkarılıp yerine konduğunu, bazılarının değiştirildiğini anlamıyor muyuz ki defalarca parçaları yenilenmiş binanın resmine kutsallık atfediyoruz? Yok efendim yere konmuş, ne var bunda? Evvelimiz toprak, ahirimiz toprak deriz ya demek ki toprak kötü bir şey değil. Yere konmuş olması kısmında bu kadar aşırı karşı çıkışı anlamıyorum. Yere oturup yer sofrasında yemek yerken Allah’ın nimetine hakaret mi etmiş oluyoruz. Çok uzattım ama özce şunu söyleyeyim ki resim kutsal değil, yere koymak hakaret değil resmi, sanatsal yönden eleştirmek serbest fakat terör iddiasıyla suç icat etmek kul hakkına girmektir. Ev’in Allah’ın emanında olduğunu bilerek kendi sorumluluğu olan kul hakkını önceleyen Abdulmuttalip’ten ibret alıp Fil suresinden ders çıkarmak zorundayız. O kul, o kullar kendilerini Allah’ın kulu olarak tanımlamasa bile inanlar olarak biz Allah’ın kulu olduklarını biliriz. “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” sorusuna muhataplığımızı gözeterek kendi bildiğimiz doğrultusunda amel etmekle yükümlüyüz. “İnsanların en hayırlısı, insanlara/insanlığa faydalı olandır” denmiştir biliriz. Faydalı olunacak insanın “ney”liği ve “kim”liği hakkında sorgu sual yok bu ayette. İnsanlara faydalı olmak için bugün bu konu özelinde, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine zarar verilmesine, haklarının ihlal edilmesine, İslami söylemle kul hakkına girilmesine itiraz ile yükümlüyüz. LGBTİ+lar tarafından gerçekleştirilmiş olması, bu yükümlülüğümüzü ortadan kaldırmıyor tam tersine yapılan eylem onlara saldırının bahanesi olarak kullanıldığı için karşı çıkmak bizim sorumluluğumuz. Çünkü sadece peygamberimiz değil onun ümmeti olarak bizler de “hem sen nereden bileceksin ki?” sorusuna muhatabız. Evvelini ahirini bilemeyeceğimizin bilinciyle ve insan/kul hakkı bilgisiyle hareket edilmeli.
Hani derler ya bir mümin için imanını korumak en önemli iştir. İmanı şimdi devletin/devletlerin/devletlülerin beden politikasına indirgemesinden korumak gerekiyor. Biliyoruz ki dindar insanlar ve sivil toplum örgütleri Boğaziçi Üniversitesinde gerçekleştirilen sergiye dair herhangi bir itiraz sözü yükseltmeden önce ilkin devleti yönetenler sapkınlık dedi, azgın azınlık dedi sonra kurumlar açıklamalar yaptı ve emniyet harekete geçti. Dindarlar provoke olmadı yani devlet adamları provoke oldu ve kendi politik amaçları doğrultusunda dindarları harekete geçmeye çağırdı. Nitekim bir sivil toplum örgütünün ertesi gün yaptığı basın açıklaması verilmesini önerdiği tepkiyi, bakanın, valinin, emniyetin, Diyanet İşleri ve YÖK başkanlarının açıklamalarına metnin başında yer vererek olayı duyuruyordu, kamuoyuna. Devletlülerin tepkileriyle kışkırtmanın gerçekleştiği izlenimi edinmek pek yanlış görünmüyor bu durumda. Basın açıklaması anılan sergiyi sadece ifade hürriyeti kapsamında görmediğini kamu yöneticilerinin açıklamalarından yola çıkarak bir güvenlikçi devlet politikaları doğrultusunda anlatığı görülüyor. “Biz bu olayı, daha derinlerde ve arka planda daha başka provokasyonlar için bir hazırlık yapıldığının göstergesi olarak değerlendirilmekteyiz.” Gezi eylemlerine benzetilerek bir kadife devrim hazırlığı sayılıyor Boğaziçi Üniversitesi kayyım rektöre yönelik direnişler. Bir Melih Bulu bir başına koca ülkenin güvenliği açısından “büyük resmin” en önemli unsuru oluvermiş anlaşılan. Profesörün hakkında intihal iddiaları olmasaydı, kıymetinin nerelere yükseleceğini tahmin etmek bile istemiyorum. Ancak dikkat edilmeli ki sunulan bu gerekçelerin hiçbir yerinde dinden bahis yok. Sadece Ev’in resmi hakkında bir kışkırtma var. Kışkırtan kim? Orasını herkes kendisi hesap etsin. Ancak o derin hesapları gözetip tedbir almaya çağıran dindarlara söylemek lazım ki hesabın en derini, resmin en büyüğü Fil suresinde aşikar. Her namazda okurken jet hızınızı biraz düşürüp ağır ağır düşünerek okuyun derim.
Yazarlar
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
27.09.2024
13.09.2024
5.07.2024
18.05.2024
3.05.2024
5.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
8.03.2024