Berrin Sönmez
Günümüzde bu ülkenin Müslüman dindarlarının din algısı, anlayışı ve yaşayışı hayli çeşitlenmiş halde. Birbirine az çok benzeyenden, tümüyle zıt düşene varana kadar geniş bir yelpaze oluşturan dindarlık biçimlerinden söz etmiyorum sadece. Konu bağlamında bireylerin, doğal olarak bir diğerinden çok farklı, dindarlık biçimlerinden çok daha önemli olan din-devlet ilişkisine dair teslimiyetçi ya da özgürlükçü kutuplar arasında da yelpaze oluşturduğu ayan beyan ortada. Yelpazedeki renk geçişlerini, ton farklılıklarını izleyebileceğimiz konulardan birisi de seküler ve laik kavramlarının hangi bağlamlarda kullanıldığına bakmak olabilir. Dikkatimi çeken çok önem verdiğim bir husus seküler kavramının daha çok sosyolojik bağlamda kullanılıyor oluşu. Seküler kavramı, farklı tonlarda düşmanlık beslemek ya da tolerans göstermek biçiminde olsa da dindarların her birisi tarafından örneğin seküler dil, seküler yaşam tarzı gibi söyleyişlerle hep toplumsal alana dair kullanılır. Ancak laiklik hep politik düzlemi işaret eder. Hatta devlet-din ilişkisinden bile daha öncelikli olarak dindar algıda laiklik, dini otorite(ler) ile siyasi otorite arasındaki ilişkiye dair atıflarda kendine yer bulur. Diğer yandan bir fark da seküler karşıtlığının hiç sakınımsız yüksek sesle dile getirilebilmesi buna mukabil laiklik karşıtlığının, kapalı kapılar ardında alçak sesle konuşulmasıydı.
Anayasa maddesi olmakla ceza yargısının konusuna girmesi dindar algının dışavurumunda böylesi ikircikli tutum yaratıyordu. Fakat tek etken erken Cumhuriyet döneminden günümüze laiklik ilkesinin anayasada yer alışı ve hatta değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeler arasında sayılması değil, İslam tarihinin hemen tümüne yayılmış bir evveliyatı olması. Tarihin derinliklerine inmeden önce beni bu yazıyı tahminimden erken ve biraz hazırlıksız yazmaya iten saiki hatırlayalım. Malum Ayasofya Baş İmamı Mehmet Boynukalın’ın anayasadan laiklik kaldırılsın çıkışı gündemi doldurdu. Erdoğan'ın yeni anayasa çıkışı yaptığı andan itibaren 1924 Anayasası benzeri bir düzenleme murat ettiğini düşünmüş ve yazmıştım da. Özellikle parti devleti sistemi getirerek AKP içindeki yasallık beklentisini karşılamayı ve bu yolla iç muhalefeti susturmayı planladığı kanaatindeydim. Tabi ki tıpkı 24 Anayasası gibi anayasanın hem yapım sürecinden hem içeriğinden Kürtlerin bütünüyle dışlanacağı bir düzen tahayyül edildiğini söylemek de gerekir. İtiraf edeyim baş imamın çıkışına kadar, devletin “dini İslam” maddesinin geri getirilme ihtimali hatır ve hayalimden geçmemişti. Fakat duyunca taşlar yerli yerine oturdu tabi, evet taleplerin yüksek sesle dillendirilmesi ‘bu konuda kritik eşik aşılmıştır’ hissiyatının belli dini çevrelerde oluştuğunu gösteriyor. Ayasofya’nın cami olarak ibadete resmen –eskiden yarı örtük biçimde ve küçük gruplar için açıktı- açılmasından sonra yükselen ‘hilafet isteriz’ sesleriyle de pek örtüşüyor. Dini otoritelerden bir kısmı hatta belki bir dini konsorsiyum bile denebilecek bir yapılaşmanın siyasi otoriteyle uzlaştığını gösteren işaretlerdir. Hal böyleyken Kılıçdaroğlu gibi “ihtimal vermem” serinliği pek naif kaçıyor. Buna karşılık laiklik ilkesine sahip çıkmak isteyenlerden bazılarının, ilk dört maddenin değiştirilemezliği gerekçesiyle darbe anayasasının ruhuna sığınması da en az laiklik kaldırılsın talebi kadar sorunlu.
Müslüman dindarın din algısında dilini çatal, gönlünü bulanık, zihnini muğlak kılan şey Batılı toplumlarda laik düzenin kurulmasına götüren tarihi süreçlerden pek farklı değildi bence. Dini otorite ile siyasi otoritenin çatışma anlarında, devletin zor gücü muhalif dini otoriteyi bastırıp onun yerine tabiri günümüzden seçersek, yandaş dini otoriteyi ikame etmek olarak özetlenebilir İslam tarihindeki süreç. Politik düzenlemeyle din ve devletin alanlarını belirlemek yerine devlet zorbaca dini otoriteler arasında seçmece usulü bastırır ya da parlatırken geniş halk kesimleri de dini algısını, düşüncesini açıkça ifade etmekten kaçındı. Çağlar boyunca içten içe kaynama şeklinde süren bu ilişki biçimi Müslüman toplumları zamanla düşünemez, konuşamaz hale getirdi. Dili ve zihni lal oldu Müslüman kitlelerin ama açıkça yaşayamadığı için bulanıklaşan gönlünden de inandığı din algısını silip atamadı. Sadece ülkemizde değil hemen hemen bütün Müslüman toplumlarda, otorite karşısında sessizleşen dini gruplar inandıkları dindarlık biçimini ve kendi din algılarını kuşaktan kuşağa içsel söylencelerle aktarırken her bir inanış biçimi de farklı aidiyet bağları oluşturdu. Dolayısıyla bir anlamda bugünkü laiklik karşıtlığı geçmişten günümüze aktarılan söylencelerin din sanılması ve bu bağlamda kimlik siyaseti üretilmesiyle ilişkili. Devlet karşısında kendi din algısını ve dindarlık biçimini kimlik haline getirmiş olanlar bugün kendileriyle aynı aidiyete mensup gördükleri devletlülerin “sancağı altına cem olma” çağrısı yapacak kadar güçlendiklerini düşünüyorlar.
Din-devlet ilişkisinin seçili cemaatlerle dostane yürütülüp, kendi politik kaygıları için destekleyici bulmadığı cemaatleri ezip yok etmek şeklinde gelişmesi esasen Müslümanlar arası bir sorun olarak yaşandı genellikle. İslam’ın erken devirlerinden itibaren farklı dinlerin kendi cemaatleri içinde kapalı ama görece özgür yaşamalarını mümkün kılan bir düzen kurulmuştu. Bugünkü algıyla geçmişe bakanlar için insanlık dışı görülen cizye, kendi çağının şartlarında bakılınca geçmişe kıyasla son derece önemli bir insani gelişmenin politik düzlemde kurumsallaştırılmasıydı. Pratikte zaman zaman farklı durumlar yaşansa da kurulan hukuk düzeni hükümdarın dinine dönmek zorunda bırakmayan, toplumların kendi inançlarını, kültürlerini ve kurumlarını yaşatmasını mümkün kılan bir vergilendirme usulüydü. Kitap ehli olarak tanımlanan Yahudiler ve Hıristiyan mezheplere mensup tebaanın ve hatta Hermönetik külliyatı delil gösteren Sabiî’ler, fazladan vergi ödeyerek varlıklarını güven içinde sürdürebilmişlerdi. İslam devletlerinden önce ve sonra pek çok yerde hatta Otuz Yıl Savaşları'nı bitiren Westfalya Anlaşması'na yani on yedinci yüzyılın ortalarına kadar Avrupa ülkelerinde vergi değil hayatlarını veriyorlardı dinlerini değiştirmedikleri takdirde. İktidarın dini otoriteden alınıp dünyevi otoriteye verilmesiyle insanileşti toplum yaşamı. Batı’da din-devlet çatışması karşısında insanın varlık bulması sağlandı. Garip olan şu ki İslam devletlerinde bu özgürlük İslam dışı dinlere tanındığı halde Müslümanların farklı din yorumlarına tanınmadı.
Bir başka şekilde tabi tartışmaya açık olarak söylersem İslam'ın ilk halifelerinden Osmanlı’nın Tanzimat’ına kadar diğer din mensupları için bir nevi laik düzen oluşturulmuştu. Bu çerçevede laik devlet düzeninin insani gelişmişlikle ilişkisi Müslüman düşüncede salt başka din mensuplarıyla sınırlı tutularak ve tabi hazineye gelir getirme kolaylığından destek bularak ta yedinci yüzyılda kurumuştu diyebilirim. Buna dayanarak Müslüman toplumlarda hâlâ süren laiklik karşıtlığı ve Türkiye’de laiklikten dönüş talepleri, İslam düşüncesinin kendi içindeki gelişim çizgisine de ters düşüyor. Yedinci yüzyıldan itibaren kitap ehline hayat hakkı tanıyan insani gelişmişlik, günümüzde inançlı inançsız ayrımı yapmadan ve İslam'ın farklı yorumlarını ve yaşayış biçimlerini de içerecek şeklide laiklik ilkesiyle uyuşmalıydı, uyuşmalı benim mantığımda, düşüncemde durum böyle. Fakat siyasi hayatımızda yaşanmakta olanlar benim düşündüklerime çok ters düşüyor. Bu ters düşme halinin en önemli sebeplerinden birisi zannederim bireysel özgürlüklerle ilişkili. Şöyle ki Tanzimat’tan itibaren modernleşme süreciyle tebaa anlayışı yerine vatandaşlık bağının getirilmesi, devlet-toplum ilişkisi yerine devlet-birey ilişkisi kurulmaya çalışıldı. Modern toplumda olması gereken buydu ama mezhepler, cemaatler, tarikatlar ve şimdi dindarların muktedir olduğu haliyle devlet için, anayasal vatandaşlıkla devlet-birey ilişkisinin bireysel özgürlüklerden yana sağlamlaştırılmasını mümkün kılacak laik düzen, sadece inançsızlara ve sadece farklı dinlerin dindarlarına değil Müslüman dindarlara da kendi dini algılarını özgürce yaşama ve dini otoriteleri rahatça eleştirme, yerleşik kuralları sakınımsız sorgulama hakkı verdiği için laiklik yok edilmek isteniyor. Oysa tarih boyunca çağdaşlarının aksine farklı dinlere mensup insanların inançlarını yaşamasına izin veren İslam düşünce dünyasının, bugün gelinen insani gelişmişlik düzeyine uyumla İslam dininin farklı yorumlarına mensup insanların da özgürce eleştirel bakarak kendi din algısını hayata geçirmesini mümkün kılmalı. Sonuç olarak günümüzde laiklik ilkesinin en çok bireysel özgürlükten yana olan Müslümanlar tarafından korunması gerektiğini düşünüyorum. Ki esasen hiç konuşulmak istenmese de bireysel özgürlük, İslam teolojisinin olmazsa olmazıdır. Özgür irade ve akıl yürütme yoluyla tazelenen iman esastır çünkü.
Yazarlar
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.08.2025
28.02.2025
31.01.2025
27.09.2024
13.09.2024
5.07.2024
18.05.2024
3.05.2024
5.04.2024
3.04.2024