Berrin Sönmez
“Evin meleğini öldürmek” haybeye söylenen boş lakırdı değil. Eş ve anne olmaya itiraz değil. Aile karşıtlığı hiç değil. Ev içi rollerin salt erkek konforuna hizmet amacıyla düzenlenmiş oluşuna itiraz. Erkek konforunu sürdürülebilir kılan eril tahakküm ile kadınların ikinci sınıf insan, yarı insan, dini eksik, aklı kısa ve kötücül (fitne unsuru) sayılmasına itiraz aile karşıtlığı değil. Çelişki gibi görülse de varoluşu diğerinin varlığına bağlı iki karşıtlık melek ve şeytan ve her ikisi de kadını imliyor, ataerkinin inşa ettiği cinsiyet rollerinde. “Allah’ın ipini bırakıp ataların ipine sarılanlar” Allah’ın aynı özden (Nisa, 1) ve eşit (Hucurat, 13) yarattığı, dünyevi sorumluluklarında eşit kıldığı (Ali İmran, 195), eşit ödüllendireceği (Ahzab, 35) kadınlar için dünyevi yaşamın da eşit olması gereğini inkar ile kadınların eşit haklarını gasp ediyorlar. Bu durum kadının insan olarak yaratıldığı gerçeğini, yaratılışı inkardır. Buna karşılık evin meleğini öldürmek aynı zamanda kadının şeytanlaştırılmasına da kökten itiraz. Ve kadının haklarına sahip çıkış yoludur. Yaratılıştan/doğuştan gelen hakların, ataerkil sistem için yok sayılmasına itiraz. Ataerki sistemin inşa ettiği cinsiyet rollerine karşı çıkınca yaratılış prensiplerini, toplum hayatında yaşanabilir kılmak mümkün olacak. Bu nedenle Müslüman kadına feminizm yakışır. Aksini söyleyip feminizmi, feminist kadınları şeytan gibi görüp gösterenler geçmişte İlahî mesajı tersine çevirip kadını şeytanlaştıranların ardıllarıdır. Çok net olarak tavır alabilmek için çok net olarak söylemek lazım ki kadın erkek her insanın eşit olduğu gerçeğini kabul edip buna göre toplumsal düzen kurmaktan kaçınmak, Allah’ın yaratışını inkar ve patriarkal düzenin inşasına tapınmadır.
Bu uzun ve keskin girişin sebebi tahmin edileceği gibi Saadet Partisi İstanbul İl Teşkilatı Başkanlık Divanı listesine tek bir kadın dahi almamak için Kadın Kolları Birimi Başkanı olarak Hakan Tevfik Erdağı’nın atanması. Saadet Partili kadınlar, haklarından fedakarlık ederek yumuşak huylu davrandıkları için bu kadar pervasızca yok sayıldılar. Kadınların fedakarlığını feragat olarak algılamaya meyyal ataerkil erkeklik ve fedakar kadınları kolaylıkla feda ediyorlar. Tarih fedakarlık eden kadınların feda edildiğini gösteren örneklerle dolu. Ataerkinin dayattığı melek rolünü ret etmek için o evdeki meleği öldürmek de yetmez. Partideki meleği de toplumdaki meleği de öldürmeli kadınlar. Aldanmayalım hem melek hem şeytan rolünü kadınlara biçtiklerine, o evde bir melek varsa o evde bir de şeytan vardır. Partide ve toplumda da öyle… Haklarını arayan kadınları şeytan itaat edenleri melek gibi göstermekle asıl şeytani aklı o ataerkillik işletiyor, kimse unutmasın. Dolayısıyla meleği öldüren evde, partide, toplumda meleğin karşısında konumlanmış olan o şeytani erkek aklını da öldürecek. O zaman evde partide, toplumda erkekler de kadınlar da insan olarak eşit konumlara sahip olur. Eşitlik için mücadele gerek, itirazla başlanan mücadele.
İstanbul İl Teşkilatı'nda Kadın Kolları Başkanı Nagehan Gül Asiltürk isimli bir kadın. Ancak kadın olduğu için başkanlık divanına girmesini önleyecek bir düzenleme ile bir erkek, kadın kolları biriminden sorumlu başkan olarak atanmış. Kadınları o temsil edecek. Tek bir kadına bile tahammülleri olmayanlar, erkek bireyin kadınların üstüne basarak koltuk sahibi olmasını, İslam’ın gereği gibi sunuyorlar üstelik. Böyle bir tabloya yumuşak dille, alçak sesle itiraz etmek sessiz kalmakla eş anlamlı olur. Saadet Partisi içinden pek çokları benimle yakın görüşlere sahip olsalar da yumuşak politika izleyerek kitleyi, yöneticileri yavaş yavaş ikna etmek gerektiğini düşünüyorlar biliyorum. İyi niyetlerine saygım da yok değil. Ancak yöntem yavaş yavaş ısındırmak için yumuşak dille söylemek olsaydı eğer İslam kendinden önceki inanca yani ataların dinine karşı kocaman, güçlü, keskin bir “Lâ” ile başlatmazdı tevhidi. Ataların dini olan ataerkil sistemin inşa ettiği ve Allah’ın yaratışına aykırı olan cinsiyet rejimine güçlü bir karşı çıkış şart. Kelime-i Tevhide sarılıp, Kabil’in oğullarının kurduğu bu kadından sorumlu erkek başkan düzenine “hayır” demek için hakkını arayan Havle’nin kızları olmaları da şart. Havle’nin hakkını arayışını, mücadelesini, sözünü, sesini Allah duydu (Mücadele, 1-4) ve şimdi Saadet Partili kadınlar partilerine, Müslüman Feministler yeryüzündeki bütün ataerkillere duyurmakla yükümlü. Sessiz sessiz veya yumuşak sesle kocaman güçlü bir itirazla cedelleşmek (çatışmak) gerektiğini bize bu dört ayet öğretiyor. Sureye adını veren Havle Binti Salebe’nin hakkını arayan cedeli idi bizler de eşitlik mücadelesini buradan aldığımız güçle çatır çatır çatışarak yürütmek durumundayız. Allah’ın duyduğu o sesi, o sözü yeryüzüne duyurmak boynumuza borç. Başka dinlerde, başka toplumlarda, başka kültürlerde ve farklı zaman dilimlerinde aynı kadın karşıtlığı aynı şekilde kadını ikincilleştirdiği için verilen mücadelenin yöntemleri benzerdir. Feminizm bu benzerliklerin getirdiği ortak yöntem, ilke ve politikaların bütünü olduğundan Müslüman kadına feminizm yakışır. Saadet Partili kadınlar da haklarını almak için Havle gibi hareket etmeyi inançlarına, kendilerine ve bütün kadınlara borçlular.
Kadın Kolları Birimi Başkanı olarak Hakan Tevfik Erdağı’nın atanmasına yönelik tepkileri savuşturmak isteyen İstanbul İl Başkanı Ömer Faruk Yazıcı’nın ileri sürdüğü görev sınırları, özellikle itirazı hak ediyor. Yalnızca “koordinasyon, lojistik ve mali işlerle” ilgilenecekmiş. Düpedüz hakaret. Evinde kadın olmasa çorabını yıkamayı beceremeyenler koordinasyon için kadınların başına bekçi dikiliyor. Kendi çocuğunu okul servisine verip alma işini, beslenme çantasını eğer o çocuğun annesi planlamasa beceremeyecek olanlar, kadın kollarının lojistik işlerini ayarlayacaklarmış. Bir tencere kaç paraya kaynatılır bilmeyenler kadın kollarının mali sorumluluğunu üstleneceklermiş. Gördük, erkek aklıyla maliyenin idaresinde 128 milyar dolar nerede kimse bilmiyor. Toplumun biriktirdiği o paranın yarısı kadınların emeği ve emanet edildiği yerde mi, nerede?
Saadet Partisi içinde bu tabloya, il başkanlık divanına kadın almamak için adam adama markaj yapanlara karşı çıkanlar çok evet, ama karar mekanizmasında değiller. Güçlü itiraz edip tavır almadıkları sürece de karar vericiler arasına girmeleri zor. İlahî mesajı anlamak için akıllarını kullanmak yerine patriarkal yorumları ezberleyenler var karşılarında. Kuran’dan değil fıkıhtan gelenekten dem vurarak kadınlara yönelik ayrımcılığı, kadın emeğini sömürerek yürüttükleri siyasetlerini, gelenekle savunuyorlar Kur’an ile değil. Bir kavvam meselesi var dillerinde. Kavvam erkek olduğu için mali işlerin sorumluluğu erkeğe bırakılmış akıllarınca. İşlerine geldiği zamanlarda hadis diyerek rivayetleri örnek gösterirler. İşlerine geldiği zaman ayetlerin ataerkil yorumlarını delil tutarlar. Erkek çok eşliliği gibi işlerine gelen konularda Peygamberin hayatını örnek gösterirler. Kavvam meselesinde hiç Peygamber ile Hatice’nin evliliğinden ibret almazlar çünkü işlerine gelmez. Peygamberimiz 25 yaşında evlendi ve Hatice öldüğünde Peygamberimiz 50 yaşındaydı. Hatice ile evliliği boyunca tek eşli yaşadı. Hatta Hatice’nin ölümünden sonra 8 yıl evlenmedi bekar yaşadı. Ataerkil dindarların örnek almalara, din karşıtlarının hakaret etmelere doyamadıkları o çok eşlilik süreci Peygamberimizin ömrünün son demlerinde, 58 ile 63 arasında geçen beş yıla ait sadece. Ancak Peygamberimizin hayatından örnek veriş sebebim kavvam konusuyla ilgili. Hatice varlıklı bir kadın olarak kavvam olandı o evlilikte. Sadece ekonomik güç değil aynı zamanda sınıfsal üstünlükle de koruyucusuydu Peygamberin. Ki öldüğü yıl “hüzün yılı” olarak geçmiştir siyerlere. Evet amcası Ebu Talip de aynı yıl öldü. Ancak amcasının ölümünden sonra Hicret etmedi Peygamberimiz. Altı ay sonra Hatice öldüğünde -ki Hz. Muhammed’in peygamberliğini tanıyan ilk Müslüman da odur- Mekke’de koruyucusuz kaldığı için Hicret vakti gelmişti.
Saadetli kadınlar ve tüm Müslüman kadınlar din adına ikincilleştirilmeye itirazı mümkün kılacak bir iç yolculuğa çıkma vakti geldiğini keşke anlasalar. Ataerkil yorumlardan İlahî mesaja hicret etme vakti. İtaatkar ikincil rolden eşit insanlık gerçeğine hicretin tam zamanı. Fedakarlık devri kapansın artık erkeklerin kulu değil Allah’ın kuluyuz bilelim.
Yazarlar
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
27.09.2024
13.09.2024
5.07.2024
18.05.2024
3.05.2024
5.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
8.03.2024