Celal DENİZ

Siyasi Kaostan Ekonomik krize
9.02.2016
1956

 Ülkede hem ekonomik hem de siyasi bir kaos yaşanıyor.

Başkanlık sistemine giden yolda darbe bahanesi ile ülkeyi KHK'lerle yönetip, meclisi işlevsizleştirip, siyaseti itibarsızlaştırıp, muhalefetin tüm kazanımlarını yok edip siyasetçileri cezaevlerine doldurup, AKP MHP arası işbirliği ile istedikleri Anayasayı topluma dayatıp anayasal düzeni darmadağın ettiler.

Bu süreçte Erdoğan'ın AB'ye meydan okuyan heyheylenmeleri, komşularla hem güvenlik problemi yaşayan bir dış politika ve idam tartışmaları AB'nin müzakerelerin durdurulması yönünde düşüncelerini güçlendirdi.

Böylesi gerginlik söyleminin tavan yaptığı bir ülkede, yabancı yatırımcıların kendilerine en başta hukuki güvence aradıkları ülkelere kaçışış durumunu hızlandırdı. ABD'de Turmp'un da seçilmesinin de etkisi ile ülkede Dolar tavan yaptı. Türk lirası gizli bir devalüasyona uğradı. İnsanların cebinde ki para çok kısa zamanda % 15 ten fazla değer kaybetti.

Birçok iktisatçı sorunun ekonomik nedenlerinden çok siyasi nedenlerine vurgu yaparak yöneticilerin ( siz saray anlayın) daha az gerginlik üreten söylemde bulunmalarını tavsiye etiler.

İktisatçıların önerileri üzerinden konuyu değerlendirirsek siyaset ile ekonomi arasında direkt bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz. Kendi aralarında bağımsız değişkenler farklı zamanlarda öne çıksa da bir birini etkileyen bağımlı ilişkiler günümüzde daha baskın olmaktadır.

Bir ülkede hukuk, istikrar ve demokrasi yoksa yabancı sermaye o ülkeden hızla uzaklaşmakta kendine yeni güvenilir ülkeler aramaktadır. Nitekim ülkemizde son günlerde ki krizin göstergelerinden birisi yabancı sermayenin kaçış eğiliminde olmasıdır.

AB'den müzakerelerin durdurulması yönünde bağlayıcı bir karar çıkması halinde ekonominin durumunu düzeltmek hiçte kolay olmayacaktır.

Bu bağlamda ülkenin geçmişine dönersek hem de AKP dönemine bakarsak ekonomi ile siyaset ilişkisinin birbiri üzerinde ki iyileştirici ya da yıkıcı etkisini görebiliriz. 2001 krizi bozulan ekonominin üzerine siyasilerin biber ekmesi gibi bir durum oldu. 2001 krizinden çıkışta AKP'nin iktidara geldiğinde AB süreci ile ilgili vaatleri ve açılım süreçleri etkili oldu. Bunun yanında mali disiplin kontrol altındaydı. Siyasilerin henüz savurganlığı siyaset yaptıkları bir dönem değildi.

2008 krizinin de ''teğet'' geçmesinde, inşaat sektörünün faal olması, yurtdışından kaynağı belli olmayan paranın girişi ve yine AB ile olan ilişkiler ve içeride demokratikleşme adımları krizin kolay aşılmasında rol oynamıştı.

2008 krizinin ciddi bir hasar üretmemesi AKP de bir özgüven patlaması yaptı. Mali disiplin kayboldu, şirketler gücünün üzerinde yatırımlar yaptı, kamu harcamaları kontrolsüz bir biçime evrildi, doğanın tahribatları bile dikkate alınmadan çılgın projeler ortaya konuldu. AKP'nin özgüveni siyasette karşılık buldu defalarca seçimlerden birinci parti çıkıldı.

Ancak AKP'nin 2010 referandumu sonrası iktidarının ilk dönemlerinde yaptıklarının tersi istikamette bir yola girmesi, içeride başta Kürtlere karşı olmak üzere tüm muhaliflere karşı saldırıların yapılması, çözüm sürecinin bitirilmesi, dışarıda savaş sürecinin öznesi olunması ve emperyal heveslerin dışavurumu, komşu ülkelerle bozulan ilişkiler, Suriye politikasının iflası istikrarsızlığın nedenleri olmaya başladı.

AKP krizi aşma becerisi gösterdiği zamanlarda ülkelerle ilişkilerinde sadece güvenlik politikaları üzerinden değil aynı zamanda yatay ilişkileri güçlendiren ekonomik ilişkileri de bir arada götürüyordu. Bu nedenle Erdoğan yanında kalabalık bir iş adamı gurubu ile ziyaretler yapıyordu. Bunda ikili bir kazanç elde ediyordu AKP. Birincisi uluslararası ilişkileri ekonomik yararlanmalar temelinde yumuşatıyordu. İkincisi içeride diplomasinin nimetlerinden faydalanan işletmeleri kendisine ekonomik taban yapıyordu.

Son zamanlarda uluslararası gerginlik üreten siyaset içeride de dışarıda da hem ekonomik hem de siyasi istikrarı yok etti. İstikrar diye diye istikrarı yok eden AKP kaba bir otoriterliğe başvurarak iktidarını güvenceye almaya çalışmaktadır.

Başbakan Ekonomik Koordinasyon kurulunun toplantısında alınan önlemleri açıkladı. Kobilerin ve ihracatın desteklenmesi yönünde adımlar atılacak, krediler verilecek denildi.

Ancak bugünkü krizi bu yöntemlerle aşmak mümkün görünmüyor. Çünkü krizin tetikleyici unsurunun en önemlisi siyasi istikrarsızlıktır. Anayasal bir hukuk düzeninin keyfiliğe kurban edilmesidir. Ülkede legal siyasetin temsilcilerinin cezaevlerine tıkılması ile çoğulculuk ilkesinin ayaklar altına alınması ve çoğunluğun iktidarının geri kalanlar üzerinde tahakkümünü gerçekleştirme çabasıdır istikrarsızlığın sebebi.

Çoğulcu bir demokrasi için adımlar atılmadan, HDP üzerinde ki baskı ve tecrit politikası bitirilmeden, yerel yönetimler üzerinde ki merkezi vesayet kaldırılmadan, dış politikada barışçı bir yol izlenmeden ülkede krizin aşılması mümkün değildir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar