Cemil KOÇAK
Son Halife Abdülmecit ölmeden önce bir Fransız dergisine verdiği röportajda Cumhuriyet ile saltanattan feragatında bir sorun olmadığını ancak M. Kemal'in İstanbul ve Anadolu'daki Rum tehciri planları konusunda bozuştuklarını anlatıyor.
Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, son Halife Abdülmecit ile yapılmış ve 1929 yılının son günlerinde “La Tribune de Geneve” gazetesinde yayınlanmış bir röportaja Başbakanlığın dikkatini çekmişti. “Sürgündeki Hükümdarlar” başlığını taşıyan röportaj, Paul de Bochet tarafından gerçekleştirilmişti ve yazarın görüşme sırasındaki izlenimlerini de içeriyordu. Şimdi bu üslûbu hayli edebî röportaja bir göz atalım isterseniz.
Nice’in yeni mahallesinde hem Mağrip sarayından, hem de eski bir Provence evinden izler taşıyan büyük pembe bir köşk. Manzara palmiye ağaçlarının gövdeleri arasından yayvan kente kadar uzanıyor. Çok uzakta Melekler Körfezi bulutların altında ışıldamaktadır. Sürgün Halife Abdülmecit, Boğaziçi’nin üstünde batan güneşin büyüsünü ve İstanbul’un periler âlemini unutturması pek olası olmayan bu huzurlu ve güzel dekoru kendisine ikâmet mahalli seçmiştir. “Yaşamak gerekiyor” diyor sakin ve kahramanca bir tevekkül gülümsemesiyle, “Çünkü insan kaderini bilemez ve eğer bir gün belki halkımın hizmetlerime ihtiyacı olursa hazır olmak zorundayım; ama hayatın benim için bir çekiciliği kalmadı artık. Uzak bir geçmişten beri, öldürülen babamı 8 yaşımda kaybettiğimden beri, hayat bana sadece felâketleri lâyık gördü.”
Sürgünde de Emirü'l Müminin'di
Onun bahtsızlığı, aslında aylaklık ederek Avrupa’da dolaşan tahttan indirilmiş krallarınkinden ve çoğunlukla hak edilmiş kaderlerinden başka türlü bir biçimde trajiktir. Onların sadece kişisel gururlarına ve hanedan geleneklerine zarar verilmiştir. Abdülmecit’in ise dinî bir vekâletin icrasında ruhanî haysiyetine el kaldırılmıştır. Bir zamanlar kendisine minnet ve dostluk hisleriyle bağlı olan Mustafa Kemal, onu İstanbul’dan cumhuriyeti tanımasına ve tevarüs ettiği saltanat şerefinden hemen vazgeçmesine rağmen sürmüştür; ama kutsal “Emirü’l-müminin” ünvanını kaldıramamıştır. Herşeye rağmen sürgünde de İslâm’ın mistik önderi olarak kalmıştır. Günde beş defa namaz saatinde Mekke yönünde secdeye vardığında, yine Çin denizlerinden Hint Okyanusu’na ve oradan da Atlas Okyanusu kıyılarına kadar Muhammet’in dinine mensup on milyonlarca müminle bütünleştiğini hissetmektedir. İslâm ülkelerinden ve camilerinden uzak bu zoraki tecrit, kendisine hem kalbi açıdan, hem de inancı açısından ağır gelmektedir. Bütün bunlar ona taç kaybetmekten daha fazla acı veriyor.
Abdülhamit de onu hapsettirmişti
Halife, Carabacel’deki inzivasında sade ve okumaya adanmış bir yaşam sürüyor. Kendisine gerçekten de şefkatle bağlı olan Sultan Abdülhamit, aynı zamanda özgürlükçü fikirlerinden de çekindiği için onu Haliç’teki sarayına hapsettirmişti. Orada kitaplarla beraber kendisini müzik ve resme vererek yaşamıştı. Batı’ya gelmesi de eski alışkanlıklarına yeniden geri dönmesine vesile oldu. Maiyet olarak yalnızca biri Türk, biri de Fransız iki sekreteri var. Çalışmalarının yanı sıra Osmanlı’nın yıkılışını önceleyen ve hazırlayan olaylara yeni bir ışık tutacak olan hâtıralarını yazmaya koyuldu. Fakat babası Sultan Abdülaziz’in öldürülmeyip intihar ettiğine dair efsaneyi çürütmek için yayınlayacağı küçük bir bölüm dışında hiçbir şey yayınlamamakta kararlı. Geri kalanlar ancak ölümünden sonra yayınlanacak. Günlerinin büyük bölümünü, şehre hâkim ve duvarları kitaplarla yüklü, yüksek maun kitaplıklarla kaplı büyük bir oda olan çalışma odasında geçiriyor. Açık renk ahşap Amerikan tarzı bir masa buraya modern bir hava veriyor. İşte Aldülmecit beni bu odada kabul etti. Yaşına rağmen güçlü; giyiminin ise hiç de dinî olmayan yalın bir zerafeti var. Küçük düz bıyığı ve hafifçe inceltilmiş ucu köşeli sakalı kar beyazı. Gözlükler ardında yeşile çalan gri gözleri büyücek açılmış. Hem pırıl pırıl, hem de yumuşak bakışı ruhunun iyiliğini ve huzurunu ifade ediyor.
Abdülhamit olsaydı savaşa girmezdik
Daha ilk kelimeler dudaklarından dökülürken Halife siyasî beyanat veremeyeceğini açıklıyor. Ona topraklarında konukseverlik gösteren Fransız hükümetine sıkıntı vermek istemiyor. Çünkü Fransa’yı seviyor. Dünya savaşı öncesine atıfta bulunarak; “ben her zaman ittifak devletleri tarafında savaşa girilmesine karşı oldum” diyerek bana güven veriyor.
“Türkiye tarafsız kalabilirdi ve kalmalıydı. Eğer büyük bir devlet adamı olan Abdülhamit hayatta olsaydı çatışmada kesinlikle yer almazdık. Memleketi katıksız bir hırsla felâkete sürükleyen Enver Paşa ile arkadaşları Talât ve Cemal Paşa’ydı. Amaçlarını gerçekleştirebilmek için hizmetinde çalıştıktan sonra Türkiye’yi iftiralara boğan Alman generali Liman von Sanders’ten destek aldılar. Sonra Mustafa Kemal’in çabalarından yana oldum. Nitekim bize Fransa’yla ayrı bir anlaşma yapılmasını teklif eden Franklin-Bouillon’u kendisini görmek için Ankara’ya ben gönderdim. Benim onunla bozuşmam daha sonra, kendisi Anadolu ve İstanbul Rumlarını kitle halinde ülke dışına çıkarmaya giriştiği zaman gerçekleşti.”
Yapay çatışmalar birşey ifade etmez
Halife doğal olarak günümüz Türkiyesi hakkında değerlendirme yapmaktan sakınıyor. Millet Meclisi çevrelerinde sesini fazlasıyla duyuran Bolşevizm etkisinden korkan bir havası yok, çünkü ulusal karakterin sağlamlığına inanıyor. “Türk milleti sonunda kendi yolunu bulacak” diyor. “Peygamberin sözüne göre zaman en iyi öğretmendir.” Bundan sonra da İslâm’dan söz etti: “Halifenin kaba bir şekilde İstanbul’dan ülke dışına çıkarılması, Müslüman dünyasının ruhanî ve manevî birliğine halel getirmez” dedi. “Zaten bizim için kudret ve gelecek de orada yatmaktadır. Bu bakış açısıyla eski Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılan uluslar arasında yaratılmaya çalışılan yapay çatışmalar hiçbir şey ifade etmez.”
“Bağnazlık zamanını doldurdu”
Halife, dünya savaşının zor bir sınavdan geçirdiği İslâm’ın manevî birliğinin yavaş yavaş üst düzey bir barış örgütü ve halkların barışçıl işbirliği anlamında kendisini göstermesi gerektiği kanısında. Yeniden canlandırılacak Müslüman dünyasında sürekli bir işbirliği düşünebiliyor. “Bağnazlık zamanını doldurdu” diyor. “Bu, aslında temelde kendini çok uzun süre ezilmiş uluslarda da gösteren, genç medeniyetlerin özelliği olan doğal bir yayılma olayı. Ama özgürleşme zamanı geldi. Milletler Cemiyeti’nin koşulları altında işleyen manda rejimleri, mandacı güçler ile onların ilgisine emanet edilen topluluklar arasında bir yakınlaşmaya yol açmalıdır. Aynı şekilde Büyük Britanya ile Mısır arasında da sonuç olarak karşılıklı güvene dayanan ilişkilerin gelişeceğini ümit edebiliriz.” Halife, hararetle barış istiyor: “Bolşevizm sonunda kendi kendini yola getirmek zorunda kalacak ve belki her şeye rağmen iyi bir şey çıkacak” diyor. “Fransız İhtilâli’ne bakınız… Terör geçti ve büyük özgürlükçü fikirler kaldı. Halklar, eninde sonunda şiddete karşı ayaklanıyorlar ve gerçek mizaçlarını takip ediyorlar; bu da, onları birbirlerini daha iyi tanımak için yakınlaşmaya itiyor. İslâm ve Batı arasında mutlu bir işbirliği hazırlanıyor”
Kiliseler arasında barış ütopyası
BÜTÜN hayatı sarayın karanlık entrikaları arasında geçmiş, çocukluğundan beri başının üzerinde ölümün dolanıp durduğu, savaşlara, ihtilâllere, katliamlara, suçlara tanık olmuş bu sürgün, hâlâ önce kiliseler arasında başlaması gereken barışın nihaî zaferine inanmak istiyor. “Ben henüz veliahtken” diye anlatıyor; “İstanbul Katoliklerinin Papa’ya sundukları bir heykelin açılış törenine başkanlık etmek istemiştim. Aynı Tanrı’ya hizmet etmiyor muyuz?” Roma Papalık hükümdarına saygılarını sunan heyetin başında müstakbel bir Halifenin bulunmasından daha şaşırtıcı bir gösteri düşünülebilir mi? Bu inançlı gençlik davranışından söz ederken Halife tatlı tatlı gülümsüyor. Akşam sessizce çöküyor. Yüksek pencereler arasından deniz uzakta, pembe ve siyah bir renk alıyor. Çalışma masasının köşesinde küçük gri bir cilt üzerinde son bir ışık hüzmesi daha var. Eğilerek bakıyorum; Osmanlı’nın sonu olarak planlanan ve Türk halkının Lozan’da yırttığı Sevr Antlaşması bu.
Ankara da halifenin anılarının peşinde
ANKARA’NIN da anıların peşine düştüğü anlaşılıyor; 1935 yılında Marsilya Konsolosu Başbakanlığa yazdığı bir yazıda; Halifenin “öteden beri hâtıralarını yazmaktan geri durmamış olduğu”na işaret ediyordu; eğer “Aldülmecit’’in evrakından bir parçası olsun elde edilebilse, çok önemli belgeler ele geçirilebilir, çok önemli sırlar öğrenilebilirdi.” Unutulmasın ki, sadece iki yıl önce 1933’de Kâzım Karabekir’in anıları daha matbaada ele geçirilmiş ve yakılmıştı. Anlaşılan iktidarın anılarla bir alıp veremediği vardı! İlgilenenler benim “Muhalif Sesler” kitabıma da bakabilirler. Orada epey bilgi bulunuyor.
Kaynak: http://haber.stargazete.com/yazar/m-kemal-ile-rum-tehcirinde-anlasmazliga-dustuk/yazi-698458
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016