Cemil KOÇAK
Bazıları Rıza Nur’un hala Nurculuğun kurucusu olduğunu sana dursun; gerçekte Türk milliyetçiliğinin önde gelen bir isminin 1960 sonrasında ortaya çıkan anıları yüzünden sansasyonel bir kişilik haline geldiğini biliyoruz. Acaba öldüğünde cenaze masrafını ödeyeni de biliyor muyuz?
Belki bilen vardır; ama ben yeni öğrendiğim için sizinle paylaşmaya karar verdim. Burada Rıza Nur’un hiç olmazsa Türkiye’ye dönüşünden sonraki siyasal faaliyetinden kısaca bahsetmeme izin veriniz: Rıza Nur, 8 Mayıs 1942 tarihinde Tanrıdağ dergisinin ilk sayısını yayınlamıştı. Tanrıdağ, “ilmî, edebî, Türkçü” bir dergiydi; derginin alt başlığında ise, “bu Türklerin dergisidir; haftalık Türkçü dergi” yazıyordu. Bu sırada Türkiye’de Türkçü ve Turancı yayınlar hızla çoğalmıştı. Derginin sahibi ve genel yayın yönetmeni Rıza Nur idi. Nejdet Sancar, Hüseyin Namık Orkun, Fethi Tevetoğlu, Hasan Ferit Cansever ve Nihal Atsız da yazarlar arasındaydı.
“Türk nasyonalizmi”
Rıza Nur, dergisinin ilk sayısında bu konuda şunları yazmıştı: “Bugün Türkiye’de fikren üç esaslı Türk milliyetçiliği vardır: 1) Turancılık; 2) Türkçülük; 3) Anadoluculuk… Birinci(si); Turancılık, Türk, Fin, Macar gibi bütün Turan nesillerini çerçevesi içine alır; fakat şunu da unutmamalı ki, asıl ‘Turan’ adı, menşeindeki anavatanı olan Orta Asya Türk yurdudur.” Rıza Nur’a göre, bu görüş artık bu anlamını yitirmişti ve Türkçülükle kaynaşmaya başlamıştı. Rıza Nur şöyle yazıyordu: “İkinci(si), ‘Türkçülük’, bütün Türkleri kadrosu içine alır.” “Üçüncüsü, Anadoluculuk’, pek infiratçı olup, Anadolu Türklerinden başka Türkü kabul etmez; sâde Anadolu Türklerine münhasırdır.” Rıza Nur, şu kanaatteydi: “En geç, diri, bir durmuş, igesi (hayattar) fikir varsa, ırkçı Türkçülüktür.”
Tanrıdağ’ın sonu
Rıza Nur’un ölümü derginin de sonu anlamına geliyordu; 4 Eylül 1942 tarihinde derginin son sayısı (on sekizinci sayısı) yayınlandı. Atsız’ın cenazedeki gözlemleri unutuldu. Hatta Rıza Nur’un Türk milliyetçi hareketi içindeki yeri de gölgede kaldı. Bunun nedeni, muhtemelen kendisinin anılarında Atatürk’e yönelik düpedüz hakarete varan satırları olabilir. Anılarının ortaya çıkmasından sonra Türk milliyetçileri, Rıza Nur ile aralarına mesafe koymak ihtiyacını hissetmiş olabilirler. Nihayet, kendisi Atatürkçü çerçevenin dışında kalmıştı; oysa Türkiye’de milliyetçiler, her zaman için Atatürkçü düşüncenin yarattığı meşruiyete ihtiyaç duymuşlardır. O kadar ki, ırkçılık ve Turancılık, onlara göre, Atatürk milliyetçiliğinin zaten vazgeçilmez ögesiydi. Rıza Nur’un Atatürk dönemine ve bizzat Atatürk’e yönelttiği sert eleştiriler, onun milliyetçiler arasındaki prestijine darbe vurmuş olmalıdır. Türk milliyetçilerinin onun bu “günâhı”nı savunmak zorunda kalmamak istemeleri anlaşılabilir bir politik pozisyondur. Ancak, Türk milliyetçiliğin tarihini yazmak isteyecek olanlar, Rıza Nur’u görmezden gelmemelidir. Tarih başka bir şeydir; politika bambaşka bir şey.
ATSIZ’IN KALEMİNDEN CENAZE TÖRENİ
“1938’de Türkiye’ye dönüp Taksim’de bir kira apartmanında oturmaya başladı. Bu üç odalı mütevazi dairede dört yıl kadar yaşadı. Merhum Refik Saydam’ın yardımıyla tedahülde kalmış olan üç yıllık tekaüt maaşını aldıktan sonra, Tanrıdağ dergisini çıkararak, memlekete son bir hizmet daha yapmak istedi. Bu iş onu fazla yordu ve çok üzdü. Diğer bir takım hâdiseler de buna eklenince, ölüm kendisine daha çabuk geldi. 7 Eylülü 8 Eylüle bağlayan gece, gece yarısından beş dakika sonra, kendisinde bir fenalık duyarak uyandı. Aynı apartmanda oturan ahbabı doktor Semih Sümerman hemen gelerek bir iğne yaptıysa da, iş işten geçmişti. Ağzından kan geliyordu. Gece yarısını yirmi dakika geçerken artık Rıza Nur yaşamıyordu.
Onun hakiki dostları ölümünü pek geç haber aldılar. Biz 8 Eylül’de kendisini Beyoğlu hastanesinin bir kıyısında tabuta konmuş olarak bulduğumuz zaman şaşırdık. Yanında kimse yoktu. Onu bir kalabalığın ortasında mı bulacağımızı umuyorduk, bilmem… Çok hazin ve çok manalı bir yalnızlığın içinde Rıza Nur, ertesi günü ikindiye kadar orada yattı. Belki bu, onun toprak üzerindeki ilk rahat yatışıydı. Ömrünün yirmi yılı, yani üçte biri gurbette geçen Rıza Nur, hapislere atılan Rıza Nur, belki artık dinlenecekti.
9 Eylül günü öğleden sonra Beyoğlu hastanesine tek tük vefalı kalp sahipleri gelmeye başladı. Rıza Nur’un yaşıt akranları arasında birkaç üniversite ve lise talebesi de bulunuyordu. Çoğu birbirini tanımayan bu insanlar, burada hangi duygu ile birleşmişlerdi? Şu iki Azerbaycanlı ve şu tek Türkistanlı burada ne arıyordu? Burada resmiyet ve gösteriş bağları yoktu. Burada bir tek bağ vardı. O da Türk ırkının ve kanının bağı idi. Manzaranın en hazin tarafı, bir takım yaşlı insanların gelip, hissiz ve mütevekkil beklemeleri idi. Türk milletinin tevazuuna pek yakışan asker kumaşından elbise giymiş olan yarbay rütbesindeki şu ak saçlı askerî doktor kimdi? Niçin bu kadar sessiz ve durgundu? Rıza Nur’un eski bir dostu olduğunu bildiğim şu yaşlı eczacı ne zaman gelmişti ve neden onun sükûtu, en belâgatli bir hitabet kadar tesirliydi? Burada her şey hazindi.
Doktor Mazhar Osman’ın büyük bir değerbilirlikle gönderdiği çelenk, dışarı Türklerinin çelengi, Ülkü ve Arkadaş Basımevleri sahiplerinin sessizce gelişleri, liseli, üniversiteli, güzel sanatlı, eski elçi, eski başkonsolos, eski paşa, profesör; bana hep hazin ve manalı geliyordu. Daha tanımadığım birçok dostları bu hazin manzaraya daha çok hüzün katıyordu. Gençler Rıza Nur’un tabutunu Türk bayrağına sardılar. Teşvikiye camisinden Harbiye’ye kadar eller üstünde gelen Rıza Nur’un bütün hayatında olduğu gibi ölümünden sonra da yüreği mi kanıyordu? Değilse, tabuttan aşağı sızan o kan damlaları neydi? Tulgalı on polis tabutun iki yanında yürüyor, Riyaseti Cumhur yaveri ve İstanbul valisi de arkasından geliyordu. Bu hazin alay, Harbiye’ye kadar yavaş yavaş geldi. Sonra mezara doğru hızlı bir gidiş başladı. Cenaze arabasının arkasından giden iki otobüs ve birkaç otomobil; Peyami Safa’nın bahsettiği iki üç mangayı götürürken, yanlış bir tesadüfle Bayezıt’ta toplanmış olan diğer bir iki manga da orada boşuna beklediler. O “makberin yolunu gösteren tabut, yürüyen bir heykel olan tabut, o dilsiz ve sağır hatip” arkasında bir avuç insanla mezara doğru koşuyordu.
Hiç bir gömme töreni bu kadar sade ve samimi olmamıştır. O gün hafızaların seslerinde yanık bir eda mı vardı, göğün bulutlu ve serin havası mı elemliydi? Her halde bir başkalık gönüllere kadar işliyordu. Mezar kapanırken, oradakilerin hepsinin gözleri yaşlıydı. Etrafta çevre çevre kardeşi, Ebüzziya Velid, avukat Mehmet Ali, Orhan Seyfi [Orhon], Yusuf Ziya, Hilmi Ziya, Peyami Safa, eski Sivas mebusu Rasim, avukat İffet, İsmet Rasin, Azerbaycanlı Sadık ve Ali Ekber, Türkistanlı İlhan, Ülkü Basımevi sahibi Muharrem, Arkadaş Basımevi sahibi Şemseddin, Doktor Mustafa Hakkı Akansel, Doktor İzzettin Şadan, eski elçi Tevfik Kâmil, Şeyhislâmzade Muhtar, eczacı Vedat, eski başkonsolos Fahrettin Hayri Beğler; edebiyat, tıp, mimarî ve lise talebeleri, tanımadığım vefakâr arkadaşlar ve gençler, nihayet oradaki tek kadın Tolunay Atsız, sessiz duruyorlardı. Mezar kapandıktan sonra o yaşlı dost, o candan insan irticalen, “Büyük Türk Rıza Nur, bütün hayatında dimdik kalan, kanaatlerini her yerde açıkça söyleyerek nikbetlere katlanan büyük Türk Rıza Nur, Türk milletinin nuru Rıza Nur” için ne güzel sözler söyledi. Bugünkü tenhalıktan yarın bu kabri bir ziyaretgâh haline getirecek kalabalıklar doğacağını anlattı. Sonra gökten birkaç damla yağmur düştü ve biz, ölen değil, vatan topraklarına karışan Rıza Nur’u orada yalnız bıraktık. (Atsız, Çınaraltı dergisi; Sayı: 52; 19 Eylül 1942).
NUR’UN VARİSLERİ BULUNAMADI
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde bulduğum bir belgeye göre, İstanbul vali ve belediye başkanı Lütfi Kırdar, 23 Kasım 1942 tarihinde Başbakanlık Müsteşarı Cemal Yeşil’e yazdığı bir yazıda; “merhum Dr. Rıza Nur için de keza mezarlıklar müdürlüğünce 238 Lira sarf edilmiş olup, burada varislerinden bir kimse de bulunmamış olduğundan, bu para da mezarlıklar müdürlüğü hesabında açık kalmıştır. İcabının tetkik buyurularak, her iki paranın da gönderilmesine müsaade ve delaletlerini rica eder, saygılar sunarım” diyordu.
Yazıda söz konusu edilen “her iki para”nın ne olduğunu merak eden okuyuculara da bilgi vermek isterim. Yazının başında, diğer bir cenazeye daha değiniliyordu: “Aksaray bomba hadisesinde yaralanıp 2 Temmuz 1942 tarihinde vefat eden bayan Nazire’nin cenazesi hükûmet namına birinci sınıf üzerinden kaldırılmış ve bu suretle belediye mezarlıklar müdürlüğünce 200 Lira sarf olunmuştur.”
Cenazede bile sınıf ayrımının yapıldığını öğrendiğimiz bu hesaba göre, Rıza Nur’un cenazesi de birinci sınıf kalkmış olmalıdır. En azından harcanan miktara bakarak bunu söyleyebiliriz! (Merak edenler için özel not: Aksaray’a yanlışlıkla düşen bomba, birkaç kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olmuştu. Galiba Yavuz’un bir tatbikatı sırasında yanlış ateşlenen bir top mermisi, Aksaray’ın göbeğine isabet etmişti.)
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016