Cemil KOÇAK
1961 anayasası, 27 Mayıs öncesinde çok lâfı edilen ‘direnme hakkı’nı anayasal bir hak hâline getirdi. Onu romantik bir ifadeye büründürdü ve siyasal hayatımıza armağan etti!
Bazen yanılıyoruz; ‘direnme hakkı’nın yalnızca belirli bir siyasal gruba ait olduğu gibi bir izlenim yaratılıyor çünkü… Oysa, ‘direnme hakkı’ herkese aittir.
1961 anayasasının başlangıç metninde şu ifadeye yer verilmişti: “Tarihi boyunca bağımsız yaşamış, hak ve hürriyetleri için savaşmış olan; anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşrûluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak, 27 Mayıs 1960 Devrimi’ni yapan Türk milleti…” Şimdi öncelikle vurgulamamız gereken nokta; 1961 anayasasının bu romantik ifadesinin yer aldığı girişin, anayasa metninden sayıldığıdır. Bu sûretle, anayasa yapıcıları olan 27 Mayısçılar, gerek darbenin ve gerekse yeni anayasanın meşrûluğunu ve haklılığını ortaya koymaya çalışıyorlardı.
Dahası, yine başlangıç metnine; “Türkiye Cumhuriyeti Kurucu Meclisi tarafından hazırlanan bu anayasayı kabul ve ilân ve onu, asıl teminatın vatandaşların gönüllerinde ve iradelerinde yer aldığı inancı ile, hürriyete, adalete ve fazilete aşık evlâtlarının uyanık bekçiliğine emanet eder.” cümlesinin de eklemesi tercih edilmişti. Bu iki cümle, siyasal hayatta, yeni anayasının ve iktidarın savunucuları olarak, “uyanık bekçiler” vurgusuna kapı aralamıştı bile… Günümüzde de ‘uyananlar’ ile ‘uyanamayanlar’ ayrımına alışık olanlar için, ‘bu ayrımın keskin bir politik analiz’ oluşturmadığı söylenebilir.
O hak, bize aittir
Şimdi gelelim, işin inceliğine… 27 Mayısçılar, bugün artık pek az kişinin hatırlayacağı bir anayasa değişikliğini sadece iki hafta içinde gerçekleştirmişlerdi bile… Bu yeni; ya da o zamanki ifadesiyle ‘geçici anayasa’ya
göre; “İktidar partisi idarecileri tarafından anayasanın çiğnenmesi, Türk milletinin bütün fert ve insanlık hak ve hürriyetlerinin ve masuniyetlerinin ortadan
kaldırılması, muhalefet murakabesi işlemez hale getirilerek, tek parti diktatoryası kurulmak suretiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi
fiilen bir parti grubu durumuna düşürülmüş ve meşruluğunu kaybetmişti. Ordu Dahili Hizmet Kanunu’nun 34. maddesi ile; “Türk
yurdunu ve Teşkilâtı Esâsîye Kanunu ile tâyin edilmiş olan Türk Cumhuriyetini kollamak ve korumak” vazifesi kendisine verilmiş olan Türk ordusu, vatandaşı birbirine düşürmek suretiyle, Türk vatanını ve millî varlığı tehlikeye koymuş olan eski iktidara karşı bu mukaddes kanunî vazifesini yerine getirmek ve hukuk devletini yeniden kurmak için, Türk milleti adına harekete geçerek, milleti temsil vasfını kaybetmiş olan meclisi dağıtıp; iktidarı, geçici olarak, Millî Birlik Komitesi’ne emanet etmiştir.” 12 Haziran 1960 tarihinde kabul edilen bu ‘geçici’ anayasa, daha sonra çıkarılan bir yasayla ‘geçici’ olmaktan da çıkarıldı.
27 Mayıs’a karşı ‘direnme hakkı’
‘Direnme hakkı’nın tek taraflı bir hak olduğunu düşünmek çok yanıltıcıdır. O herkesin hakkıdır; ne var ki; politikanın pratiğinde işler çok kez kitapta yazıldığı gibi gitmez. ‘Direnme hakkı’nı kullanarak iktidara gelen gruba karşı da, başkaları bu kez ‘direnme hakkı’ndan söz edebilir. Nitekim ettiler de. Elbette Demokrat Parti’lilere böyle bir hak tanınmamıştı. Onlar dertlerini ‘Marko Paşa’ya anlatabilirlerdi. İşin tuhafı; işin başında hiç kimsenin aklına gelmeyen şey, başlarına gelmişti. Ya da gelecekti. Çok kısa bir sure önce birlikte Millî Birlik Komitesi’ni kuran subaylar arasında meydana gelen görüş ayrılıkları ayyuka çıkmıştı. İktidarın ‘emanet’ edildiği kurul, kendi içinde ayrışmış ve çatlamıştı.
‘Direnme hakkı’, bu aşamada, bir grup subay tarafından, bir diğer grup subaya karşı kullanılabilir miydi? İktidarın ikiye bölünmesi karşısında; kimin iktidarda olduğuna, kim, nasıl karar verecekti? Diğer yandan, ‘geçici anayasa’da bu konuda kesin bir yanıt bulunabilirdi: “Millî Birlik Komitesi üyeleri, kendi dileğiyle komiteden çekilebilir; fakat ikinci maddede yazılı yemine ihanetleri mahkeme hükmü ile sabit olmadıkça, komiteden çıkarılamaz”lardı. Komite üyeliğinin düşmesi için de şu hüküm geçerliydi: “Vatana ihanet, irtikâp, hırsızlık, sahtekârlık, dolandırıcılık, emniyeti suiistimal gibi şeref ve haysiyet kırıcı suçlardan veya adam öldürmekten mahkûm olanların veya kamu haklarından iskat edilmiş bulunanların komite üyeliği düşer.” Bunun dışında Millî Birlik Komitesi üyeliğinden çıkarılmak mümkün değildi.
Zor, oyunu bozar…
Anayasal hükümler bir tarafa; bu türden anlaşmazlıklar ve çatışmalar, ‘direnme hakkı’ taraftarları arasında bile, ancak ‘zor’la çözülebilirdi. Nitekim o zaman da öyle oldu. 13 Kasım’da komitenin 14 üyesi, zorla görevlerinden alındılar ve yurt dışına sürgün edildiler. Abdülhamid’in sürgün politikasını eleştirenlerin, kendilerince gerektiğinde aynı şeye kalkışmaları, politikanın bir cilvesi sayılabilirdi. Ama politikanın cilvesi, bununla da bitmiyordu tabiî…
27 Mayısçılar, 1924 anayasasının ‘çiğnenmesi’ karşısında DP iktidarını devirmişlerdi; ama bu anayasayı hemen değiştirdiler. Elbette bu pek ‘çiğnenme’ sayılamazdı. Ardından daha vahim bir şey yaptılar; nedense bu konu; ne anayasa hukuku kitaplarında, ne de siyasal literatürde pek de işlenmiş değildir; kendi yaptıkları ‘geçici anayasa’yı da çiğnediler. Bu kez kelimenin tam anlamı ile ‘geçici anayasa’ çiğnenmiş oldu. 14’ler, anayasanın ‘çiğnenmesi’ sayesinde tasfiye edildiler; aksi halde, onları görevlerinden almak, hiçbir koşulda -anayasanın hükümleri dışında elbette- mümkün değildi. ‘Hukuk devleti’ anayasada yer alan fiyakalı ve romantik bir ifade olarak kalmıştı.
TEK YANLI BİR HAK OLMAZ
Tarihe baktığımızda; ‘direnme hakkı’nı hakların en önüne koyanların, iktidara gelirlerse; kendi iktidarlarına karşı aynı hakkın kullanımında benzer bir romantizm içinde olmadıklarını görüyoruz. Bu tutum, siyasal ideolojilerden tamamen bağımsızdır. 1917 Rusya’sında ‘direnme hakkı’nı kullanan Bolşevikler, iktidara gelmelerinin üzerinden kısa bir süre geçince, yeni iktidardan o kadar da memnun kalmayan ve kendilerince ‘direnme hakkı’nı kullanmaya karar veren Kronstad denizcilerine karşı nedense pek de hoşgörülü olmamışlardı. Oysa Kronstad denizcileri, devrimin öncüleri arasındaydılar. Aradan geçen sadece dört yıldan sonra, 1921 Mart ayında ise, birden ‘devrim’e karşı ‘direnme hakkı’nı kullanmaya karar verdiler. Onlara göre; Sovyet iktidarı; öngörülenin aksine, özgürlükleri ortadan kaldırmıştı. Onlar, özgürlük için Sovyet iktidarına başkaldırdılar. Ve acımasızca bastırıldılar. Bir zamanların ‘direnişçiler’i, şimdi bizzat yoldaşları tarafından acımasızca katlediliyorlardı. Politika, acımasızdı.
Eğer günümüzden bir örnek vermek gerekirse; kuzey komşumuz Ukranya’ya bir göz atabiliriz. Sadece bir yıl önce iktidara karşı ‘direnme hakkı’nı kullananların belki de akıllarından geçmeyen bir şey vardı: O da, kendi iktidarlarına karşı da ‘direniş hakkı olduğu ve bunun kullanılabileceğiydi. Nitekim, son bir yıldan bu yana, yeni iktidara karşı da aynı ‘hak’ kullanılmakta…
‘Direniş hakkı’ tek yanlı bir hak olmadığı gibi; hiçbir siyasal grubun tekelinde de değildir. Her siyasal pozisyon, günü geldiğinde, kendinde hak ve güç gördüğünde, bu hakkını kullanmakta tereddüt etmeyebilir. Politikanın gerçeği budur. Romantik ifadelerle ortaya çıkan ‘direnme hakkı’, zaman gelir, her siyasal grubun kendi inanç temelinde diğerine karşı uygulamaya koyduğu sert bir çatışma çizgisine dönüşür. ‘Direnme hakkı’nı kullanarak iktidara gelenlerin ya da gelmeyi düşünenlerin ilk düşünmeleri gereken şey de zaten budur: Siyasal grupların aynı anda birbirlerine karşı ‘direnme hakkı’nı kullanmaları halinde, bunun tarihteki yansıması, yalnızca berbat bir iç savaştır.
İç savaşların fitilini ateşleyen önemli bir öngörüsüzlük de budur işte: Karşı tarafın ‘direnme hakkı’nı kullanmayacağı ya da kullanamayacağı varsayımı… Çok kez aksi görülür; lâkin artık çok geçtir. Bu bakımdan romantik bir ifade olan ‘direnme hakkı’, politikanın sert ikliminde toplumlar için bir felâket de olabilir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016