Demiray ORAL

Devlet Kürt çocukları ‘sevgi içinde’ büyütecek
5.12.2011
3144

 Diyarbakır Valisi çözümü bulmuş.

Bölgede suça karışan çocukları ailelerinden alıp “Sevgi Evleri”ne koyacaklarmış.

“Sevi Evleri” ne mi?

Kısaca şöyle izah etmeye çalışayım.

Kendisi “Hayata Dönüş”ün amcaoğlu olur...

Yani artık Kürt çocuklar, misal taş attıkları zaman tıpkı ailesi olmayan çocuklar gibi bu evlere konacaklar.

Ne şahane değil mi?


İnsanın daha “Sevgi Evleri” adını duyar duymaz, ah Güneydoğu’da çocuk olsam da suça karışsam diyesi geliyor
!

Peki, Kürt çocuklar oralarda “sevgi içinde” büyüyecekler de Türk çocuklarının günahı ne arkadaşım?

Onlar niye suça karışınca “Sevgi Evleri”ne değil de cezaevine konuyor.

Bunun adı resmen ayrımcılıktır, Türk çocuklarını ötekileştirmedir.

Naçizane önerim, CHP’nin derhal Anayasa Mahkemesi’ne iptal başvurusu yapmasıdır.

Ruhum, ciğerim, dalağım tüm anatomimle tarifsiz sıkılıyorum böyle “resmî sinir projeleri”okuyunca.

Mecburen televizyonu açıyorum.

İnsanın sıkıntıdan çıldırmaması için üretildi neticede televizyon.

İşin kötü yanı bizim televizyonun düğmesi bile canı isteyince çalışıyor.

Yani sıkıntıdan geberiyorum desen çok da tın deyip geçebiliyor.

Neyse ki bu kez nazlanmadan çalıştı.

Karşıma Balayı adlı bir Türk filmi çıktı.

Kült bir eser kendisi, dolayısıyla başını kaçırmak gibi bir sorun yok.

Televizyonu açtığımda Kadir İnanır hışımla bir eczaneye daldı.

Diazem ve şürekâsından olan ilaçlardan bir buçuk kilo karışık isteyip, “reçetesiz asla” diyen kalfayı tokat manyağı yaptı.

Bir sonraki sahnede başucunda boşalmış ilaç kutuları eşliğinde kafası bir dünya halde yataktaydı.

Kadir Abi’nin aşk acısı nedeniyle intihar ettiğini ve “Son” yazısının görüneceğini sandım.

Fakat ertesi gün soluğu kendisini terk eden Nazan Şoray’la yaşadıkları evde aldığında Diazem küründen değil sabah sporundan çıkmış misali aslanlar gibiydi.

Kadir Abi önce sevgi üzerine bir tirat çekti kadına.

Buğulu gözlerle onu nasıl sevdiğini, üzerine nasıl titrediğini anlattı.

Ancak baktı ki vaziyeti umutsuz vaka, severim de döverim de moduna geçti ve bastı tokadı.

Böylece bir kez daha anladık ki, her şey gibi sevginin de fazlası zararlı bir şey.

Kadir Abi giderken, yerlerde sürünen kadın bağırıyordu: Sevgin batsın!

Doğru söze ne denir...

Harbiden batsın!


Sıkıntı

Biraz şahsi takılıp, bunalımlı genç kız günlüğü kıvamında içimi dökmek istiyorum müsaadenizle kıymetli okurlar.

Divana uzatıp anlatmaya başlıyorum.

Sanırım insanların en mühim sorunu yalnız kalmayı başaramamak.

Yalnız kalamıyoruz hiçbirimiz.

Bunun için de ya kendimiz gibi yalnız kalamayanlarla biraraya gelip hesapta sosyalleşiyoruz ya da televizyon seyrediyoruz.


“Devlet televizyonu ortadan kaldırsa, insanlar sokakta birbirlerini öldürürdü çünkü sessizlik hepsini dehşete düşürürdü”
 lafını kim söylemişti hatırlamıyorum ama şahane söylemiş.

Benim televizyona eyvallah etmem hâlâ sürüyor ama insanlarla birlikteyken çoğunlukla sıkılırım.

Sıkıldığımı belli etmeyip araziye uyum sağlamak için özel çaba sarf ederim böyle anlarda.

Böylece daha çok sıkılırım.

Bir gün bir kitapta okumuştum ve acayip rahatlamıştım.


Kierkegaard
 (sıkı filozoftur kendisi), arkadaşlarıyla oturduğu masada herkesi güldürdükten sonra evine döndüğünde yapmak istediği tek şeyin intihar etmek olduğunu söylemiş.

Durumum senin kadar vahim değil şimdilik ama seni çok iyi anlıyorum Kierkegaard Usta...

Neden böyleyim diye düşününce kesin bir cevap veremiyorum.

Ama en çok insanların bana manasız gelen mevzularda, asla anlayamadığım bir heyecanla konuşabilmelerinden sıkılıyorum.

Galiba daha önce de yazmıştım.

Ya bir filmde izlemiştim ya da kafamdaki yönetmenin bana izlettiği bir rüyadaydı.

İki karizmatik abi bir barda konuşuyordu.

Biri sordu: “Tek bir şans verilse hayatta ne isterdin?”

Diğeri cevapladı: “Hiçbir zaman karar almak durumunda olmamak.”

Senelerin tecrübesi barmen bu muhabbeti duyup teşhisi şöyle patlattı: “Hiçbir zaman karar almamak mı dedin? Onun adı çocukluktur...”

Denklemi o zaman çözmüştüm.

Büyükler sıkıcıdır çünkü onlar sürekli karar almak zorundadır.

Çocukluk eğlencelidir çünkü onlar karar almak zorunda değildir...

Sıkıntı üzerine yazdıklarımla sizi sıktıysam kusura bakmayın, memlekette psikiyatrdan anlayış satın almanın seansı 500 lira olunca insan sıkıntısını kime anlatacağını bilemiyor işte.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar