Ergun BABAHAN
Türkiye’nin tek partili sistemden çok partili sisteme geçiş kararında Stalin yönetiminin Boğazlar ve Doğu illerinde hak talep etmesi karşısında kendisini NATO şemsiyesi altına atma isteğinin yattığı genel kabul gören bir fikirdir. Profesör Sina Akşin, İsmet İnönü adına açılmış siteye yazdığı makalede o dönemi şöyle anlatır:
“Savaşın sonucu yalnızca Avrupa’da hegemonya kurmak isteyen Almanya ve İtalya ile, Uzak Doğuda hegemonya peşinde olan Japonya’nın yenilgisi anlamına gelmiyordu. Aynı zamanda bu ülkelerin ideolojisi olan faşizmin ve ırkçılığın da yenilgisi anlamına geliyordu. Artık dünyada demokratik-kapitalist ve komünist ideolojiler boy ölçüşecekti. Türkiye 1939’da Batı burjuva demokrasilerinin yanında yer almıştı. O zaman SSCB Almanya ile bir olmuş, Türkiye’ye yönelik yayılmacı emellerini belli etmişti. Daha sonra SSCB, Alman saldırılarına uğrayınca Batı demokrasileriyle saf tutmuştu. Ne var ki yayılmacı siyasetini sürdürüyordu. Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği, I. Dünya Savaşı öncesinde Çarlık Rusyası toprakları olan ülkeleri geri almak istiyordu. Bu, Finlandiya, Polonya, Çekoslovakya, Romanya, Türkiye’den toprak, Latvia, Estonya, Litvanya’yı egemenliği altına almak demekti. Türkiye’den istediği topraklar, Osmanlı Devleti’nin Brest-Litovsk Antlaşmasıyla elde ettiği, kendisinin daha önce 1878 Berlin Antlaşmasıyla yitirmiş olduğu yerlerdi. Stalin, Türkiye’den toprak elde etmek dışında, söz konusu bütün öbür yerleri elde edecekti.
19 Mart 1945’te SSCB 1925’te Türkiye ile imzalamış olduğu Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşmasını yenilemeyeceğini, yeni bir antlaşma yapmak istediğini bildirdi. Türkiye yeni bir antlaşma yapmaya hazır olduğu yanıtını verdi. Fakat SSCB’nin Boğazların iki ülke tarafından ortak savunulmasını istediği ortaya çıktı. Sovyetler bunu resmen istemiş, Türkiye de reddetmiştir. Yine bu sıralarda Gürcistan’da bazı profesörlerce Kars ve Ardahan’ın ülkelerine iadesinden, Bulgaristan’da Türkiye ile sınır “düzeltilmesinden” söz edildiği görüldü.
İnönü neden bu kararı aldı? Baş nedeni bütünsel kalkınma anlayışıdır. Hiçbir alanda Avrupa’dan geri kalınmayacaksa, Avrupa’ya siyasal çoğulculuk egemen olduğunda, o çoğulculuğun Türkiye’de de bulunması gerekirdi. Tabii bunun dış siyaset bakımından da yararı olacaktı. Sovyet tehdidi altındaki bir Türkiye’nin Batıya sığınabilmesi, Batının siyasal değerlerini paylaşırsa, çok daha kolay olurdu.
Yalnız şu var. Avrupa’daki siyasal demokrasi genellikle sosyalist hatta komünist partileri de içeren bir dizgeyken, Türkiye’de bu tür sola kapalı bir dizge olarak kabul edildi. Yalnızca sosyalist ve komünist partilere meydan verilmemekle kalınmadı, keskin ve abartılı bir komünizm düşmanlığı benimsenerek, sosyalist veya benzeri düşüncelere karşı da bir yasaklama ve cezalandırma tavrı güdüldü.”
Hem Avrupa medeniyetinin bir parçası olmak hem de Stalin’in yayılmacı politikalarının yarattığı tehlikelerden korunmak isteyen İnönü’nün tek güvenli limanı elbette NATO ittifakı olacaktı. Ancak NATO dönemin çoğulcu demokrasilerini tekçi Sovyet Sistemi’ne karşı korumayı amaçlayan bir savunma işbirliği ittifakıydı. Sovyet benzeri tek parti sistemine sahip Türkiye’nin bu haliyle ittifaka kabulü mümkün değildi. İnönü o dönem ülkenin çıkarına olduğuna inandığı bir karar aldı ve seçimi kaybetme pahasına çok partili sisteme geçti. Menderes hükümetinin Kore Savaşı’na asker gönderme kararı alması ve Akdeniz ve Karadeniz’in Sovyetlere karşı öneminin farkına varılması sonucu ABD direnci kırıldı ve Türkiye NATO’ya katıldı.
Kurtuluş Savaşı’nın kahramanlarından İnönü, bir sıkıntı yaratmadan iktidar değişikliğini kabul etti ve darbeyle sonuçlanacak Demokrat Parti dönemi başlamış oldu. Türkiye’nin darbeye rağmen İttifak içinde kalabilmesi ise hem darbecilerin NATO’ya bağlılıklarını ilan etmesi ve hızla demokratik düzene dönüleceği sözü vermesi, hem de Soğuk Savaşın hız kazanması etkili oldu.
Aradan geçen 60 yıllık sürede Türkiye darbeler, anti-demokratik yönetimlere tanıklık etti. İnsanlar ağır bedeller ödedi ama Sovyetlere karşı önemli bir cephe oluşu Türkiye’nin NATO’daki konumunu sarsmadı.
Bugün tüm dünyada demokrasiler tehdit altında. Putin yönetimindeki Rusya Stalin benzeri revizyonist bir politika izliyor ve bu sefer Çarlık Rusyası’nın değil ama Sovyetler Birliği’nin etki alanını geri almaya çalışıyor. Tüm dünya nefesini kesmiş, Ukrayna’daki gelişmeleri izliyor. Ancak Rusya savaşı başlatmasa bile Ukrayna bir gerilim noktası olarak varlığını sürdürecek ve NATO-Rusya rekabetinin önemli bir merkezi olmaya devam edecek.
Türkiye bu tabloda seçimlere hazırlanıyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası gibi olmasa da dünya benzer bir Soğuk Savaş rüzgarı altında. Bu, Erdoğan’ın içeride elini güçlendiren bir gerçeklik. Soner Çağaptay’ın Foreign Affairs’teki son yazısı Erdoğan’ın seçimi ya her türlü hileyle kazanma yoluna başvuracağı ya da seçim sonuçlarını tanımayacağı fikri üzerine kuruluydu.
Türkiye’nin esenliği için iktidarından vazgeçen İsmet İnönü ile kişisel iktidarı için ülkeyi ateşe atmaktan çekinmeyeceği iddia edilen bir Recep Tayyip Erdoğan gerçekliği. Erdoğan’ın böyle bir yolu seçip iktidarda zorla kalması sadece Türkiye için değil, NATO ve Batı demokrasileri için de bir sınav olacak elbette. Erdoğan iktidarı uğruna NATO üyeliğini silmeyi göze alacak mı, NATO demokrasiden tamamen kopmuş bir Türkiye ile hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam edecek mi?
Büyük sınav kapıda...
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2022
7.03.2022
1.03.2022
21.02.2022
28.01.2022
11.01.2022
6.01.2022
3.01.2022
25.11.2021
18.11.2021