Erol KATIRCIOĞLU
“Cambaza bak!” diyor birileri. “Gördünüz mü ne cambazlıklar dönüyormuş meğer!”. Seslenenler “Cemaat” olduğu kadar “AKP karşıtı” muhalefet. Dikkatlerimizi bu tartışmalara çekerek, bizleri de bu tartışmalara dahil etmek istiyorlar. Amaçları da seçimlere giderken toplumu tam anlamıyla iki kutupa bölerek buradan bir hesaplaşmaya gitmek. Oysa biz biliyoruz ki bu ülkede “yolsuzluk”, hani ne derler “yarimin eski huyudur”. Yine biliyoruz ki bu ülkede kim ki devlete bulaşmıştır, onun eline her zaman bal da bulaşmıştır. Bu neredeyse bir kuraldır. Üstelik bu durum, yalnızca içinde bulunduğumuz dönemde değil büyük ölçüde Osmanlı’da da (en azından sonlara doğru) böyleydi. O nedenle de bugünlerde bizleri meşgul eden ve bir süre daha meşgul edeceğe benzeyen “yolsuzluk” meselesi yeni ve önemli bir mesele değil.
Buradan bu yolsuzluk meselelerine takılmayalım gibi bir şey söylemeye çalışmıyorum. Aksine yolsuzluk meselesi bizi doğrudan ilgilendiriyor ve bu tartışmaları anlamaya çalışmak önemli. Ama söylemek istediğim “cambaza” bakarken asıl bakmamız gereken yerin orası olup olmadığını da sorgulamak. Çünkü bu yolsuzluk iklimi sahip olduğumuz düzenin, yani “cemaatçi demokrasimizin” yarattığı bir iklimdir ve bence asıl bakmamız gereken yer de orasıdır.
Çünkü görünüş sizi yanıltmasın, bu ülkede “demokrasi”, başından beri bir cemaatin iktidarı anlamına gelmiştir. Bu cemaat de 1950’den 2000’li yılların başlarına kadar (zaman zaman İslamcı siyaset elitlerini içine almış olsa da, birçok değişik parti isimleri kullanmış olsa da) “Kemalist, laik, Batıcı” cemaattir. 2000’li yılların başında ise iktidar el değiştirmiş, bütün bu yıllar içinde kendini mağdur hisseden bir başka cemaatin, İslami cemaatin eline geçmiştir.
Bir başka deyişle bizim demokrasi ile sorunumuz, batıdan aldığımız ve orada daha çok “kişisel hak ve özgürlükler” üzerinden yükselmiş bir “temsili demokrasi” formunu, batıdan tamamen farklı bir sosyolojisi olan bir “cemaatler toplumuna” deyim yerindeyse yukarıdan getirip oturtmuş olmamızdan kaynaklanıyor. Dolayısıyla bizdeki siyaset hiçbir zaman, benzer çıkarları olan farklı bireylerden oluşan bir siyaset olamamış, aksine cemaat aidiyetleriyle birbirine bağlı bireylerden oluşan bir siyaset olmuştur. Bunun sonucunda da demokrasimiz her zaman iktidardaki cemaatin öncelikli olarak kendi yandaşlarına imkan sağlayan bir mekanizma olarak çalışmıştır.
Ne var ki son günlerde Kürt siyasetinin itmesiyle AKP’nin de katkısıyla tencerenin kapağı açılmış, İslami kimliğin üzerindeki basınç azalmış ve sonunda bir dönem önce “biz” kelimesi altında birlikte davranan “Cemaat” ve “AKP” kadroları arasında farklılıklar da ortaya çıkmıştır. Bu farklılıkların ortaya çıkışının “yolsuzluk” iddialarıyla gündeme gelmiş olması ise kavganın derinliğini gösterdiği kadar daha uzun zaman da devam edeceğine işaret etmekte.
Böyle bir siyasi atmosferde bu tartışma davetine icabet etmek ve kimin haklı olduğu cinsinden tartışmaya katılmak, toplumu taraflardan birinin parçası olmaya itmek anlamına gelecektir. Oysa, bunun yerine, bu olayın, var olan “cemaatçi demokrasinin” yapısal olarak ilişkili olduğunu gündeme getirmek, “cemaatçi demokrasisinin” “kimlik siyaseti” ve çatışma ürettiğine ve sonuçta “kol kırılır yen içinde kalır” anlayışını beslediğine ve besleyeceğine vurgu yapmak daha isabetli bir tutum olacaktır. Nitekim, bütün bilgisizliklerine rağmen Erdoğan’ın seslendiği kalabalıkların sık sık “yedirtmeyiz” sloganı atması bence bu ataerkil kimlik siyasetinin ve “cemaatçi demokrasisinin” açık kanıtıdır.
Bu nedenle de önümüzdeki siyaset gündemine bu tartışmayı taşımak, var olan “cemaatçi demokrasinin” artık miadını doldurmuş olduğuna vurgu yapmak ve topluma, neden ısrarla her yerde ve Gezi’de “katılımı” ve “katılımcı bir demokrasi” sözünü öne çıkardığımızı anlatmak zorundayız.
Sanırım o gün bugündür...
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları









































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.12.2025
18.12.2025
13.12.2025
9.12.2025
2.12.2025
26.11.2025
20.11.2025
11.11.2025
4.11.2025
28.10.2025