Erol KATIRCIOĞLU
Hüseyin Aygün’ün televizyonların karşısına geçip yaşadıklarıyla ilgili “samimi” ifadelerde bulunması,“samimiyetsizliği” ilke edinmiş siyasi aktörlerimiz tarafından hoş karşılanmadı.
Sanmayın ki çok sert bir ifade bu “samimiyetsizlik” lafı. Ama bence Türkiye siyasetini iyi özetleyen bir laf. Osmanlı’dan mı kalmış, Bizans’tan mı geçmiş bilemiyorum ama bizim siyasetçilerimiz arasında“samimi” olan siyasetçi o kadar az ki! Hep; “Bu lafı ediyor ama acaba neden ediyor?” diye dinlemiyor muyuz onların konuşmalarını? Hep sözlerinin ikinci anlamlarını keşfetmeye çalışmakla geçmiyor mu kimilerimizin zamanları?
Bir zamanlar çalıştığım bir üniversitede normal olarak kalabalık olması gereken hocaların derslerine öğrenci katılımının az olduğunu görünce nedenini merak etmiştim. Sonra fark ettim ki bu hocalar derslerini “power point” denen perdeye yansıttıkları “slaytlar” üzerinden anlatıyorlar. Mekanik ve“samimiyetsiz” bir biçimde yani. Oysa öğrenci karşısında bir derdi olan ve bu derdini onlara“samimi” bir biçimde anlatmaya çalışan hoca görmek istiyor. El hareketleriyle, jestleriyle ve onların gözlerine bakarak dersini anlatacak hoca istiyor. Biz de siyasetçilerden samimiyet bekliyoruz ama öyleleri öylesine kıt ki!
Her neyse gelelim Hüseyin Aygün’ün serbest bırakılması sonrasında söylediklerinin nasıl yankılandığına! Sağcı siyasetçilerin tepkilerini tahmin etmek zor değildi ve nitekim hemen hepsi aralarında sözleşmişlercesine Hüseyin Aygün’ün bir propaganda aracı olarak kullanıldığında hemfikir oldular. (Kimileri işi çok kötücül yerlere taşıdı ve bütün yaşananların önceden tasarlanmış bir komplo olduğuna kadar götürdü.) Ama dediğim gibi Kürt sorununa pek de hayırhah bir perspektiften bakmayan sağ siyaset açısından şaşırtıcı bir durum da yok ortada.
Ama doğrusu özellikle Hüseyin Aygün’ün kendi partisi CHP’den, üstelik de yakında daha da yükseleceğini tahmin ettiğim itirazlar ve eleştiriler düşündürücü. Düşündürücü çünkü dünkü yazımda değindiğim gibi nasıl AKP’nin medya ilişkisi onun “İslami kimlik” üzerinden bir siyaset yapan iktidar partisi olduğunu açığa çıkarıyorsa, bu olay da CHP’nin “laik, kemalist” bir kimlik içinden siyaset yaptığını ortaya koyuyor. Yani tüm Türkiye için bir siyaset yerine kendi “kimlikleri” için yapılan bir siyaseti...
İlk tepkilerden biri olan Adnan Keskin’in konuşması, durumdan hoşnutsuzluğu sızdıran bir konuşmaydı. Adnan Keskin, Hüseyin Aygün’ün “yorgun ve stres altında” olduğuna gönderme yaparak “söylediklerinin” önemini ve anlamını azaltmaya çalışmıştı. Daha sonra da Genel Başkan Kılıçdaroğlu “Bu anlatım parti ile alakalı değil... Bu bir CHP söylemi de değil. Sanki CHP söylemi gibi anlatmak yanlış, söylem CHP söylemi değil. Ama bir yanlış da bulmuyorum” diye bir açıklamada bulundu.
Sizi bilemiyorum ama ben bu cümlelerden pek bir şey anlamadım. “Genel başkan” olarak “yanlış bulmadığınız” (yani daha çok doğru bulduğunuz) bir “söylem” nasıl olur da “genel başkanı”olduğunuz partinin söylemi olamaz? Anlayan beri gelsin!
Kimileri de Hüseyin Aygün’ün başına gelenlerden hiçbir şey anlamadıklarını söyleyerek soruyorlar, PKK neden bunu yaptı diye. Oysa bu sorunun cevabı bence çok basit. PKK şiddet kullanıyor ama bir yandan da siyaset yapıyor da ondan.
Bugün Türkiye siyasetine ne iktidar partisi ve ne de muhalefet partileri yön veriyor. PKK şu ya da bu biçimde Türkiye siyasetinin asıl yönlendiricisi konumunda. Alın son tartışmayı! CHP’nin Meclis’i toplama girişimini... AKP ve MHP, CHP’nin Meclis’i toplantıya çağırmasını ülkede bir panik havası yaratmak ve böylelikle PKK’nın ekmeğine yağ sürmek olarak değerlendirip Meclis’e gitmedi.
Ama bu gerekçeyi öne sürdüklerinde bile AKP ve MHP, yine PKK’nın ekmeğine yağ sürmüş olmadılar mı? PKK’nın ekmeğine yağ sürmemek için Meclis’teki toplantıya katılmamak da PKK’nın ekmeğine yağ sürmek anlamı kazanmadı mı?
Dediğim gibi eğer sorununuz olan sorunu çözmek üzere siyaset yapmamayı seçmişseniz, aslında sorununuz olanın siyasetine de yol vermiş olursunuz.
Bugün olan da bence bu.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.12.2025
18.12.2025
13.12.2025
9.12.2025
2.12.2025
26.11.2025
20.11.2025
11.11.2025
4.11.2025
28.10.2025