Fehim TAŞTEKİN
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın St. Petersburg’da Rusya lideri Vladimir Putin ile görüşmesinden sonra Suriye odaklı İran-Rusya ve Türkiye-İran ikili temasları ilginç boyutlar kazanıyor. Bu ikili temasların üçlü bir mekanizmaya dönüşeceğine dair beklenti artıyor. Moskova ve Tahran'dan gelen açıklamalar Türkiye ile anlayış birliğine varıldığına dair iyimserlik havası veriyor. Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması, ülkenin geleceğine Suriyelilerin karar vermesi ve terörle mücadele gibi ilkelerden bahsediliyor.
Türk dış politikasında dönüşüm sancısının yaşandığı bir dönemde Suriye krizinin etrafında gözden kaçan bir dizi çarpıcı gelişme ardı ardına geldi. İran, Suriye ve Rusya savunma bakanları 9 Haziran 2016’da Tahran’da buluştu. Suriye krizi çıktığından beri birbiriyle yakın çalışan üç ülke arasında ilk kez bu tür bir toplantı gerçekleşti. İran devlet televizyonu bu toplantıyı “Suriye savaşında nihai aşamaya geçildi” diye yorumladı.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile Tayyip Erdoğan arasında bir telefon görüşmesi gerçekleşti. Bu görüşmede de bölgesel konular ele alındı.
8 Ağustos’ta Bakü’de İran, Azerbaycan ve Rusya liderleri zirve yaparken Türkiye’nin yerinin de masada hazır olduğu mesajı verildi. İran Dışişleri Bakan Yardımcısı İbrahim Rahimpur darbe girişimi karşısında Batılı müttefiklerinden aradığı desteği bulamayan Erdoğan’ın da zirveye katılması gerektiğini belirtti: “Vladimir Putin ve Hasan Ruhani’nin Erdoğan’a verebileceği desteği, ne Arap ne de Batı ülkeleri veremez.”
Erdoğan’ın 9 Ağustos’taki Rusya gezisinde Suriye krizinin çözümü için istihbarat, dışişleri ve askeri kanatların katılımıyla ikili mekanizma kuruldu.
12 Ağustos’ta İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif, Ankara’daki kritik temaslarında bölgesel konuların çözümü için olası iş birliği mekanizmalarını müzakere etti. Bu temaslarda Türkiye, İran ve Rusya arasında bölgesel iş birliği perspektifi öne çıktı.
İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Cabiri Ensari, 15 Ağustos’ta Kremlin özel elçisi Mihail Bogdanov’u ağırladı. Konu yine Suriye’ydi. Zarif’in Ankara ziyareti hakkında bilgi veren Ensari’ye göre Suriye krizinin çözümü konusunda Suriye’nin toprak bütünlüğü ve ulusal birliğinin korunması başta olmak üzere ana ilkelerde uzlaşma sağlandı. Ayrıca her iki taraf da Suriye halkının oylarıyla kapsamlı bir ulusal hükümetin kurulması konusunda mutabık kaldı. Ensari, “İran-Rusya-Türkiye üçlüsünün kurulmasını ne kadar gerçekçi görüyorsunuz?” sorusu üzerine amaçlarının başka ülkelerin hassasiyetlerini tahrik edecek ittifaklar kurmak değil, “hiçbir yabancı aktör bölge halkları adına karar vermemelidir” ilkesi etrafında ülkelerin görüşlerini birbirine yaklaştırmak olduğunu söyledi.
Tahran gelişen çapraz diplomasiye üçlü mekanizma demekten kaçınıyor. Kuşkusuz Suriye’deki dayatmalardan kaynaklansa da emperyal miraslar üzerinde oturan üç gücün ittifakı “tarihi” olur. Ama bunun olması, Suriye üzerindeki iş birliğinden çok daha fazlasını gerektiriyor.
Türkiye-İran yakınlaşması kuşkusuz özellikle Suriye konusunda Türkiye’nin ABD, Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail ekseninden uzaklaşması anlamına geliyor. Peki, bu ne kadar mümkün? Malum iki ülkenin Suriye krizine yaklaşımları taban tabana zıt. İran’ın hiçbir esneme göstermediği dikkate alındığında Türkiye’nin epeyce zikzak yapması gerekecek. İran öteden beri Suriye krizinin çözümü için dört ayaklı bir öneride bulunuyor:
- Ateşkes
- Ulusal birlik hükümetinin kurulması
- Bütün etnik ve dini grupların hassasiyetlerini yansıtan bir anayasanın hazırlanması
- Uluslararası gözetim altında seçimlerin organize edilmesi.
Bu plan Kürtlerin desteğini de almayı hedefliyor. Türkiye’nin seyir çizgisinin geldiği yer ise şu: Mümkünse Esad gitsin, gitmiyorsa da Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin kurduğu fiili özerkliği bitirecek bir siyasi çözüm bulunsun. Anahtar kelime artık Esad’dan ziyade Kürtler. Peki, iki ülkenin yaklaşımı böyleyken Ankara’da üzerinde uzlaşma sağlandığı söylenen temel ilkelerle ilgili nasıl bir ilerleme sağlanacak? Madde madde gidelim:
Türkiye açısından toprak bütünlüğü parantezinde Suriyeli Kürtlerin özerkliğine son verilmesi var. Ne var ki İran ve Rusya meseleye Türkler gibi bakmıyor. Elbette Kürtlerin bağımsızlık yolunda atacakları adımlar karşısında Türkiye ve İran’ın pozisyonu aynı: Sınırlar değişemez.
İran başından beri Suriye ve Irak’la ilgili tartışmalarda Türkiye ile iş birliği zemini ararken sınırların değiştirilmesine yönelik Batılı komplolara işaret ediyor. Ayrıca Suriyeli Kürt aktörler Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) PKK ile ilintisi Türkiye kadar İran için de sorun. Bugün Türkiye’yi Batı ile karşı karşıya getiren de bu korku.
Ancak İran yönetimi şimdiye kadar PYD ve YPG’yi terör örgütü olarak nitelendirmedi. Üstelik Kürtlerin İslam Devleti’ne (İD) karşı verdikleri mücadeleyi takdir etti.
Tahran’ın Rojava’ya yaklaşımını önemli ölçüde Suriye’nin izlediği ya da izleyeceği politika tayin ediyor. Bu minvalde sadece İran değil Rusya’nın da hassasiyetini yansıtan iki kırmızı çizgi var: Toprak bütünlüğünün korunması ve Suriye’nin kuzeyinde Amerikan çizmelerine daha fazla yer açılmaması.
Ankara’nın Kürtlerle ilgili beklentileri bu hassas dengeler açısından ters sonuçlar doğurabilir.
Ankara-Tahran arasında ikinci mutabakat konusu Suriye halkına dışarıdan dayatma olmadan kendi kaderini tayin etmesi ve ulusal birlik hükümeti kurulması. Bu mutabakatın nasıl ilerletileceği de belirsiz. Türkiye, Esad’lı bir sürece rıza gösterdiğine dair şimdiye kadar açık bir deklarasyonda bulunmadı. İran ise bu konuda çok net. En son dini lider Ayetullah Hamaney’in Başdanışmanı Ali Ekber Velayeti İran’ın Esad’a yaklaşımında bir değişiklik olmadığını yineledi.
Aşırılıkçılık ve terörle mücadele konusunda da herkes kendi filini tarif ediyor. İran, adını Şam’ın Fethi Cephesi olarak değiştiren Nusra dâhil Türkiye’nin doğrudan ya da dolaylı olarak desteklediği örgütlerin kökünü kazımaktan bahsediyor. Türkiye ise yolun sonuna geldiği halde bu gruplarla oyununu sürdürüyor. Son olarak Türkiye, Halep cephesinde savaşmaları için 1000 militanın sınırdan geçişine izin verdi.
İranlılar Türkiye sınırlarının kapatılması halinde Suriye’deki krizin büyük oranda çözüleceğine inanıyor. Tam bu noktada Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un bir açıklaması önemli. Lavrov, BM Güvenlik Konseyi’nin 2165 sayılı kararı çerçevesinde Suriye sınırındaki iki kapının uluslararası denetime açılması konusunda Türkiye ile anlaşmaya vardıklarını söyledi. 2165 sayılı karar, yardım malzemelerinin geçişi için kullanılan Bal El Selame ve Bab El Heva’nın BM denetimine açılmasını öngörüyor. Lavrov’un sözünü ettiği şekilde Türkiye’nin bunu kabul etmesi silahlı grupların lojistik ve militan akışının kesilmesi anlamına geliyor. Ankara bu konuda sessizliğini koruyor.
15 Temmuz darbe girişiminde Erdoğan’a verdiği desteği fırsata çeviren İran, Suriye krizinde aranan ortaklığın ötesinde Türkiye’ye yeni bir eksen tarif ediyor. Bu, bölgesel ve küresel meselelerde ortaklık gerektiren bir eksen. Muhafazakâr Türk dış politikası ise bize İranlılarla iyi geçinin, Ruslarla düşman olmayın, sırtınızı doğuya yaslayıp yüzünüzü Batı’ya dönün der. Tarihi tecrübeler de der ki Farslarla Türkler birbiriyle iyi geçindiğinde bölgesel sorunların üstesinden gelirler. Kavga ettiklerinde de sorunları katlayarak büyütürler. (Al Monitor)
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.11.2025
27.10.2025
20.10.2025
13.10.2025
5.10.2025
25.09.2025
15.09.2025
9.09.2025
1.09.2025
26.08.2025