Fehim TAŞTEKİN
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın siyasi kariyerinin geldiği noktada iki ‘düz çizgi’ beliriyor. Birincisi Suriye’ye üç askeri müdahaleyle, “Kürt koridorunu önledik” diye destan satıyor. Diğeri deniz sınırları için 27 Kasım’da Libya’da savaşan taraflardan biriyle yapılan anlaşmayla, “Doğu Akdeniz’de oyunu bozduk; Mavi Vatan’ın sınırlarını çizdik” diye ahkâm kesiyor. Düz çizgi çift anlamlıdır. Ya istikrardır ya da son.
Erdoğan, “Diğer uluslararası aktörler, Türkiye’nin çizdiği alanlarda onay almaksızın arama-tarama faaliyeti yapamaz” diyor. Zılgıt niyetine bu sözün muhatabı, Rumlarla anlaşıp Doğu Akdeniz’de hidrokarbon araması yapan Noble Energy, Eni/Kogas, Eni/Total, ExxonMobil/Qatar Petroleum ve Shell ve bunların arkasındaki devletler. Yedi düvele meydan okumaksa işte budur! Takalarınızı toplayın Turgut Reis geliyor! Sanki…
Erdoğan lafının devamında iddiasını büyütüyor: “Güney Kıbrıs, Mısır, Yunanistan ve İsrail, bu bölgeden Türkiye’nin onayı olmadan doğal gaz nakil hattı kuramaz.”
Su komşuluğundan düşman hatlarına dönüştürülen ülkeler sıra sıra diziliyor. Yine de, “Derdimiz düşman kazanmak değil!”
Libya anlaşmasıyla Doğu Akdeniz’e kıyıdaş ülkelere hadleri bildirildiğine göre geriye “Mavi Vatan”ın sınırlarını muhafaza ve müdafaa etmek kalıyor.
Büyük bir öngörüyle deniz sınırları anlaşmasına paralel olarak Fayez el Serrac’ın başkanlığındaki Ulusal Mutabakat Hükümeti ile askeri güvenlik anlaşması imzalanıyor. Askeri eğitim; askeri araç ve silah tedariki; ortak askeri tatbikat; müşterek askeri planlama; barışı koruma, insani yardım ve deniz haydutluğu ile mücadele operasyonları; arazi ve bina tahsisi, terörizm ve yasa dışı göçle mücadele, istihbarat paylaşımı; lojistik iş birliği, askeri tıp hizmetleri ve askeri ofis açma gibi kritik maddeler içeriyor.
Ve şimdi bu anlaşmaya binaen Erdoğan, Libya’dan çağrı gelirse asker gönderme hakkından bahsediyor.
***
Erdoğan, 2011’de NATO’nun korsan müdahalesiyle başlayan yıkım operasyonunun ikinci yarısında bölgesel heveslerini Müslüman Kardeşler’in iktidarda kalmasına bağlayan bir oyuna girişti. Bu minvalde son 4 yılda BM’nin silah ambargosunu delip Türkiye’yi iç savaşın tarafı haline getirdi.
İmzalanan anlaşmalarla Libya sahnesindeki gayrimeşru operasyonlara meşruiyet kazandırılıyor. Ayrıca Doğu Akdeniz’de derinleşen enerji kavgasında Türkiye’nin çıkar hesaplarını, Libya tarafında hukuken geçerlilik kazanması mümkün olmayan bir anlaşmayla yine İslamcı kanadın zafer hayallerine bağlıyor.
Bir iki istisna dışında bölgesel ve uluslararası aktörlerin Tobruk’taki Temsilciler Meclisi ve “Libya Ulusal Ordusu” lideri Halife Hafter’e yatırım yapıyor olması nedeniyle de bu zafer ufukta gözükmüyor. Coğrafya olarak ülkenin yüzde 20’sinden daha azını kontrol eden Trablus-Mısrata merkezli güçleri kurtaracak, böylece varılan anlaşmaları yarına taşıyacak yegâne seçenek Türkiye’nin doğrudan savaşa girmesi. Erdoğan, Doğu Akdeniz ve Libya krizine yaklaşımıyla Türkiye’yi böylesine belalı bir denklemin içine sıkıştırmış oldu. Anlaşmayı öyle bir zafer havasında sundular ki bunu kurtarmak için yedi düvele savaş açmazlarsa ihanet sayılacak! Sanki Akdeniz’de petrol ve doğalgaz rezervleri kanıtlanmış, doğal kaynaklar artık borulardan taşar olmuş, geç kalan Türkiye de herkes gece uykusundayken vanaları bağlamış, hatta topraklarına bir gecede binlerce kilometrekarelik toprak katmış! Elbette yeni partilerle AKP çatırdarken, ekonomi batarken, isyan dalgası kıyılarımıza yaklaşırken böyle bir hikâyeye muhtaç!
Trablus kanadının bu anlaşmadan murat ettiği ise enerjinin ötesinde. Şu sıralar Hafter güçleri, başkent Trablus’u ele geçirmek için ikinci bir hamle başlatmış durumda. İslamcılar bu anlaşmayla Türkiye’yi kendilerine kalkan yapıyor. Anlaşma askeri araç ve silah akışı dahil her türlü desteği mümkün kılıyor. Serrac, geçen hafta Doha’da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Savunma Bakanı Hulusi Akar’la anlaşmaların uygulamasına dönük adımları müzakere etmiş.
Sıra asker istemeye gelirse Erdoğan ne yapacak? Bu soruya yanıt verirken Rus özel savaş güçlerinin Libya’daki varlığını hatırlatıp benzer bir adımdan söz etmesi ilk etapta tercihin ‘özelleştirilmiş bir savaş’ olabileceğini gösteriyor. Halihazırda damadın şirketi Bayraktar, insansız uçaklarıyla işin içinde. Libya savaşı evvela aileye kazandırıyor!
Erdoğan’ın dediği şu: “Asker gönderme konusunda biliyorsunuz şu anda Rusya’dan Wagner, oraya güvenlikçilerini göndermiş vaziyette. Libya talepte bulunursa, aynı şekilde elemanlarımızı gönderebiliriz. Güvenlik anlaşmasını imzaladıktan sonra engel söz konusu değil.”
Tabii bu, Türk askerine Libya seferinin yazılmasını dışlayan bir yanıt da değil. Bu gidişatla bu iş oraya da varır.
***
Türkiye savaşa özel şirketler ya da doğrudan Türk ordusuyla dahil olursa neyle karşılaşır? Evvela büyüyen bir Arap muhalefetini karşısında bulur. Temsilciler Meclisi, “Libya, Osmanlı devletinin Arap dünyasına dönüşü için bir kapı olmayacak” diye çıkışmış. Bu çıkış Arap Birliği’nde de ciddi karşılık buluyor. Libya’nın komşusu Mısır, Hafter’in arkasında. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri Hafter’in en önemli güç kaynağı. Ürdün de havacılığıyla katkısını esirgemiyor. Fransızlar başından beri Hafter’i destekliyor. Rusya deklare edilmiş tutumu bütün taraflarla diyalogu öngörse de Türkiye’nin el verdiği güçlerin hasımlarına yatırım yapıyor. Amerikan yönetimi de yeniden Libya dosyasına dönmeye çalışırken önce Hafter’i yokluyor.
Bir tek İslamcılarla çalışmaya bayılan İngilizler ile ENİ’nin çıkarları için Trablus kanadının başarısına bel bağlayan İtalyanlar Erdoğan’la aynı tarafa bakıyor. Ama petrol anlaşmalarını kim garanti ederse Roma’nın kıblesi orasıdır.
Libya denkleminde karşı hamleleri görmek için Ankara’nın dikkat kesilmesi gereken asıl iki odak Rusya ve ABD. Trablus’ta bir Amerikan insansız uçağının düşürülmesinde Rus parmağına işaret eden iddiaların ardından ABD ‘istikrarı bozucu’ Rus yapılanmasına dikkat çekmeye başladı. ABD Dışişleri Yardımcısı David Schenker 26 Kasım’da Wagner’in yanı sıra düzenli Rus askeri birliğinin de Libya’ya sevk edildiğini öne sürdü. Rusya anında yalanladı. İki devlet de Libya’da aynı adama oynuyor ancak Rusların Libya’da inisiyatif alması Amerikalıların keyfini kaçırıyor. Hafter’in zaferini Ruslara borçlu olması Amerikalıların çıkarına değil. Hafter ki yıllarca Amerikan avlusunda sürgün yaşamış, adı CIA casusuna çıkmış bir adam. Yani Hafter kazanacaksa Amerikalıların eliyle kazanmalı! Bu yeni durum yüzünden Amerikalılar için Rusları ya ekarte etmek, bu olamayacaksa onlarla aynı odaya girmek öncelik haline geliyor. Dışişleri Bakanı Mike Pompeo çatışmaları bitirmek için Rusya ile birlikte çalışmak istediklerini, Rus muhatabı Sergey Lavrov’un da “Buna hazırım” dediğini aktardı. İki gücün İslamcı koalisyonun üzerini çizen bir seçenekte buluşması Erdoğan’ın hesaplarını baltalayabilir. Gidişat da o yönde.
Erdoğan, Rus faktörünün durumu etkileme kapasitesini gördüğünden Putin’den ivedilikle randevu isteyip bir de temennide bulunuyor: “İstiyorum ki Rusya ile münasebetlerde yeni bir Suriye doğurmasın ve inanıyorum ki Rusya da Hafter konusunda mevcut tezi gözden geçirecektir.”
Mümkünatı yok. Putin hem Rusya içinde hem Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya açılım stratejisinde potansiyel tehdit olarak gördüğü İslamcı kanatlara neden oynasın? Üstelik Hafter’den üs sözü almışken.
Gidişat onu gösteriyor ki Suriye’den sonra Libya’da da Türkiye ile Rusya kafa kafaya geliyor. Hatta nispeten gelmiş sayılırlar. Hafter güçleri, Wagner’in desteğiyle Türkiye’nin saha unsurlarını hedef alıyor. Rus medyasının senaryosuna göre Putin müstakbel çıkarlar için Wagner’i sahaya sürerken Erdoğan da karşılarına SADAT’ı çıkartacak. Senaryo hepten farazi değil; Erdoğan’ın yukarıda alıntıladığım sözlerine dayanıyor. Ruslar bir süredir Erdoğan’ın Suriye’deki savaşçıları Libya’ya kaydırdığına da dikkat çekiyor.
Rusya, Libya ile varılan anlaşmaları da sessizce geçiştirmedi. Dışişleri itirazlarını üç noktada sıralıyor:
Türkiye Trablus’taki hükümete askeri desteğini yasallaştırıyor; silah ambargosunu ihlal ediyor; Berlin’de planlanan çözüm konferansını sabote ediyor.
Bu da BM uhdesindeki siyasi çözüm sürecinde de Türkiye’nin tartışmaların odağında olacağını gösteriyor.
***
Anlaşmalar BM’nin netameli bir süreçte bir oldubittiyle tanıdığı Ulusal Mutabakat Hükümeti ile ilgili tartışmaları da kızıştırabilir. Mesela Yunanistan, bundan böyle Serrac hükümetini değil Tobruk’taki Temsilciler Meclisi’ni Libya’nın meşru temsilcisi olarak gördüğünü ilan etti. Kıbrıs ‘Rum’ Cumhuriyeti ve Yunanistan’a arka çıkan AB içinde de bu yönde eğilim güçlenebilir. Bu süreç Yunan ve Rumların Araplarla etkileşimini daha da artırabilir. Erdoğan Trablus güçlerini sağlam tutmak için risk çıtasını yükseltirken bu anlaşmalardan rahatsız olan taraflar da Hafter’i zafere ulaştırmak için ellerinden geleni yapacaktır. Daha da önemlisi Libya’da Türkiye açısından artık 1911’in koşulları yok. İslamcı güçler ile kendilerini Osmanlı torunu olarak gören Mısratalılar dışında Libya’nın geri kalanında bakış farklılaştı. Arap Birliği, Afrika Birliği ve Avrupa Birliği’nde oluşacak karşı cephelere ilaveten hem Rusya hem ABD ile tersleşen Türkiye’nin işi kolay olmayacaktır. Türkiye, Suriye’deki gibi Libya’da da açığa düşürülebilir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
18.06.2025
29.05.2025
10.03.2025
6.03.2025
3.03.2025
27.02.2025
24.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
7.02.2025