Galip DALAY
Türkiye’nin Libya ile imzaladığı “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası” ile “Güvenlik ve Askerî İşbirliği Mutabakat Muhtırası” hem içeride hem de dışarıda epey tartışma konusu oldu. Hem bu mutabakatlar hem de Doğu Akdeniz’de yaşananlar, sadece Libya’ya dair değil, genel olarak bölgede şekillenmekte olan yeni jeopolitik resme dair epey veri sunuyor.
Bu mutabakatlar ve Erdoğan’ın, talep olması halinde Libya’ya asker gönderilebileceğine dair açıklamalarıyla Türkiye hem Libya özelinde hem de Doğu Akdeniz genelindeki sıkışmışlığını aşma hem de belli iktisadi, enerji ve jeopolitik hedeflerine ulaşmayı arzuluyor.
Bu minvalde, asker gönderme açıklamasının en öncelikli hedefini hem askerî hem de siyasal olarak epey sıkışmış olan Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümetinin (UMH) direncini yükseltmek oluşturuyor. Nihayetinde, Türkiye’nin Libya özelinde sahip olduğu iktisadi ve jeopolitik hedeflere ne ölçekte ulaşabileceği konusu Trablus’ta kimin söz sahibi olacağıyla yakından ilintili. Hafter’in Türkiye’yi düşman ülkeler kategorisinde değerlendirdiği dikkate alındığında, UMH’nin ayakta kalıp kalamayacağı Türkiye’nin Libya’da bir aktör olup olamayacağını tayin edecek. Her ne kadar Türkiye ile Feyyaz Serrac yönetimindeki UMH arasında büyük bir güç asimetrisi mevcut olsa da, her iki aktör arasında ciddi bir bağımlılık ilişkisi oluşmuş durumda. Birinin denklemden düşmesi diğerini de Libya’da denklemin dışına itecektir. Misal olarak, Türkiye’nin Libya’yla imzaladığı her iki mutabakatın uygulanabilirliği ancak UMH’nin aktörlüğünü sürdürmesiyle mümkündür. Burada bir parantez açacak olursak, aynı mutabakatlar Türkiye'ye reaksiyon olarak muhtemelen Hafter’in bölgesel ve uluslararası kabul edilirliğini ve meşruiyetini de artıran bir işlev görecek.
Bunun yanı sıra, Libya krizi Arap Baharından itibaren bölgede yaşanan siyasal ve jeopolitik mücadelenin bütün izlerini ve bileşenlerini içeriyor. Türkiye Libya’da, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır (darbeden sonra) ve daha düşük profilli de olsa Suudi Arabistan’la doğrudan veya dolaylı olarak bir rekabete girişmiş durumda. Bu mücadele Arap Baharının bölge siyasetiyle jeopolitiğinde oluşturduğu yarılmanın bakiyesi. Burada hem siyasal, hem jeopolitik hem de iktisadi bir rekabet söz konusu. Bu durum da bu aktörlerin hepsinin Libya’da el yükseltmesine yol açıyor.
İlaveten, Türkiye, Doğu Akdeniz’de ortaya çıkmaya başlayan hem enerji hem de güvenlik denkleminin dışında tutuluyor. Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan, İsrail ve Mısır eksenli gelişen bu enerji ve güvenlik denklemi ABD’nin de desteğine mazhar. Bu çerçevede, Kahire’de gerçekleşen Doğu Akdeniz Enerji Forumuna bu dört ülkenin yanı sıra Ürdün, Filistin ve İtalya da katıldı. Bütün bu gelişmeler Ankara’da Doğu Akdeniz’de gelişen bu denklemin dışına itilme kaygılarını depreştirdi. Türkiye hem epey bir süredir Doğu Akdeniz’de sert güç unsurlarını kullanabileceğine dair güçlü mesajlar vererek hem Libya’da el yükselterek hem de UMH ile mevzubahis mutabakatları imzalayarak Doğu Akdeniz’de kendisini dışlayan bu denklemi inkıtaya uğratmaya çalışacağını gösteriyor.
Doğu Akdeniz merkezli yaşanan bu gelişmeler, son yıllarda bölgesel politikada ortaya çıkan bazı trendlerin de daha berraklaşmasına yol açtı. Birincisi, uzun süredir Türkiye’nin dış politikasındaki krizlerin merkez üssünü Suriye oluşturuyordu. Türkiye - Rusya ilişkilerinin aşil topuğunu oluşturan İdlib’i şu an için paranteze alacak olursak, Suriye’de genel hatlarıyla bir resim ortaya çıkmış durumda. Dolayısıyla, Suriye’nin aktif bir kriz olma halinde ciddi manada bir azalma yaşanıyor. Tabii ki İdlib hariç. Ne yazık ki İdlib patlamaya hazır bir bomba olma hüviyetinden hiçbir şey kaybetmiş değil. Buna karşın, önümüzdeki dönemde Türkiye dış politikasının enerjisini büyük oranda Doğu Akdeniz emecek. Tabiri caizse, dış politikadaki krizlerin merkez üssü Doğu Akdeniz’e kayıyor.
İkincisi, Suriye meselesinde Türkiye asıl krizini ABD ile yaşadı. Buna karşın Libya ve Doğu Akdeniz başlıklarında Türkiye daha çok Avrupalı ve bölgesel aktörlerle karşı karşıya geliyor ve gelmeye devam edecek. Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan, Fransa, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail ve daha düşük oranda Suudi Arabistan’la karşı karşıya geliyor Türkiye. Meselenin Batı başlığına bakacak olursak, Suriye, Türkiye’nin büyük oranda ABD ile yaşadığı bir krizken, Libya ve Doğu Akdeniz ise Türkiye’nin daha çok AB ile bazı Avrupalı ülkelerle yaşadığı ve yaşayacağı bir sorun. Buna karşın, Rusya ile Suriye’de yaşadığımıza benzer bir deneyimi tekrardan yaşıyoruz. Her ne kadar sahada Türkiye ile Rusya çatışmanın farklı taraflarını bilfiil destekleselerde, Libya-merkezli bir süreç için birbirleriyle daha fazla angajmana girecek gibi gözüküyorlar. Libya’nın tamamına değil de, Trablus ve çevresine yoğunlaşan sınırlı bir Astana sürecinin zemini oluşuyor. Üçüncüsü, hem Suriye hem de Libya krizleri Batılı aktörlerin bölgesel jeopolitiğin şekillenmesinde ne ölçekte zemin kaybettiklerini net bir şekilde ortaya koyuyor. Bilhassa Avrupa, komşu coğrafyalarında yaşanan çok katmanlı düzen arayışında (iç siyasal düzen, bölgesel düzen ve bölgenin uluslararası aktörlerle kurduğu ilişki sistematiği) neredeyse etkisiz eleman gibi bir işlev görüyor.
Buna karşın, her iki kriz hem bölgesel aktörlerin bölgesel jeopolitiğin şekillenmesindeki paylarının göreceli olarak artış gösterdiğini hem de bölgenin uluslararası aktörlerle kurduğu ilişkilerde bir çeşitlenme ve çoğulculaşma yaşandığını ortaya koydu. Burada özellikle Rusya bölgesel güvenlik konularındaki payını artırdı.
Velhasıl, Libya krizi hem Arap Baharının bir bakiyesi hem de ortaya çıkmakta olan bölgesel jeopolitiğin habercisi konumunda. Bu özelliği nedeniyle de Libya meselesi hem Türkiye hem de bölgesel siyasetin gündemini daha uzun bir süre meşgul edecek.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2020
3.02.2020
28.01.2020
20.01.2020
13.01.2020
6.01.2020
31.12.2019
24.12.2019
17.12.2019
10.12.2019