Galip DALAY
Libya’da sahadaki hareketlilik masayı da hareketlendirdi. Bu da saha-masa ikiliğinin suniliğini ortaya koydu. Rusya, özel güvenlik şirketi Wagner aracılığıyla sahada Haftar lehine bilfiil çatışıyordu. Türkiye ise Libya’ya askerî mühimmat göndererek başladığı yolculukta fiilî olarak asker gönderme aşamasına geldi. Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan Libya’ya askerî personelin gitmeye başladığını 5 Ocak’ta belirtmişti. Tabii ki Türkiye ile Rusya sahada askerî olarak var olan veya var olmaya çalışan yegane güçler değiller. Mısır’dan Birleşik Arap Emirliklerine, İtalya’dan Fransa’ya ve Sudanlı askerlere kadar birçok başka aktör sahada ya doğrudan veya dolaylı olarak bir şekilde var ola geldiler. Şimdi de masa kuruluyor. Geçen hafta masa kurulmadan önceki evrenin bütün emarelerine ve diplomatik aktivizmine şahit olduk. İtalyan dışişleri bakanının Türkiye ziyaretinden, Putin - Erdoğan’ın Libya’da ateşkes çağrısına, Erdoğan - Merkel’in telefon görüşmesinden Merkel - Putin’in Moskova buluşmasına, AB Konseyi Başkanının Türkiye ziyaretinden İtalyan başkanının bugünkü ziyaretine kadar bütün trafik, masanın üzerine bina edileceği çerçeveyi ve parametreleri etkilemeye matuf görünüyor. Bugün de Türkiye’den üst-düzey bir heyet Moskova’ya Libya-gündemli bir ziyaret yapıyor.
Sınırlı Astana Süreci
Daha önce de belirttiğim gibi Rusya ve Türkiye’nin öncülük ettiği sınırlı bir Astana sürecinin zemini oluşuyor. Muhtemelen Moskova ile Ankara ikili ilişkilerinde Libya ve Suriye başlıklarını sık sık aynı paketin parçası kılacaklar gibi duruyor. Bunun ilk başlıklarından birini Türkiye’nin Rusya’dan Wagner savaşçılarını Libya’da dizginleme talebinde, Rusya’nın ise buna mukabil Türkiye’den Suriyeli savaşçıların Libya’da savaştırmama arzusunda görüyoruz. Bu parantezi şimdilik kapatıp, tekrardan Türkiye - Rusya’nın başlattığı veya başlatacağı Libya gündemli sınırlı Astana sürecine dönelim. Suriye kriziyle karşılaştırıldığında, Libya krizine daha fazla bölgesel ve uluslararası aktör müdahil durumda. Benzer şekilde, Suriye’ye oranla Türkiye ve Rusya’nın Libya’daki askeri ve siyasal süreci tek başlarına şekillendirebilme potansiyelleri daha sınırlı. Bu da Moskova ve Ankara’nın başlattıkları yeni süreci yeni aktörlerle tahkim etmelerini elzem kılıyor. Böylesi bir çeşitlendirme ve takviye, hem yeni sürecin başarısı için hem de uluslararası meşruiyeti için şart gözüküyor.
Uluslararası meşruiyet
Bu bağlamda, mevzubahis sürece Cezayir veya İtalya gibi ülkelerin katılması bu sürecin uluslararası meşruiyet ve kabul edilirliğini artırır. Burada özellikle Cezayir böylesi bir sürece dahil edilmek için epey elverişli bir profile sahip. Cezayir Arap dünyasında Rusya’yla en yakın ve derin İlişkilere sahip ülkelerin başında geliyor. Buna ilaveten, Cezayir aynı zamanda Libya’da Türkiye gibi Trablus merkezli hükümeti destekliyor. Bu özellikler Cezayir’i böylesi bir süreç için iyi bir aday konumuna sokuyor. Benzer şekilde, resmiyette Trablus merkezli hükümeti tanımakla birlikte, İtalya son dönemlerde Haftar ile de yakın ilişkiler geliştirdi. Nitekim Haftar geçen hafta İtalya’yı ziyaret etti. İtalya’nın Ankara-Moskova’nın başlatacağı bir sürece katılıp ona Batılı ve Avrupalı bir sahiplik kazandırması bu sürecin daha fazla uluslararası meşruiyete sahip olmasını kolaylaştıracaktır. Son olarak, Almanya ile başlayan Libya merkezli trafiğin daha yoğunlaştırılması ve sistemize edilmesi Türkiye’nin Libya’daki savunduğu pozisyonu daha çok tahkim edebilir. Nihayetinde, Almanya da Türkiye gibi Trablus’taki BM-destekli Ulusal Mutabakat Hükümetini Libya’daki meşru otorite olarak tanıyor. Bu minvalde, Merkel de Berlin konferansı öncesi aktif bir diplomatik trafik yürütüyor.
Sakınılması gereken adımlar
Eğer bunlar başarılırsa, Libya’da Türkiye - Rusya öncülüğünde başlaması kuvvetle muhtemel olan bu yeni süreç Batı ile Batı-dışı güçler (veya Batı’dan rahatsız olan revizyonist güçler) rekabeti başlığına mahkum edilmez olur. Bunun devamı olarak, Türkiye - Rusya’nın başlattığı süreç ile Berlin süreci birbirlerine rakip süreçler olarak kurgulanmaktan ziyade daha fazla birbirlerini tamamlayan süreçler olarak tasarlanmalıdır. Bu iki süreç arasında geliştirilecek maksimum entegrasyon Ankara - Moskova merkezli sürece daha fazla uluslararası meşruiyet ve kabul sağlayacaktır. Bu da bu yeni sürecin Astana sürecinin kaderini yaşamamasını sağlayabilir. Her ne kadar Astana süreci askerî anlamda sahayı yeniden dizayn etmiş olsa da (rejim lehine), bu sürecin Cenevre’ye rakip olarak görülmesi ve Batı - Batı-dışı rekabeti başlığına sıkıştırılması, bu sürecin sahadaki kazanımlarının uluslararası meşruiyetini sorunlu hale getirdi. Astana - Cenevre arasındaki makas daha uzun bir süre açık kalacak gibi duruyor. Batılı aktörler her ne kadar bilfiil sahaya müdahil olma konusunda mütereddit davransalar da sahadaki kazanımların uluslararası bir meşruiyete sahip olmasını engelleyebilecek epey bir enstrümana sahipler. Dolayısıyla Türkiye’nin, bu yeni sürecin Batı-Batı-dışı ikiliğine sokulmasından ısrarla kaçınması gerekir. Bu konuda, ABD nezdinde de bir sürecin başlatılması gerekir.
Son olarak, Mısır ve BAE’nin Libya’da gelişmekte olan bu süreçleri hâlâ bozabilme kapasiteleri mevcut. Fakat eğer hem Türkiye - Rusya süreci hem de Berlin süreci etkin olarak işlerse, bu ihtimal epey azalır. Bu çok taraflı süreçler muhtemelen Türkiye ile bu ülkeler arasında, özellikle de Mısır ile, Libya veya Doğu Akdeniz gündemli dolaylı diyalog kanallarının daha fazla kurulmasına yol açabilir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2020
3.02.2020
28.01.2020
20.01.2020
13.01.2020
6.01.2020
31.12.2019
24.12.2019
17.12.2019
10.12.2019