Gürbüz Çimen
Bugün siyasetten azıcık uzaklaşmak istedim, ama yine de kıyısından köşesinden bir politik tavır sergilemek istedim günün anlam ve ehemmiyetine yönelik arzu ederseniz, keyifli ve düşünce yazısı yazmak istiyorum. Ne bir yerel siyaset içerir ne de ulusal bir siyaset...Aslına bakarsanız hep yazılması gereken köşe yazıları bu tarzda olmalı ya...Ama gelgelelim ülkemizde, bölgemizde, kentimizde olanlar düşünce yazılarından çok düşündürücü yazılar yazdırtmakta bana.
Bugün herkesin deyimiyle "Sevgililer Günü". Biraz tarihçesine bakarsak; sevgililer günü, her yılın 14 Şubat günü birçok ülkede kutlanan özel gündür. Kökeni, Roma Katolik Kilisesi'nin inanışına dayanan bu gün, "Valentine" ismindeki bir din adamının adına ilan edilen bir bayram günü olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebeple bazı toplumlarda "Aziz Valentin Günü" (İngilizce: St. Valentine's Day) olarak bilinir. Valentine kelimesi, Batı medeniyetlerinde hoşlanılan kişi veya sevgili anlamlarında da kullanılır...William Shakespeare, Hamlet adlı tragedyasında, 4. perde 5. sahnede, Hamlet'in aşkı, Ophelia bugün için şu türküyü söyler: Yarın bayram, Aziz Valentine Bayramı, erken uyanır herkes ben bir kadınım, gelirim pencerene eşim ol derim sana. Delikanlı kalktı hemen giyindi. Açtı kadına kapısını. Kadın girdi içeri, kadın girdi ama kadın çıkmadı dışarı...
Günümüzde, bazı toplumlarda sevgililerin birbirine hediyeler aldığı, kartlar gönderdiği özel bir gün olarak devam etmektedir. Tahminlere göre 14 Şubat Günü, tüm dünyada 1 milyar civarında kart gönderilmektedir. Bunun yanı sıra hediye alımlarından kaynaklı piyasada satışlar artmaktadır.
Neymiş Roma Katolik Kilisesi inanışına dayanan bir gün! Adamlar dinlerini işte böyle dünyanın her yerinde bir şekilde yaşatıyorlar! Sevgililer Günü sevgiye yönelik değerlendirilse buna diyecek hiçbir sözüm yok. Çünkü bütün dinlerin temelinde sevgi vardır, saygı vardır, doğruluk vardır. İnsana hürmet vardır. Ama iş uygulamaya gelince dinler arasında inanılmaz bir çatışma vardır, kendi dinini kabul ettirme baskısı vardır, insanları sömürme, öldürme vardır. Bakın geçmişteki savaşları bir tarafa bırakıyorum. Günümüzdeki savaşlara lütfen bakın; Irak, Afganistan, Arap ülkeleri, Suriye kim veya kimler tarafından işgal edilmiştir? Bu işgalciler işgal ettikleri yerlerde neler yapıyorlar? İnsanları öldürüyorlar, yerlerinden ediyorlar, kadınlara tecavüz ediyorlar, insanları birbirlerine öldürtüyorlar. Neden? Çünkü dünyanın nimetlerini ele geçirmek ve sadece kendilerinin faydalanacağı bir dünya düzeni istiyorlar. Yani kısaca sermaye sahipleri dünyayı paylaşıyorlar!
Sevgililer gününde sevgiyi ara ki bulasın. Herkes harıl harıl bir hediye almanın peşinde! Es kaza bugün de hediyesiz sevgiline gidersen onu kaybetme riskin var. Kısaca sevgi maneviyatı temsil etmiyor artık! Mutlak maddeye dönüştü! Eskiden her ağaçtan bir yaprağa kiremit diyen kızlar, şimdi işsiz zavallı gençlere acımıyor. Parası varsa, hediye alabiliyorsa ona değer veriliyor. Bunları yapamayanlara söylenen ise; “Sen neyin adamısın? Hediye bile alamıyorsun” diyorlar. Onun için gençler bunalımda.
Oysa sevgi hiçbir kurla ölçülemeyecek kadar değerli bir hazinedir. Ne yazık ki bu hazineden mahrum milyonlarca genç var. Hiçbir zaman o yüce duygu ile kalplerini ısıtamayacaklar. Bizim dönemimizde kısmen de olsa vardı, diyebilen bir tek annemi hatırlıyorum 80 kuşağını...yani yürekleri gerçek aşkla, sevgiyle çarpan; "sol"un kırıldığı son kuşaktı belki de kalpleri sevgiyle çarpan... Sevgiyle çarpan kalp bambaşka bir his verirdi. İnsan yer çekim kanununa muhalefet yapar uçardı. Beyaz bulutların üstünde onca ağırlık nasıl dururdu? Sevgi için ne şarkılar, ne şiirler, ne özdeyişler söylenirdi. Bir de şimdiki şarkılara, sözlere bakın! Türkçede kullandığınızda bilgisayar otomatikman altını kırmızıyla çiziyor! Argo olarak algılıyor.
Sevgimizi de kapitalist sisteme, markalara, pahalı arabalara kurban verdik. Sevmek eğer bunlar yoksa sevmek olarak kabul görmüyor. Aşk karın doyurmuyor diyorlar! Kapitalist sistem her şeyi kullanır. Dini, sevgiyi, saygıyı, milliyeti, düğünü, sünneti, aklınıza gelen her şeyi paraya çevirir. Maneviyatını siler! Günümüzde maneviyat diye bir kavram neredeyse kalmadı. Maneviyatı güçlü olması gereken anlayışın mensupları bile maddiyatçı oldu. Hatırlayın Ortaçağ’da papazlar cenneti pazarladı, parselledi, sattı! Yani dini para birimi yaptı! İnançlar fakirleri köleleştirme, kontrol altında tutma, onlardan her şekilde faydalanabilecek hale getirmede önemli dayanak oldu! Kısaca insanlar aldatıldı!
Değerli dostlar; ne yapıyorsanız yapın para biriminiz samimiyet olsun. İçtenlik olsun. Bilir misiniz; sevgiyi hiç yaşamadan ölen insanlar var. Buna karşın kalbinde dünyaları içine sığdırabilecek kadar sevgileri de doyasıya yaşayan insanlar var. Bu insanlar her durumda mutludurlar. Bir bakarsınız durduk yerde sizin anlayamadığınız garip bir gülümseme dudaklarını süslüyorsa o içindeki sevginin yüze, göze, simaya yansımasından başka bir şey değildir. Sahi kaç kişi gerçek sevginin anlatımı imkansız sıcaklığını yaşamıştır. O insanlar gerçekten yaşamış insanlardır. Sevgiye dair küçücük bir şiirle veda edelim;
Aşk ikidir sevgi bir; Aşk yalan, sevgi gerçektir.
Aşk sudur, sevgi susuzluk. Bu yüzden sevgi hasrettir,
Özlemektir, beklemektir.
Asıl maharet: Susuzken suyu içmek değil
Karşısına geçip seyretmektir.
Aşk haykırmaktır, sevgi ağlamak;
Aşk açmaktır, sevgi katlamak.
Sevgi saklamaktır yüreğini, gözlerini ve de ellerini saklamak bahar geldiğinde…
Bir çiçeğe, yeşile, çimene âşık olamazsın ama seversin.
Arkadaşına âşık olamazsın ama seversin.
Toprağa fidanı aşkla değil Sevgiyle dikersin.
Sevgi için ölünür, aşk öldürür. Aşk kıskançtır, nankördür
Sevgiyi öldürür. Aşk Kabil’dir, sevgi Habil.
Aşkla sevgi aslında kardeştir babaları insandır, Adem’dir Aşk için şiirler yazarsın, şarkılar yaparsın; sevgiyi anlatamazsın. Çünkü yüreğine sığdıramazsın.
Kalbini aşka kapatabilirsin
Ama sevgiye kapatamazsın sevgi gizli, aşk aşikardır.
Yüz vermeyince unutursun sen aşığım diye daha kendini kandır.
Dedim ya sevgi gerçek, aşk yalandır.
Dahası da var: Aşkın gözü kördür, fazla naz aşık usandırır; aşk oyun, aşık oyuncaktır.
Sevgi ise yaşamdır, hakikattir.
Aşk aceledir, Sevgi usul usul sabırlıdır.
Acele işe hem şeytan karışır. Aşk ateşlidir
Çünkü hastalıklıdır. Sevgi ılıktır çünkü sağlıklıdır.
Velhasıl bu iki kardeşin hikayesidir. Bu sadece küçük bir hikayedir Aşka (sen) ve sevgiye(ben) dair…
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- ÖZGÜRLÜĞÜN ÜLKESİ
13.05.2015 - Toplumsal cinsiyet eşit(siz)liği
18.02.2015 - KOMŞUDA PİŞER BİZE DE DÜŞER (Mİ)?!
28.01.2015 - Dil başka alfabe başka
22.12.2014 - Çocuk sadece çocuktur!
20.10.2014 - Rektörlük seçimleri
27.09.2014 - (ZULA)ŞIM
11.09.2014 - ÇATIDA TATİL!
12.08.2014 - KISKANÇLIK BÜYÜK(MÜ)TÜR SEVGİDEN!
11.07.2014 - "KIZLIK" ADIN
26.06.2014
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
Hikmet Pala
Bu notu yazarken süze önce sorumlulukö sağduyuö sadakat ve vefa diyerek girmyi düşünmüştüm... Daha sonra sorumluluk ile sağduyunun birbirlerini adeta pat ettiğini, sadakatin ise teysiz olduğunu düşündüm. Tarafta olanlar huzursuzluk verici.. Önce A. Altan ve Y. Çongar’ın liderliğinde olağanüstü bir başarı ve tutarlılıkla başlayıp daha sonra eleştiriyi aşan, ölçüsüz bir muhalefete döndüğü izlenimine kapıldığımız politika... onların ayrılışı ve AKP taraftarlarının zil takıp meydanlarda şakır şakır döktürmeleri, gazetenin Oral çalışlar ile toparlanması ve daha ehil bir eleştiri çizgisi yanısıra bir başarı grafiği... derken, N. Çınar, M. Baransu, E. Uslu gibi nerede haklı oldukları belli olmayan ama haklı olsalardı dahi şirret, çirkef tarzlarından dolayı haklı sayılabilecekleri noktaları hükümsüz kılan insanların cayırtısı koptu. Buna gazete patronunun ne olduğunu bilmediğimiz, belki de hiç bilemiyeceğimiz hesapları da karışınca Taraf’ı Taraf yapan kadronun ezici çoğunluğunun ani göçü noktayı koyar gibi oldu. Şimdi gelen ve gelecek olan kadro spekülasyonu yapıldığı gibi Anti-AKP zemini mi olacak? Böyle bir zemin meşru mudur? Anti-AKP’liği cari milliyetçi-ulusalcı, vesayetçi muhalefetten ayırdeden çizgi nedir? Taraf’tan beklenen ‘Yiğidi öldür ama hakkını yeme!’ tavrı sürebilecek mi? Bunlar henüz cevabını bulmamız için çok erken sorulmuş sorular. Beni ilgilendirdiği kadarı ile Murat Belge Taraf’tan ayrılmamak yolu ile sorumlu ve vefalı davranmaktadır. Sorumlu, çünkü Taraf’ın ve ülkedeki olayların seyrini görmeden pırt diye ayrılmak olmamalı. İlk dalgada ayrılanlar gazete patronuna gereken tepkiyi gösterdi zaten ve olay doğrudan onları ilgilendiriyordu. Ama örneğin E. Katırcıoğlu, F. Kentel gibi daha sonra ayrılanlar belki de biraz daha ağırdan almalı idi gibime geliyor. Vefa derken de zaten M. Belge’nin bugünkü yazısının sonuç kısmı bunu çok iyi açıklıyor.