Gürbüz ÖZALTINLI
AKP, siyasal sistemde değişiklik isteyen memnuniyetsizlerin partisi olarak doğdu. Onlara güç ve özgürlük vaat etti. Bunun için, rejimin iktidar kurumlarıyla mücadele etmesi gerekiyordu. Bu yol, İslami ve ecdatçı hamasetle yürünebilecek yol değildi. Demokrasi, millet iradesi, insan hakları kavramları merkeze yerleşti.
AKP’nin, önündeki engelleri temizlemeye yöneldiği yıllar süresince, dayandığı geniş muhafazakâr kitle üzerinde dönüştürücü bir rol oynadığını kabul etmek gerekir. Vesayetçi rejimin baskı altına aldığı tüm kimlikler üzerinden yükselen hak ve özgürlükler tartışması toplumsal gündemin en üstüne yerleşti. Dindarların, Alevilerin, Kürtlerin birer hak öznesi olduklarına dair yeni bir farkındalık düzeyi oluştu. Kimsenin dokunulmaz olmadığı, darbeciliğin ahlaken ve hukuken kabul edilemezliği algısı güçlendi. Bütün bu süreç, geleneksel değerlerle modern demokratik değerlerin iç içe geçmesi ve birbirini etkilemesi anlamına geliyordu.
Son derece karmaşık yürüyen bu etkileşimin sonuçlarını ölçebilmek hiç kolay değil. Ancak Erdoğan’ın temsil ettiği yeni hattın, bu etkileşim sürecine son vermeye dönük otoriter bir müdahale anlamına geldiği açık.
Hak ve özgürlükler yerine, milliyetçi-muhafazakâr bir zemine kayıldığına tanık oluyoruz. Hem de abartılı vurgularla, göz çıkartırcasına. Bunun bir “kitle toplama” stratejisi olarak tasarlandığını ileri sürenler haklı olabilirler. Politikada, “kitle toplama” yöntemleriyle, “sorun çözme” yöntemlerinin, farklı düzeylere karşılık geldiğini de kabul edebiliriz. Bir yandan emperyal çağrışımlarla yüklü “ecdat”hamaseti boca edilirken, öte yandan Kürt haklarıyla ilgili reformlara tanık olabiliriz. Şark usulü“siyaset cambazlıkları”na şaşırmamız için bir neden yok.
Fakat ne olursa olsun yeni Erdoğan söylemi, muhafazakâr toplumun demokratik dönüşümünün sonunu ve baskıcı bir rejimin tüm zihinsel unsurlarına geri dönüşü ima eden niteliğiyle açık bir tehlikeye işaret ediyor. “Ustalık döneminin” bu “çoğunluğu temin etme” yöntemini “avaz avaz” eleştiriye tabi tutmak şart. Üstelik sorun, (kürtaj, idam, muhteşem Süleyman gibi) sadece söylemden ibaret değil. En taze örneğiyle ombudsman ve dokunulmazlıklar olgusu karşımızda duruyor.
Anketler rehberliğinde, üzerine mühendislik yürütülen muhafazakâr toplum da dünkü toplum değil. Arada, değişim tecrübesi ve demokrasi tartışmalarının etkisi altında yaşanmış 10 yıl var. Muhafazakâr toplumu gelenek ve din içinde donmuş kalmış zannetmek; Erdoğan’ı da onun tek egemeni kabul etmek, düşülecek en büyük yanlışlardan birisidir kanımca.
Kendi değerlerini ve yaşantısını faşizan bir ayrımcılıkla küçümsemeyen, saygılı bir demokrat eleştiriye kulağı açık bir muhafazakâr kesimin varlığını bilmemiz ve bunu çok ciddiye almamız gerekir.
Dönüşüm sürecinde muhafazakâr toplumun değişik katmanlarıyla, laik demokratlar arasında güçlü bir iletişim, güven ve duygu ortaklığı oluşmuştu. Demokratik düşüncelerin derinleşip yayılmasının“ikna”dan başka bir yolu olmadığını kabul ediyorsak bu köprünün değerini iyi bilmemiz gerekir.
Muhafazakâr kesimlere ulaşmanın, onların gözünde ikna edici olabilmenin öneminden bahsetmeye başladığınızda çok benzer tepkiler alıyorsunuz.
Eleştiriyi iktidarsızlaştırmak, Erdoğan’ı kızdırmaktan kaçınmak, İslamcıları kandırmaya çalışmak, ilke ve vicdanın önüne siyasi hesap koymak... Böyle uzayıp giden bir suçlamalar listesi...
Bu tepkilerin sahiplerinin; itibarsızlaştırmayı hedef alan sert cümleler, öfke duygusunun kışkırtılması ve kategorik ret ya da kabuller üzerine kurulan eleştiriyi daha tatmin edici bulduklarını fark ediyorsunuz. Yanıldıklarını söyleyemeyiz. Gerçekten daha tatmin edici. Fakat şunu sorabiliriz: Kimin için?
Evet, siyasetçi iktidar peşindedir. Aydın ise, ilke ve değerlerin. Fakat her ikisinin de yolu, toplumu ikna etme amacında kesişir. Üstelik siyasetçinin toplumu etkisi altına alabileceği birçok enstrümanı varken, aydının tek aracı “söz”üdür.
İlke ve vicdan boş bir uzayda iş görmez; somut, yaşayan, verili bir algı evreni içinde söze dökülür, etkisini icra eder. İkna; sözünüzün muhatabın algı evreninde nasıl bir karşılık bulacağını merak etmekle başlayan bir süreçtir.
Bu merakın bir aydın için de, siyasetçi kadar meşru olduğunu düşünüyorum.
Eleştirimi öncelikle kime yöneltmeliyim? Bu yanlış bir soru değildir.
Hangi duygulara nasıl seslenirsem sözüm ulaşır? Bu soru da yanlış değildir.
Bu sorular, ilke ve vicdanın algılarda etkili biçimde karşılık bulması için gereklidir.
Yoksa, kimseye “yalvarmak”, “alttan almak”; sözü eğip büküp tanınmaz hâle getirmek için değil.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.04.2024
14.04.2024
8.04.2024
5.04.2024
25.11.2023
16.11.2023
12.11.2023
9.05.2023
7.05.2023
2.05.2023