Gürbüz ÖZALTINLI
Diyarbakır 5.Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararını kast ediyorum. Bana Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararını hatırlattı. O zaman da düşünmüştüm. Yaşını başını almış, kişisel onuruna toz kondurmayacağını varsayacağınız, kariyerinin en üst basamağına gelmiş o insanlar, gösterişli cüppelerle bir araya gelip, nasıl olup da kendilerini hiçleştiren o utanç belgesine imzalarını atabilmişlerdi? Adım adım örülmüş, heyecanlı rekabetlerden süzülmüş, saygın bir hayatı çizip atmaya onları ikna eden neydi?
Biliyorum benimki naif bir soruydu. Türk yargısında kariyer kapılarının ne tür ideolojik sadakatlerin sınanmasıyla, hangi rütbelerin icazetiyle açıldığını bilenlerin sormayacağı bir soruydu bu. Bu ülkede güç sahiplerinin hâkimlerden beklediği; hukukun değil, rejimin teminatı olmalarıydı. Elek böyle çalışıyordu ve eleğin üstünde kalanlar rejimin en güvenilir muhafızları oluyorlardı.
İdeoloji böyle bir şeydir işte… İdeoloji bütün meşruiyetlerin anasıdır. Haklı-iyi-değerli olanı tarif eder; sizi alır hayatınız için en anlamlı misyonun içine yerleştirir. Gerisi ünlü deyişle “teferruat”tır. 367 kararına imza atanların hukuk adına utanmamalarının büyük sırrı ideolojinin gücünde gizlidir. Onlar hukukun gereğini yapmadıklarını, anayasayı göz göre çiğnediklerini biliyorlardı. Fakat onlar hukukun da üstünde gördükleri çok daha yüce bir amaç için tarihi bir misyonu yerine getirdiklerine inanıyorlardı. Rejimi kurtarıyorlardı. Medeni dünyaya doğru yürüyen modern Türkiye’yi, “gericilerin, devrim düşmanlarının” elinden kopartıp almak. Bundan utanılır mı? Bununla yarışacak bir gurur var mı?
Diyarbakır’daki kararın altına imzalarını atanlar da, adım gibi eminim bunu hukukun emri olarak gördükleri için değil, çok daha anlamlı buldukları bir misyon adına yaptılar.
Bu kararı hukuk üzerinden tartışmaya kalkmak, insanda kendisiyle alay edildiği duygusu yaratır. Kimileri eleştirirken kararın “gerekçesinden” söz ediyor. Yanılıyorlar. Bu kararın bir gerekçesi yok. Kararda gerekçe, “neden” sorusunu ortadan kaldıran açıklamadır. Bu kararda bu yok. “Tahliyesi talep edilenlerin Anayasa Mahkemesi’ne kişisel başvuru yapmamış olduğu” bir gerekçe değildir. Çünkü “neden” sorusunu nihai olarak cevaplamıyor. “Ortada Balbay hakkında verilmiş bir Anayasa Mahkemesi kararı varken, tahliyesi istenen milletvekillerinin Anayasa Mahkemesi’ne başvurması neden gereksin” sorusuna cevap verebilecek bir tek hukukçu bulamazsınız. Alacağınız cevap “işte, ben öyle düşünüyorum” dan ileri gidemez. Bu mu gerekçe?
Öyle açık bir zorlama, o kadar eğreti, o kadar inandırıcılıktan yoksun ki; bir adım ileride sorulan “neden” sorusunda çöküyor. Hangi yasada var böyle bir şekil şartı? Yasada yok ise teamül mü böyle? Ortada bir kişi için değil -buraya dikkat- bir durum için belirtilmiş çok kapsamlı gerekçelere dayanan bir yüksek mahkeme iradesi varken, yerel mahkemenin bunu görmezlikten gelmesini meşru gösterecek hukuk ilkesi bulabilir misiniz? Balbay başvurusunda ortaya çıkan bu iradenin önünüzdeki dosyaya neden uygulanamayacağını, elinizdeki olayın neresinin farklı olduğunu hukuken açıklama sorumluluğunuz yok mu?
Hepimiz biliriz ki, ortaya konulan bir insan davranışının, alınan bir kararın her zaman bir gerekçesi; bir nedeni vardır. Bu kararın da vardır. Bu kararın eksikliği gerekçesizliği değil. O gerekçenin topluma açıklanamıyor olması. Çünkü, bu gerekçe hukuk içinden kurulmuyor. Bu kararın paçasından “misyon” akıyor. Açıklanamayan bu “misyon”dur.
Karanlık günlerden geçiyoruz.
Balbay tahliye ediliyor. İyi oluyor. Fakat unutmayalım Balbay çok ağır bir cezaya çarptırıldı. Yargıtay kararı onarsa tekrar cezaevine girecek. Başlı başına çok güçlü bir gerilim nedeni değil mi tekrar içeri alınması?
Diyarbakır’da hukukun en temel değeri, “eşitlik ilkesi” açıkça çiğneniyor. Kürtlere özel işlem yapılıyor. Dışlanmışlık duyguları ağır biçimde tahrik ediliyor.
Melih Altınok, Türkiye Gazetesi’ndeki makalesinde bu durumu “bir taşla iki kuş” olarak niteliyor. Haksız mı?
Evet, Diyarbakır’da bir hukuk cinayeti işlendi.
Toplumun her köşesini geren bir cinayet.
Biz bu misyonu askeri vesayet yıllarından iyi tanıyoruz. Failleri değişebilir. Fakat “yüksek idealler” için iktidar kavgası değişmiyor.
Sahi, kim bu “hizmet”i yapanlar?
Kimler işledi bu cinayeti?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.04.2024
14.04.2024
8.04.2024
5.04.2024
25.11.2023
16.11.2023
12.11.2023
9.05.2023
7.05.2023
2.05.2023