Gürbüz ÖZALTINLI
Ben anlatacaklarıma 8 Kasım 1988’den başlayayım; siz sıkılırsanız okumayı bırakın. Hiç kırılmam…
Ne oldu Kasım 1988’de? En azından bazı Galatasaraylıların çotak diye Nöşatel (yazıyla Neuchatel) cevabını yapıştıracağından eminim. İlk maçı üç sıfır kaybeden Galatasaray, İstanbul’daki ikinci maçta Nöşatel’i beş sıfır yendi ve UEFA kupasından eledi. Bu maç televizyonlardan naklen yayınlanmadı, radyodan anlatıldı. Üç sıfır olduktan sonra bazı kasaba belediyelerinin radyo yayınını cızırtılı şehir hoparlörlerinden verdiği; vatandaşların işlerinden evlerinden çıkıp hoparlörler altında maçı dinlediği bilinir. Aynı saatlerde bazı okullarda sınavlar kesilip Galatasaray’ın galibiyeti anons edilmiş; öğretmenler öğrenciler ve bilumum personel dışarılara fırlayıp sloganlar atmışlardır. Bugün bile ekşi sözlüğe girip bir göz atın, okuduklarınıza şaşırırsınız. Şunu yazan var: “ 9 yaşında 103 gollü şampiyonluğu bekleyen bir fenerli olarak tüylerimi diken diken eden, gözlerimi yaşartan maç”…
Ben avukattım ve cezaevinde müvekkil ziyaretine gitmiştim. İçeri girerken kapıdaki nöbetçi jandarma yanındaki arkadaşına “iki sıfır olmuş lan tertip” diye bağırıyordu. İçeride görüşme yaptım, çıkarken aynı jandarma bu kez yalnızdı ve elinde çapraz tuttuğu tüfekle olduğu yerde “üç, üç, üç” diye zıplıyordu. Büroya gidene kadar maç bitti ve Galatasaray Nöşateli eledi. Hemen büronun bitişiğindeki kahveye girdim. Bitmiş, sonucu bilinen maçı banttan seyretmeye gelmiş tıklım tıklım kalabalığın arasına karıştım. Her golden sonra sanki o gol o anda atılmış ve biz canlı izliyormuşuz gibi tarifsiz bir heyecanla “goooool” diye bağırıp, aralarında o gün kahvede karşılaşmış olmak dışında bir ilişki olmayan bizler, birbirimize ense tokat sarılıyorduk. Ben zaten o yıllarda epeyce sadık bir taraftardım. Fakat kahvenin “şu futboldan ne anlıyorsunuz yahu” suyla ünlü patronu heyecanından elindeki tepsiyi duvarlara vuruyordu Galatasaray gol kaçırınca… Maç bitmiş, takım kazanmış bunu herkes biliyor ama adam banttan seyrettiği maçta kaçan gole yanıyor… Delirmek böyle bir şeydi galiba.
O gece Türkiye uyumadı. Hayatımda Ankara’yı hiç böyle görmedim. Kimse evinde değildi. Yaşlı, genç, çocuk, kadın, baş örtülü, formaya sarılı, pijamalı, takım elbiseli insan bulutu, caddelerde sokaklarda parklarda bitmez tükenmez bir zafer partisi yaşadı.
Hiç kuşkum yok bütün şehirler, kasabalar ve hatta köyler ayaktaydı…
Peki neydi yani bu?
Bu, hakikaten çok derin bir kimlik arızasının dışavurumuydu…
İmparatorluk hikayeleriyle büyümüş sayısız kuşakların ardından Anadolu’da büzüşmüş kavruk bir kimliği, hamasetle; gerçek üstü tarih anlatılarıyla, kupkuru özgüven çağrılarıyla aşmaya davet edilen… Karşısında kaybedilmiş Batı medeniyetini ulaşılacak değer olarak ilan etmiş bir otoritenin elinde kendine yabancılaşmış… Medeni dünyayla her temas düzleminde “kapanmaz ara” duygusunu yeniden yaşamaktan yorgun düşmüş… Aşk/ nefret sarkacında kendi içine dönmüş bir toplumun derinlerinde biriken travmaların patlattığı bir coşma durumu. Yüz yıldır aç kaldığı onur duygusuyla kendinden geçme hali…
“Avrupa Avrupa duy sesimizi, bu gelen Türklerin ayak sesleri”. Slogan bu. Başka söze gerek var mı? Bir mesele daha nasıl anlatılır?
Daha yakın zamanlara atlayalım. Erdoğan fenomenine bir de bu gözle bakalım.
Ben Erdoğan’ın uzun süren yenilmezliğinde, özellikle dindarlık duyguları güçlü kesimlerin bu ezikliğe onun şahsında cevap bulduklarına inanmalarının büyük payı olduğunu düşünüyorum. Batıcı değişim süreçlerine maruz kalmış eğitimli meslekli laik sosyolojinin ve onu temsil eden siyasi yapıların bu konunun önemini kavramamış olduğunu söyleyebilirim. Çünkü laik kesimler, Batı karşısındaki geriliği İslami kültüre bağlayan bir endoktrinasyona tabi tutuldular Cumhuriyet mekteplerinde. Bu, geri kalmışlığı kendi üzerlerine alınmamalarını sağladı. Batının üstünlüğüyle yüzleştiklerinde yaşadıkları kimliksel kızgınlıkları, kendilerini de bir parçası saydıkları Batı medeniyeti ve onun temsilcilerine değil, içeride miras yükünü taşıdıkları muhafazakâr geleneğeyöneltmeye alıştılar. Sol Kemalizm ve onunla çok güçlü kesişme alanları olan devrimci sol hareketlerin ABD karşıtı sert söylemleri hiçbirimizi yanıltmasın. Şu nedenle: Birincisi; ABD karşıtlığı, kültürel derinliği olan Batı medeniyetine ilgiyi söndüremeyecek kadar yüzeyde, politik bir tutumdu. Muasır medeniyet olarak Batı ile politik bir düşman olarak ABD aynı şey değildi. İkincisi; sözünü ettiğim Kemalist Sol ve Devrimci ideolojik evren içinde ABD dahil hiçbir düşman “İslamcı gericilik” kadar nefret nesnesi olmamıştır. Bu tespitlerimi fazla iddialı bulanlar, Kemalist laik değerler dünyasına haksızlık yaptığımı düşünenler, AKP hükümetlerinin ilk yıllarında İlhan Selçuk’un ABD’ye işbirliği seslenişlerini hatırlasınlar. Dahası; dürüstçe kendi iç seslerine kulak versinler.
Özetle; laiklerin, sorumluluğu “İslami geleneğe” yükleyerek saygınlık kaybı yaşamaktan korudukları kimlik duyguları, toplumsal çoğunluğun onur ihtiyacını anlamalarına izin vermemiştir. Oysa kimliğini öncelikle Müslüman olarak tanımlayanların (toplumun çoğunluğunun) baş etmekte zorlandığı “kaybetmişlik”, “hor görülmüşlük”duygularının yarattığı gerilim, son yirmi yılın siyaset mücadelelerini belirlemiştir.
Erdoğan; duble yollardan, hava alanlarından, köprülerden, metrolardan; sağlık hizmetleri, yoksulluk yardımları, toplu konutlardan velhasıl “kalkınma/refah” olarak kodlanabilecek hamlelerin hepsinden çok, saygın-güçlü kimlik arayışına verdiği cevapla kudret kazanmıştır. Kuşkusuz ekonomik-sosyal politikalar çok önemliydi ve AKP tabanını merkeze doğru genişletti. Yolsuzluklara ve yasaklara karşı kurduğu demokrasi söylemi, Türkiye’yi Avrupa’ya taşıma vaadi, Milli Görüş’ün geleneksel tabanını çok aşan bir umut ve destek sağladı. Fakat orada tutunabilmesi; yerleşebilmesi, farklı cephelerden gelen müdahalelere karşın kitle desteğini koruyabilmesi, üstelik bunu işler kötü giderken bile yapabilmesi, sanırım işte bu örselenmiş kimlik duygusuyla kurmayı başardığı güçlü ilişki sayesinde oldu.
Erdoğan, yalnızca kendisi de o dünyadan gelen birisi olduğu için değil, “iktidar arzusu” aşırı yüksek, hükmetmek dışında hiçbir hayatın tatmin edemeyeceği tutkulu bir insan olduğu için bu güç kaynağını fark etmekte zorlanmadı. Sonuna kadar abandı. Bütün başarısızlıklarını örten dipsiz bir malzemeye dönüştürdü.
Özgüvenini kaybetmiş, saygınlığından şüphe eden bir topluma değerli olduğunu fark ettirmek, güç ve saygınlık duygusu aşılamak elbette anlamlı bir iş. Fakat bunun düşünsel/duygusal mimarisi çok önemli. Nazizm’de vücut bulan sınırsız ırkçı, yıkıcı ideolojinin Almanya’yı 1930’lu yıllarda kitlesel olarak kuşatmasının da altında, birinci savaş sonunda bütün maddi manevi varlığı ayaklar altına alınan Alman toplumunun kırılan onurunun yattığı kabul edilir. Tarihsel travmaların acısıyla yüklü kolektif psikolojilerin siyaseten iyi yönetilmesi çok önemlidir. Bu acıları iç ve dış dünyaya karşı nefrete dönüştürmek, onların üstünde tepinmekten daha az tehlikeli değildir. Siyasetçinin makbulü, bunu savaş için değil barış için değerlendirerek ilerleyebilmeyi başarandır.
Buradan bakarsak nedir bizim yaşadığımız?
Bana sorarsanız geldiğimiz yer fiyaskodur. Özgüven adına yaşanan şey, bütün dünyaya karşı derin bir güvensizlik; içeride “milli ve yerli organik” lidere muhalif olanlara, dışarıda topyekûn Batı’ya karşı güçlü bir düşmanlık, beka korkusu ve bir kuruluş masalı olarak “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” mottosu…
Seçim kampanyası bu üslubun tavan yaptığı bir dönem oldu.
Ne ekonomi, ne hizmet vaatleri, ne de demokrasi ve özgürlükler…İktidarın inandırıcı söz üretebileceği alanlar değildi zaten. O nedenle; katliam videolarıyla, dedelerinizi gömdük sizi de gömeriz haykırışlarıyla, Ezan ıslıklama çarpıtmaları üzerine görüntü oyunlarıyla gerilimin alabildiğine tırmandırılmaya çalışıldığı; sonunda işin bütün rakiplerin kaos peşinde koşan hainler ilan edilmesine ve hapis tehditlerine vardırıldığı, bu memleketin gördüğü en acayip seçim kampanyasına tanık olduk.
Bu nedenle biz, sandıklar açıldığında, toplumumuzun kimlik duygusuna yapılan bu “katkıyı” hangi oranda makbul gördüğünü de ölçmüş olacağız biraz.
Hayırlısı ne ise o olsun…
Yazarlar
-
Fehmi KORUTrump kuzulara şah olunca… 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanTrump’ın Gazze Planının Ak Parti çevresinde yarattığı derin çatlak 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasOrtada aslında bir ‘plan’ yok 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsıl sorunumuz TL değil dolar enflasyonu 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.04.2024
14.04.2024
8.04.2024
5.04.2024
25.11.2023
16.11.2023
12.11.2023
9.05.2023
7.05.2023
2.05.2023