Gürbüz ÖZALTINLI
Konu üzerine söz alanların çoğunluğu kalın hatlarla ikiye ayrıldılar. Bu mahkemelerin varlığına karşı olanlar, otoriter devletin yargıyı politik bir araç olarak işletme geleneğine vurgu yapıyorlar. Onlara göre bu mahkemeler, politik güçlerin iştahını kabartan, aşırı güçlendirilmiş “otoriter iktidar aygıtları”. Bunlar normalleşmeye değil çatışma kültürüne hizmet ederler. Varlıkları ilkesel olarak meşru değildir.
Varlığını savunanlar ise, bu “ilkesel argümanları” reddediyorlar. Demokratik ülkelerden örneklerle, tüm dünyada, terör suçlarına karşı benzer güçlendirilmiş yargı organlarının ve özel yargılama usullerinin olduğunu belirtiyorlar. Tartışmalı kimi uygulamaların istisna olduğunu, yetkilerin “politik misyon”la kullanılmadığını savunuyorlar. Onlara göre ortada demokratik hukuk devleti ilkeleriyle çelişen bir durum yok.
Doğrusu, bu mahkemeleri devlet geleneğimizin kesintisiz sürdürücüsü olarak niteleyen; İstiklal Mahkemeleri, Sıkıyönetim Yargısı ve DGM’lerin bir devamı olarak tanımlayan bakışın, fazla kabalaştırıcı olduğunu söyleyebiliriz. Bu bakış, yargının bir bölümüyle aşırı güçlendirilmesini ve politik mücadelede rol almasını ölçüt olarak alıyor ve bu zeminde tüm örnekleri aynılaştırıyor. Bu, oldukça“şeklî” bir yaklaşım. Gözden kaçırdığı şey şu: Son dönem ÖYM’ler dışındaki tüm mahkemeler, otoriter devleti, topluma ve onun siyasi sözcülerine karşı “koruyan” yapılardı. Devletle toplum arasındaki orantısız güç dengesini, devlet lehine daha da tahkim eden kurumlar olarak iş gördüler.
ÖYM’ler bu bağlamda tamamen farklı bir işlev üstlendiler. 2000’li yıllara geldiğimizde devlet yapısal olarak bütünüyle yozlaşmış, mafyayla iç içe geçmiş, dokunulmaz bir suç örgütüne dönüşmüştü. Bu denetimsiz çete devleti tasfiye edilmeksizin demokrasiye doğru yol almak olanaksızdı. Topluma karşı suç siyasetini yönetenler sadece devleti kontrol etmiyorlar, aynı zamanda son derece koruyucu bir mevzuatın da arkasında duruyorlardı. Suçu kovuşturmakla sorumlu yargı erkinin ise bu yapının denetiminde olduğunu hepimiz biliyoruz.
Toplumun devlete karşı işlediği “suç”lara karşı çare üretmekle, devletin topluma karşı işlediği suçlara ilişkin çare üretmek kabul edelim ki aynı şey değildir. İkincisinin çok büyük bir güçle mücadele anlamına geldiği açıktır. Bu iki türlü olabilir: Birincisi, kanlı bir ayaklanma ve yıkıcı bir kaos (Arap Baharı’nı hatırlayalım). İkincisi, parlamentonun sağladığı imkânlarla, felç olmuş hukukun işlemesini sağlamaya yönelerek güçlülerin de üzerine gidebilecek bir yargı alanının oluşturulmaya çalışılması. Bizim şansımız, Ortadoğu’dan farklı olarak, otoriter devletin içinde kısmi bir iktidar kullanma kapasitesine sahip parlamento geleneğimizin varlığıdır. Bu imkân, bir suç örgütüne dönüşmüş olan devletin meşru yollardan aşılabilmesine işaret ediyordu. Hukuk işletilecekti. Hukuk çok güçlü bir devlet aygıtına karşı işletilecekti. Ve bu elbette çok güçlü, özel yetkilerle donatılmış bir yargı gücü gerektiriyordu. Parlamento irade gösterdi. Yasa üretti. Güçlüleri dokunulmaz olmaktan çıkarttı. Etkin bir özel yargı oluşturdu.
Bu gün “medeni toplum” darmadağın olmadıysa, biz bunu işte bu meşruiyete borçluyuz.
“Buna gerek yoktu. Hepsi komplodur. Devlet suç işlemiyordu” diyenler; ya da statükonun genel yargı sisteminin sorunu çözebileceğini iddia edenler bu yazının muhatabı değil. Şimdi yazarını hatırlamadığım bir makalede geçiyordu; “Uyuyanı uyandırabilirsiniz, ama uyuma taklidi yapan birisini uyandırmanıza imkân var mı?”...
Sonuçta, “güçlendirilmiş özel yargı” konusu; bağlamdan, işlevden kopuk bir “demokratik ilke”üzerinden tartışılamaz. Toplumun suçtan korunması diye de bir modern hukuk ilkesi vardır. Bu ilkenin, şüphelilerin bireysel haklarıyla gerçekçi, dengeli bir ilişki içinde hayata geçirilebilmesi gerekir.
Peki, ÖYM’lerin politik misyon üstlenmediğini, hukuku araçsallaştırmadığını ileri süren savunucuları inandırıcı mı? Eleştirenler tamamen haksız mı?
Bence değil. İşte burada, gerçekten Türkiye’nin siyaset ve yargı geleneğini dikkate almak gerekir. Devletin cebir aygıtları üzerinden siyasi alanın sınırlandırılması, yargının politik misyon üstlenmesi bu coğrafyanın neredeyse yapısal bir sorunudur. ÖYM’ler tecrübesinde de biz bunun bariz izlerini gördük, görüyoruz.
Pankartla silahı, kitapla cinayeti ayırmak istemeyen; soğuk savaş kafasıyla inşa edilmiş, muğlak kavramlarla yüklü “Terörle mücadele” mevzuatının arkasına saklanan bir yargı pratiğine de tanık olduk.
Yıllarca KCK davasının inatla Kürtçe savunmaya takılı kalmasını, üniversite öğrencilerine yönelik insaf dışı cezaları, Nedim Şener, Ahmet Şık olayını ve son olarak da MİT kriziyle elin iyice yükseltilmesini“masum hukuk yorumları” olarak mı kabul edeceğiz? Kim ne derse desin bunların arkasında, baskıcı bir politik perspektifin ve güç olma iddiasının varlığı açıkça sırıtıyor. Sonunda iş geldi Başbakan’ın kapısına kadar dayandı.
Görünenlerden şu sonuç çıkıyor: Hiçbir sorunun, genel bir ilke düzeyinde, kolay, bütün zamanlar için geçerli bir çözüm yolu yok. İmkânlar ve tehditler birarada var oluyorlar. Koşullar sürekli değişiyor. Dün ürettiğiniz demokratik meşru bir çözümün, yarın kendisi bir soruna dönüşebiliyor.
Önemli olan; siyasetin, toplumsal tartışmayı cesaretlendiren, tepki yollarını tıkamayan, her düzeyde yetki kullananların hesap verirliğini esas alan, açık bir toplumun kuruluşuna hizmet etmesi.
Demokratik kültürün güçlendirilmesi buradan geçiyor.
Normalleşmeye giden yol da demokratik kültürün güçlenmesinden...
Yazarlar
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları


















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.04.2024
14.04.2024
8.04.2024
5.04.2024
25.11.2023
16.11.2023
12.11.2023
9.05.2023
7.05.2023
2.05.2023