Gürbüz ÖZALTINLI
Türkiye, Berat Albayrak’ı iktidar sistematiğinin dışında bırakan gelişmeyi anlamlandırmaya çalışıyor. İstifanın, yalnız muhalif kesimler için değil, iktidara kol mesafesinde duran çevrelerden, destek sağlayan sıradan seçmenlere kadar herkes için sürpriz olduğu açık. İşler gayet iyi giderken, Albayrak sorumluluğunun hakkını verirken nereden çıktı bu istifa diyenler olmuştur kuşkusuz. Erdoğan söyleminin gerçekliği aşan büyüsünün hüküm sürdüğü önemli bir sosyoloji var çünkü. Fakat duvara doğru sürüklenişin farkında olanlar da, yapılmaya çalışılan bu manevranın en içeride, tam merkezde böyle bir kırılma yaratacağını beklemiyorlardı herhalde. Mahçupyan’ın işaret ettiği gibi, aile ve siyaset üzerinden pekiştirilmiş bu ataerkil ilişkinin en sert virajda bile daha dayanıklı çıkması beklenirdi. Belli ki Albayrak, zaman içinde kendisine bir vazgeçilmezlik vehmetmiş. Bu tür vehimler, insanı ataerkil dünyada hiç beklemediği gurur sınavlarına sokabilir. Bedeli ödeyecek taraf ise baştan bellidir.
Tanık olduğumuz travmanın, ekonomi yönetiminin akıl almaz tercihlerinin ülkede yarattığı hasarla ilgili olduğu açık. Bu hasar dolaysız olarak iktidarın itibar kaybına ve tabanının önlenemez biçimde erimesine yol açıyordu. Dış politika üzerinden tırmandırılan milliyetçilik tek başına kan kaybını durdurmaya yetmiyordu. Sahadan gelen veriler bunu açıkça göstermekteydi. Durumun farkında olan bir ekibin aksiyon gösterip Erdoğan’ı ekonomi merkezli yeni bir siyasal manevraya ikna ettiği anlaşılıyor.
Dolayısıyla, yaşanan güç erimesine karşı can havliyle yapılmış bir hamleyle karşı karşıya olduğumuzu biliyoruz. Reform söylemine bakıp; yargıda yaşanan ağır deformasyona, hukuk tanımazlığa, katı yasakçılığa, nepotizme, karartma ve manipülasyon üzerine kurulu medya düzenine ve tüm bu majör sorunların kaynağını oluşturan otoritarizme karşı kapsamlı bir demokratik açılım umut eden kimse olduğunu sanmıyorum. Ekonomide rasyonel yönetim ve kaynak yaratacak, yatırımcıya güvence sağlayacak kadar “reform”!
Bu yönelimin iktidarın çöküşün eşiğinde olduğunu gösterdiğini, yönetim krizinin en iç halkayı da parçaladığını, Erdoğan’ın geldiği nokta itibarıyla sistemi iflastan kurtarmaya yetecek düzeyde derin dönüşümler yapmasının mümkün olamayacağını, yolun sonuna geldiğini düşünenler var.
Burada iki kritik soru geliyor akla: Birincisi: ekonomiye nefes aldıracak, temel verilerde biraz toparlanmayı sağlayacak kaynak elde edebilmek için sistemde ne ölçüde revizyon yapmak gerekiyor? Buna bağlı olarak ikincisi: bu değişimler iktidarın bugünkü yapısı içinde gerçekleştirilebilir mi?
Ben, bu soruların cevabını Erdoğan ve iktidar ortakları da dahil hiç birimizin tam bildiğini sanmıyorum. Eğer amaç temennileri ifade etmek değil, gerçekçi öngörülerde bulunmak ise, bunun zor bir tartışma olduğunu kabul etmek gerekir. Yola hangi amaçla çıkıldığını bilmek başkadır, o yolda yürürken nelerle karşılaşılacağını bilmek başka.
Doğrusu, Türkiye’de iktidar sistematiğini radikal düzeyde değiştirmeyecek bazı kısmi düzeltmelerle ekonomik krizi yumuşatabilecek kaynak bulunamayacağını iddia etmek için kesin verilere sahip değiliz. Demokratik standartlar açısından bakıldığında hiç de iç açıcı olmayan birçok ülke, kaynak bulmakta bizim kadar zorlanmıyor. 3 Kasım itibariyle, parası Dolar karşısında Türkiye kadar çok değer kaybeden başka ülke yoktu. Dünyada ilk sıradaydık ve bu yıl borçlarını ödeyemediği için alacaklılarla yapılandırma masasına oturan müflis Arjantin’i de geride bırakmıştık. Macaristan, Brezilya, Hindistan, Kolombiya, Polonya gibi ülkelerin hepsinin paraları Türkiye’den daha iyi durumdaydı. Çin ve Rusya’yı söylemiyorum bile.
Pandemi sonrası alınan kararlarla dünyanın paraya boğulduğunu biliyoruz. Bulgaristan’ın eksi faizle borçlandığını duymayanımız kalmamıştır. Kısacası, kaynak bulabilmek, en azından şimdi içine düştüğümüz ağır durumdan biraz uzaklaşabilmek için dünyanın en demokratik ülkesi olmamız gerekmiyor. Nitekim sadece ekonomi yönetiminin teslim edildiği ellerin değişmesi, Türkiye’nin 550 olan risk primini 400 puana düşürdü. Bu olağanüstü bir düşüş.
İktidarın öncelikli siyasal hedefinin, daha önce kendisini desteklemişken son dönemde kararsızlaşmış seçmenleri tekrar kazanmak olduğunu söyleyebiliriz.
Oturdukları yerden Erdoğan’la milliyetçilik yarıştırarak ve kimlik politikalarından uzaklaşıp gönüllerini muhafazakârlara açmakla yetinerek iktidarı kucağında bulmayı umut edenlerin hevesini kırmak istemem ama, Türkiye daha belirsiz bir süre bu yasakçı, keyfi otoriter yönetime katlanmak zorunda kalabilir.
Ekonomik verimlilik ve kalkınma ile siyasal rejimler arasında korelasyon olduğu çok duyduğumuz bir tez. Zengin doğal kaynaklara sahip ülkelerde otokratik rejimlerin varlıklarını sürdürmekte zorlanmadıkları, fakat bu kaynakların olmadığı ülkelerde demokratik yönü zayıf devletlerin ekonomide de çöküş yaşayacağı düşüncesi yaygındır. Daron Acemoğlu’ndan da tanıdığımız bu fikirler önemlidir. Fakat bu majör teoriden kalkıp aktüel siyasal süreçlere dair öngörü üretmek yanıltıcı olur. Küresel ekonomik sistemin işleyiş dinamiklerinin, doğal kaynaklardan yoksun az gelişmiş ülkelerde otoriter rejimlerin ayakta kalmasına elverişli olmadığını ileri sürmek aşırılıktır. Böyle bir otomatik işleyişin olmadığını görüyoruz.
Elbette küresel sistem, maruz kaldığımız kötü yönetimin bedelini tahsil etmeden hayat öpücüğü verecek değildir. Fakat bu bedeli rejim değil, bu ülkenin yurttaşları olarak biz ödeyebiliriz. Türkiye’de siyasal süreçleri ve güçler dengesini belirleyen çok fazla parametre var. Üstelik bunların önemli bir kısmı tarihsel ve bize özgü. Bu özgün sorunları dikkat merkezine almayan her analiz ve öngörü eksik olacaktır.
Asıl mesele, bütün bu ağır krizin içinde yüzerken AKP’den kopan kesimlerin neden muhalif partilere yönelmekte istekli davranmadıklarıdır.
Otoriter rejimden çıkış isteyen herkesin öncelikle bu zor soruya cevap araması gerekir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları










































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.04.2024
14.04.2024
8.04.2024
5.04.2024
25.11.2023
16.11.2023
12.11.2023
9.05.2023
7.05.2023
2.05.2023