Halil BERKTAY
[24 Nisan - 10 Mayıs 2014] Konu hâlâ sıcak; üstelik Ermeni soykırımının 100. yılına da girmiş bulunuyoruz; onun için her fırsatta, gerek 1915’te ne olduğuna, gerek inkâr ideolojisinin tarihçesine, gerekse son açılımın (küçük düşünenlerin mızıkçı ve marjinal negativizmine karşın) muazzam önemine değinmeyi, icabında başka yerlerde yayınlanmış malzemeleri de kullanarak sürdüreceğim. Aşağıda, bunlardan birini bulacaksınız. Başbakan Erdoğan’ın 23 Nisan’daki taziye mesajının ilk sarsıntı ve çalkantıları içinde, hemen ertesi gün, yani 24 Nisan akşamı, Şirin Payzın’ın CNN Türk’teki 360 Dereceprogramına dâvet edildim. Programın başında, o sırada Taksim meydanındaki anma törenlerine katılmakta olan Rober Koptaş’a bağlanıldı ve onun görüşleri de alındı. Sonra sohbete devam ettik. Okuyacağınız metin, o 25 dakikalık konuşmanın disketten transkripsiyonunun biraz düzeltilmiş şeklidir. Başlığı metnin sonlarından kendim çıkardım. Yaptığım yeni eklemeler, siyah’la gösterilmiştir.
Şirin Payzın: Sayın seyirciler iyi akşamlar, 360 Derece’ye hoş geldiniz. Bugün programımızı iki bölüme ayırdık. İlk bölümde dün sürpriz bir şekilde gelen başbakanın taziye açıklaması var. “Ermenilere ilişkin yaşanılanlar büyük bir acıdır ve bunu görmemek insanlığa yakışmaz” şeklinde özetleyebileceğimiz taziye mesajı sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada konuşuldu. Bugün, Halil Berktay bizimle birlikte. Onunla bu mesajı ve anlamını etraflıca konuşmak istiyorum. Hem biraz geçmişini, hem de geleceğini; acaba bu mesaj burada mı kalacak, neler beklemeliyiz; birazdan sayın Berktay ile konuşacağız. Hoşgeldiniz.
Halil Berktay: Hoş bulduk.
Şirin Payzın: Halil Bey, dün gelen başbakanlık açıklamasını ilk duyduğunuzda ne düşündünüz?
Halil Berktay: İnanamadım. Şapkam uçtu. Şimdi siz sorduğunuzda, o ânı çok net hatırlıyorum. Ben Nisan başından beri üç kere yurt dışına gittim; son seferinde, sekiz gün boyunca üç dört ayrı yere uğrayan âdetâ bir Amerika turu yaptım. Hani bu insanın bedeninin zamanını şaşırması var ya, jet-lag olayı dediğimiz; dün öğlen de kendimi böyle uykulu ve miskin bir halde çalışmaya zorluyordum. Bir arkadaşım, Taraf’tan birlikte ayrıldığımız, kendisi de Serbestiyet yazarı olan Yıldıray Oğur, bir sms attı, “Başbakan anma mesajı yayınladı” diye, link’iyle birlikte. Birincisi, en önemlisi, bizatihî anma mesajına inanamadım. Şimdi, bırakın içeriğini; çok muazzam bir olayla karşı karşıyayız. Rober Koptaş’ın bazı eleştirileri doğru. Tam öyle değil ama, yani her şeyi Birinci Dünya Savaşı’na yediriyor değil ama, o yıllarda herkes çok acı çekti gibi bir tavır var; doğru. Fail yok, doğru. Henüz yok. [Program sırasında böyle dedim ama şimdi bu eleştirimi geri alıyorum, çünkü fail var aslında; tehcirin kendisi gayri insanîdir dendiği anda, fail de belirtilmiş oluyor. – HB] Ama öte yandan, şöyle bir gerçek var: 24 Nisan dünya çapında Ermeni soykırımını anma günü. Mesajın içeriğini tamamen bir yana bırakın; bir Türkiye Cumhuriyeti başbakanının Ermeni soykırımını anma gününde mesaj yayınlaması, soykırımı tanımasa bile soykırımı anma gününü tanıması anlamına geliyor. Yani Ermenilerin matemini tanımak anlamına geliyor. Ayrıca şunu söyleyeyim; böyle bir anma mesajı sadece bir seferlik yayınlanmaz; bunu bu yıl yayınladığına göre, demek bir gelenek başlatılıyor; anlaşılan bundan sonra 24 Nisan’ın arifesinde, 23-24 Nisanlarda, başbakan olarak devam ettiği sürece Erdoğan’ın kendisi veya en azından başka AKP başbakanları böyle mesajlar yayınlamaya devam edecektir. Yani Türkiye toplumunun bilincinde, 24 Nisan günü özellikle Ermenilerin acılarını tanımak ve taziye sunmak şeklinde bir gelenek yaratıyor. Bir demarş ortaya koyuyor. Şöyle söyleyeyim, yeryüzünde faraza, “hani mesela dedik” misali, olağanüstü Türk ve Atatürk düşmanı (veya öyle tanınan, öyle sayılan) bir ülke tasavvur edin — ki birden bire 10 Kasım’da Türk ulusuna Atatürk’ün ölümü nedeniyle bir taziye mesajı yayınlıyor. Ve öyle bir şekilde yayınlıyor ki, bundan sonra da bunu hep yapacağının işaretini veriyor. Bu, o derecede bir depremdir. Bir kere bu nedenle, daha baştan, daha hiç link’i tıklamadan ve içeriğine bakmadan hayretler içinde kaldım.
Sonra bir de okudum. Yani bir de içeriği meselesi var. Önce bir şeyin altını çizeceğim; söylenenler kadar söylenmeyenler de var; söylenenlerin içinde ise, tek tek sözcük ve ifadeler olduğu gibi bir de genel olarak dil sorunu, ses tonu diye bir şey var. Türk resmiyeti “1915’te üzücü bir şeyler olmuştur; evet biliyoruz, bazı müessif hadiseler oldu” gibi lâfları geçmişte de ederdi. Ben Rober Koptaş’a şu noktada katılmıyorum — o tür söylemlerle devamlılık içinde görmüyorum bu mesajı; bayağı ciddi bir kopuş, epistemolojik bir kopuş olarak görüyorum. Her şeyden önce, tehcirin savunulması yapılırdı, yani tehcir zorunlu bir güvenlik önlemiydi de maalesef istenmeyen ölümler kazara olmuştur gibi şeyler söylenirdi. Ve insan mesajın tonundan bunu zerrece inanmadan ve hissetmeden söyledikleri hissine kapılırdı.. Ben çeşitli yazılarımda “sırtlan gibi sırıtmak” ve “sırtlan gibi kahkaha atmak” ifadelerini kullandım; biliyorum ki bunlar çok sert ifadelerdir, ama bana Türk resmiyeti çok yakın zamana kadar, bu mesaja kadar, Ermeni sorunu hakkında konuştuğunda hep bu hissi verdi. Üzülüyoruz diyor ama dudakları böyle tuhaf bir şekilde, zalimane bir sırıtışla geriliyor; arka planda — sırtlanın havlaması cırtlak bir kahkaha gibidir ya — öyle bir ses çıkıyor.
Bir kere bu mesajda bunlardan eser yok. Bu, hakikaten değişik bir dille yazılmış bir mesaj. Herkesle oturup incelemeye hazırım, tekrarlanan vurguları, cümlelerin gelişi vs itibariyle; o, geçmişin “müessif şeyler ve kazara ölümler oldu” lâfları gibi değil; bu başka, dili ve üslûbu olarak tamamen başka bir şey. Bir kere, 24 Nisan için yayınlanması, gerçek ve özgül bir acıya işaret ediyor. Evet, İmparatorluğun çöküş yıllarında herkesin kayıplar verdiğinden söz ediyor ama, aynı zamanda doğrudan doğruya yayınlanış tarihi, bir 24 Nisan taziyesi olması ve içeriğindeki diğer vurgular itibariyle Ermenileri ve Ermenilerin acılarının özgüllüğünü özel olarak ayırıyor. Ve bu açıdan sıcak ve samimi bir dil kullanıyor. Unutmayalım ki bu bir ilk; ilk defa böyle bir şey oluyor. Ve sonuç olarak, 1915-16’da ölenlerin huzur içinde uyumalarını diliyor ve torunlarına da taziyeler sunuyor. Tehciri asla affetmiyor; bunu zaten Ermenistan ziyaretinde ilk defa dışişleri bakanı sayın Davutoğlu başlatmıştı, bizzat tehcirin gayri insani olduğunu söylemişti; ben o zaman da yazmıştım, bu bir ilktir ve çok önemli bir adımdır diye.
Şirin Payzın: Bu mesajın geleceğinin sinyalleri zaten ufak ufak verilmişti, diyorsunuz.
Halil Berktay: Şimdi geriye baktığımda görüyorum ama doğrusu bu kadar cesur ve kapsamlı bir şey beklemiyordum. Ve 24 Nisan’da beklemiyordum.
Şirin Payzın: Sizin bu anlattıklarınızdan ben o zaman şu eleştirilere de bir cevap çıkartıyorum: “İşte, devletin etekleri tutuştu çünkü 2015 yüzüncü yılı ve bir şeyler yapılması gerekiyordu, formül bu şekilde bulundu.” Bu sadece bir “aman bir şeyler yapmış olalım da” eleştirisine katılmıyorsunuz.
Halil Berktay: Hayır, katılmıyorum. Metnin içeriği hakkında daha söylemek istediğim başka bazı şeyler var ama ilk önce şunu belirteyim hemen, bu sorunuza cevap olarak. 2002’den beri AKP hükümetlerinin — özel olarak Başbakan Erdoğan ile bir dönemin başbakanı, dış işleri bakanı, sonra cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün — bu konuda değişik bir yönelim içinde olduklarının çok sayıda işaretini, vaktimiz olsa çok ayrıntılı bir şekilde alt alta sıralayabilirim. Daha 2003-2004’te, çok iyi hatırlıyorum, Erdoğan “biz bu mesele nedir bilmiyoruz, incelememiz lâzım” gibi, o zamana kadarki resmi söylemden tamamen ayrılan, o “sözde”leri, “sözüm ona”ları, “Ermeni yalanları”nı, “iftira”larını tekrarlamayan konuşmalar yapmıştı da, aşırı Türk milliyetçisi, ulus-devletçi, Ergenekoncu yazarlar tarafından, mesela Emin Çölaşan tarafından şiddetli hücumlara uğramıştı, “Sen ne diyorsun, nasıl bilmezsin” kabilinden. Daha sonra 2002’den 2007-2008’lere kadar AKP iktidarı ortalığı yoklaya yoklaya geldi, Kıbrıs meselesinde de, Ermeni sorununda da, Kürt sorununda da. Bir şeyleri ortaya attılar ve höt denilince — ki o zaman askeri vesayet henüz çok güçlüydü, beli kırılmamıştı — geri çekildiler. Ortaya attılar, geri çekildiler. Ama daha 2002’lerde yeni bir arayış içinde olduklarının sinyalini veriyorlardı.
Sonra 2007-2009’da sessiz sedasız önemli gelişmeler gerçekleşti. Yurtdışında, özellikle Amerika’daki bazı aşırı milliyetçi diaspora örgütlerinin, ya da derin devlet örgütlerinin diyelim, örtük finansmanını kestiler. Ben 2007-2008’i Amerika’da geçirdim ve bazı şeyleri yakından izledim. Mesela Türkiyeli bir bilim adamı olarak, bu konunun deşilmesine çok önemli katkıları olan Taner Akçam’a sistematik saldırılar söz konusuydu, Amerika ve Kanada’da gittiği her yerde. Bunların bir yerden orkestrasyonu yapılıyordu. Esrarengiz bir şekilde bu saldırılar kesildi. Başlı başına bir dezenformasyon üretimi ve yeniden üretimi mekanizması söz konusuydu. TTK, Yusuf Halaçoğlu, Kemal Çiçek, Hikmet Özdemir döneminde sadece ve sadece bir Ermeni masası, bir Ermeni meselesi kurumu haline gelmişti. Ve adeta bütün işlevi, “Ermeni yalanları”nı çürütmek için çeşitli kampanyalar tezgahlamak, yayınlar yapmak haline gelmişti. Geçmişte bu mesele ne zaman tartışılacak olsa “o zaman Amerika da Kızılderili soykırımını tanısın, İngiltere de sömürgecilik döneminde yaptıklarını, meselâ 1857-58 Büyük Hint İsyanı’nı nasıl bastırdığını tanısın” gibi şeyler söyleniyordu ya. Ben de hep şunlara işaret ediyordum: Bir, tanıyorlar; en azından, inkâr diye bir devlet çizgisi yok. Buna bağlı olarak, iki, onların resmî yalan üretme aparatları yok, enstitüleri yok, kurumları yok. Halbuki Türk devleti, Türk Tarih Kurumu’nu habire bunun için çalıştırıyor… Fakat işte bakın, bu da sona erdi. Türk resmiyeti, eski resmî ideolojisini toptan ve tamamen değiştirdi demiyorum (ki bu demeç değiştirmekte olduğuna işaret), ama 2007’den 2014’e kadar olan yedi yılda, yalan tarih üretiminin esas mekanizmasına son verdiler, o mekanizmayı ortadan kaldırdılar diyorum.[Şimdiki TTK da zaman zaman saçmalıyor ama (a) Halaçoğlu döneminden farklı olarak sadece zaman zaman; (b) ben bunun artık arızî ve irticalen olduğu; emir ve talimatla değil kendi zihniyetleri icabı yaptıkları kanısındayım. – HB.]
Şirin Payzın: Dolayısıyla zemini değiştirdiler.
Halil Berktay: Evet, zemini değiştirdiler. Yalan tarih üretme mekanizmasını ortadan kaldırdılar. Yusuf Halaçoğlu ve ekibini TTK’dan tasfiye ettiler. Ondan sonra TTK’nın ne yapıp ne yapmadığı ayrı bir konu ama, bu sürekli ve sistematik dezenformasyon üretimine son verdiler. Dahası var. Ermeni meselesinin gündeme geldiği her olayda basına özel sinyaller verilirdi. Bizim hükümet-medya ilişkimiz hep bir garip olagelmiştir. Böyle bir sinyal verilir ve basın düğmesine basılmış gibi “sözde soykırım” ya da “Ermeni yalanları” klişelerini tekrarlayıp tırmandırmaya koyulurdu. Bu söylem de tedricen kalktı basından; farkında mısınız? Gerçi bunda bağımsız ve eleştirel tarihçilerin, aydınların, özgür sivil toplum girişimlerinin çok büyük rolü oldu. 2000’den itibaren gitgide ben ve giderek daha çok sayıda tarihçi, Türkiye içinde bu konuyu konuşmaya başladık. 2005 konferansı büyük olay oldu. Sonra 2007’de Hrant’ın öldürülmesi. Burada izin verin, şunu…
Şirin Payzın: 2005’i hatırlatalım. Kemal Kerinçsiz ve ekibinin Bilgi Üniversitesi’nde yapılan konferansın çıkışında Erdal İnönü dahil olmak üzere pek çok yazarı ve gazeteciyi yumurtalar atarak protesto ettikleri; büyük bir olay olan konferansı diyorsunuz.
Halil Berktay: İlk önce Şükrü Elekdağ ve Cemil Çiçek, ilk başta ilkbaharda Boğaziçi Üniversitesi’ne o kadar muazzam baskı yaptılar ki ertelenmek zorunda kaldı konferans. “Bizi arkadan hançerleyen içimizdeki düşmanlar” diye, psikolojik terör yaratmaya yönelik nutuklar attılar. Arkasından, sonbaharda gene Boğaziçi Üniversitesi’nde yapacakken, tamamen hukuka aykırı acayip bir mahkeme kararı, İstanbul Dördüncü İdare Mahkemesi’nden bir yasaklama kararı çıkarttılar ortaya. Fakat konferans sonuç olarak Bilgi’de yapıldı. Bütün bunları hatırlıyoruz. Ve şunu net olarak söyleyeyim; bu, olayın içinde olan herkesin bildiği bir şeydir ve zaten demeçlerinden de açıktır; o konferans terörize edilmek istendiği zaman, gerek Başbakan Erdoğan, gerek [o zaman başbakanlık özel danışmanı konumundaki -- HB.] sayın Davutoğlu ve gerekse şimdiki cumhurbaşkanı sayın Abdullah Gül buna karşı çıktılar ve bu konferansın özgürlük içinde yapılabilmesini savundular. Dolayısıyla benim için şu doğru değil: hiçbir kıpırtı yoktu, şimdi birden bire gökten zembille geliyor… Ama gene de Şirin Hanım, büyük bir sıçramadır.
Şirin Payzın: Kesinlikle, ben de size katılıyorum. Her şey öyle bir anda olmuyor; tarihi sıfırdan sorgulamaya başlamak kolay değil. Bu anlamda çok çok büyük bir adım olduğunu ben de düşünüyorum ve bu anlamda hükümeti de kutlamak gerekiyor; çok cesaretli bir adım. Şimdi, o kadar güzel anlatıyorsunuz ki, keşke uzun uzun bunu konuşabilsek; ama şunu sormak istiyorum, bundan sonrasını herkes merak ediyor. Tabii bizde o var. Biraz önce siz de dediniz: ben bunun bir rutine dönüşeceğini düşünüyorum. Ama bu başka ne türlü adımlarla desteklenmeli sizce? Böyle bir ortam var mı? Hükümet o cesareti de gösterebilir mi? Mesela zamanında merhum Türkeş sınıra bir anma anıtı dikilsin önerisini getirmişti; bu konuşulmuştu, Petrosyan ile görüşmesinde. Mesela bu tip adımlar gelebilir mi?
Halil Berktay: Gelebilir. Ben bunların neler olacağını bilemem ama mesela bugün yolda gelirken CNN Türk radyosunu dinledim. Sayın Samson Özararat konuştu, arkasından emekli büyükelçi sayın Volkan Vural konuştu; çok esaslı bir kişiliği vardır kendisinin, şahsen de tanırım. Volkan Vural ilk defa kendisinin bir zamanlar ortaya attığı, diaspora Ermenilerine, yani Osmanlı/Türkiye Ermenilerinin çocuğu veya torunu olan bütün Ermenilere Türk vatandaşlığının tanınması formülünden söz etti. Gönül alıcı bir şey ve onları tekrar bu topraklara dâvet edici bir şey. Yani anlamına bakarsanız, sonuç olarak onların bu topraklardan, buıradaki köklerinden zorla sökülüp atılmış olduklarının kabulü demek. “Sizi bu topraklardan söküp atmışlardı; biz size Türkiye vatandaşlığını geri veriyoruz.” Bunu yaparlarsa, bunun başlı başına çok önemli bir jest olacağı kanısındayım.
Başka neler olabilir bilemem. Ama şunun altını çizmek istiyorum bir tarihçi olarak, bir vatandaş olarak. Ermeni sorununun çözümü dediğimiz şey nedir, ne olabilir? Ben ilk defa 9 Ekim 2000’de Radikal gazetesinde Neşe Düzel’e geniş bir demeç vererek bu Ermeni soykırımı konusunda kamuoyunun önüne çıktığımda ve çeşitli saldırılara maruz kaldığımda, ama hep konuşmaya devam ettiğimde, çeşitli demeçlerimde şunu söyledim:Ben bir politikacı değilim, bir tarihçiyim. Ermeni sorununun “nihaî” çözümü ne olur, onu bilemem. Bu biraz da devletler-arası ilişkiler meselesidir, kuvvet dengeleri meselesidir, propaganda meselesidir, konjonktür meselesidir. Bir kere ben tarihsel gerçekleri konuşuyorum; tarihsel gerçekler herhangi bir politik pazarlığa tâbi değildir. Gerçeğin pazarlığı olmaz, bu bir. İkincisi, ülkelerin ruh sağlığı, demokrasisi, iç huzuru açısından en vazgeçilmez şey, her şeyin özgürce konuşulabildiği bir mutlak demokrasi ortamının olmasıdır. Bunları söylediğim zaman, 2000’lerin başlarında, Türkiye’de Ermeni soykırımı sorununun konuşulması, bırakın özgür olmayı, katı bir tabuya tâbiydi. Benim üniversitemden atılmam için ne kampanyalar başlatıldı, ne tehditler aldım; sadece ben değil, bir yığın başka insan. Ama o zaman şunu söylemiştim: Ben konuşmaya devam edeceğim. Ne kadar konuşmaya devam edeceğim; bu sorunun Türkiye içinde konuşulması, bu sorun etrafındaki muhavere, söyleşi, conversation normalize oluncaya kadar susmayacağım. Şunu da eklemiştim: Bir tarihçi ve düşünce özgürlüğüne düşkün bir vatandaş olarak benim için aslında Türkiye toplumunda bu konunun konuşulmasının normalize olması bir anlamda başlı başına çözümdür. Yani meselâ bu konu yerçekimi yasası kadar rahat konuşulursa, her şey arkasından gelir zaten.
[Bu programın ve söyleşinin üzerinden iki küsur hafta geçti. Bugün, yani 10 Mayıs Cumartesi günü, arkasının geleceğine dair güvenim ve inancım çok artmış bulunuyor. Sağda solda yazılıp çizilen bazı şeylere bakıyorum. Olayın çok dışında, çok kıyısında kalmışlık konumlarına sinirlenip sırf bu nedenle “Beni heyecanlandırmıyor” diye ahkâm kesen, “ben çok geliştim” sözleriyle sadece kendi süper-maksimalizmini ifşa edenler var. Yakın zamanların bütün kehanetleri en çok ve en komple yanlışlanmış köşe yazarıyken, şimdi bir de “Bundan sonra ne mi olacak, kocaman bir hiç” diye çok yukarıdan sallamayı sürdürenler var. Sanki bir termin, bir zaman limiti varmış ve tanıma/özür dileme başvuruları artık kapanmış gibi “Çok az ve çok geç” fetvası verenler var. “Olumlu ama” diye başlayıp beş paragrafta beş geri adım atarak “aslında hiç de eski söylemin dışına çıkmış değil” diye bitirenler var. “Hıh, sanki altını doldurabilecekler mi” diye burun kıvıranlar var. “Nerede öyle bir irade ve cesaret, ne gezer” havasındaki, hayatlarında benzer bir cesareti hiç göstermemişler var. Peş peşe üç yazı yazan ama hâlâ önündeki metni doğru dürüst okumadığı için, faraza mesaj değil konuşma sanan, ya da en kritik taziye cümlesini görmeyip “burada taziye yok ki” diyebilenler var.
[Hepsinin, kâh çözüme değil çatışmanın devamına tutkunluk, kâh Gezi sonrasında iyice tırmanan solculuk yarışları, kâh mahalle baskısı, kâh kör bir AKP ve RTE düşmanlığı (ve oradan dönemeyiş), kâh içselleştirilmiş bir kendi kendinden nefret (self-hate) hali yüzünden felâket yanıldıkları, yanıldıklarının tek tek ve adım adım ortaya çıkacağı, ama muhtemelen herhangi bir mahcubiyet duymayacakları ve şimdi söylediklerini her nasılsa zerrece hatırlamayacakları, “yanılmışız, peşin hükümlüymüşüz” demeyecekleri, diyemeyecekleri kanısındayım. -- HB.]
Şirin Payzın: Dolayısıyla aslında bu adım normalleşme yolunda da bir adım.
Halil Berktay: Sadece demecin kendisi değil, içeriği de çok çarpıcı, çok önemli; beş ayrı yerde, tekrar tekrar, döne döne, Türkiye içindeki tartışma tamamen özgür ve demokratik olmalıdır; bütün taraflar, her türlü farklı görüşe azami tolerans göstermelidirler; her şey söylenebilmeli, en karşıt fikirler dile getirilebilmelidir diyor; beş ayrı yerde vurguluyor. Bu bir özgürlük beratıdır.
Şirin Payzın: Son bir soru, kısa bir cevap rica edeceğim. Şimdi siz bir konuşmanızda diyorsunuz ki, Fransız, İngiliz, Amerikan parlamentolarının bu konuda bir karar alması hiç önemli değildir, mânâlı değildir, başkasının tarihine onlar karışamazlar. Anlamlı olan şey, Türkiye parlamentosunun bu kararı alabilmesidir, diyorsunuz bir konuşmanızda.
Halil Berktay: Budur işte. Türkiye hükümetlerinin ve parlamentolarının konuşmasıdır dedim.
Şirin Payzın: Dolayısıyla burada AKP’nin bu cesaretli girişimine sizce örneğin MHP destek vermeli midir?
Halil Berktay: Ne yaptıkları ortada. [Gülmüşüm; transkripsiyonda öyle diyor. – HB.]
Şirin Payzın: Devlet Bahçeli sert bir açıklama yaptı ama MHP tabanı sizce sahip çıkmalı mıdır; çıksa, her şey Türkiye için daha iyi olmaz mı?
Halil Berktay: Yani ne dememi istiyorsunuz? Tabii daha iyi olur sahip çıksalar ama bu biraz da eşyanın tabiatına aykırı. Toplum heterojen bir şey; toplumun içinde çok farklı görüşler var. Ben asla şöyle bir şey tasavvur etmiyorum: Ermeni soykırımı konusunda, ya da en azından Ermenilerin acılarının tanınması konusunda, Türkiye toplumunun yüzde yüzü aynı görüşe gelecek — yok böyle bir şey ve hiçbir zaman olmayacak. Dünyanın da başka hiçbir yerinde mevcut değil. Almanya için de ve Nazilerin insanlığa karşı işlediği suçlar konusunda yüzde yüz bir görüş birliği var mı? Orada ve o konuda bile yok. Dolayısıyla, bu kadar heterojen ve karmaşık olan “toplum” dediğimiz varlıkta, hiçbir zaman mutlak bir ulusal konsensus sağlanmayacak; bu ihanettir, hainliktir, atalarımızın ruhuna aykırıdır diyenler daima olacak. Gönül ister ki olmasın, ama realite bu. Türkiye’nin faşist, faşizan bir sağı da var. Böyle.
Şirin Payzın: Çok çok teşekkürler; bu arada sizin bu konuda ayrıntılı bir yazınız bugün internet sitesinde yer aldı, Serbestiyet’te.
Halil Berktay: Serbestiyet’te, evet. Başlığını söyleyeyim: Büyük bir adım, tarihî bir dönüm noktası. Bu başlıkla yazdım ve aynen de öyle olduğunu düşünüyorum.
Şirin Payzın: Halil Berktay’ın bu konudaki daha geniş görüşlerini serbestiyet.com’da okuyabilirsiniz ayrıca. Belki de bu konu üzerinde en fazla çalışmış, biraz önce kendisinin de bahsettiği gibi bedeller de ödemiş, çok sert eleştirilmiş, susturulmaya çalışılmış bir tarih adamının…
Halil Berktay: Mutluyum Şirin Hanım, mutluyum. Kusura bakmayın, yani ben o kadar fazla bedel ödemedim; Hrant bunun için öldü, bana olan saldırılar hiçbir şey. Ama burada hakikaten, yirmi yıla yakın, on beş yıllık bir mücadele ile kazanılmış büyük bir demokratik açılım var. Mutluyum, kendimi haklı çıkmış sayıyorum.
Şirin Payzın: Çok çok teşekkürler. Hrant’ı da anmış olalım bugün itibariyle. Devletin ona çok büyük bir borcu var. Ama en azından başbakanın bu açıklamasıyla bir nebze olsun zannediyorum…
Halil Berktay: Şunu söylememe izin verin. Hıristiyanlıkta, ben Hıristiyan değilim ama, Hazreti İsa’nın insanların günahlarının kefaretini ödemek için hayatını verdiği inancı vardır. Hrant da bunun için öldü. Hrant İsa’sıdır bu davanın.
Şirin Payzın: Keşke bugünü, dün yapılan açıklamayı duyabilseydi. Sayın Halil Berktay, çok çok teşekkür ediyoruz, iyi ki geldiniz, duygularınızı ve fikirlerinizi bizimle bir kez daha paylaştınız. Umarız daha özgür platformlarda daha da özgür bir şekilde tartışabiliriz.
Yazarlar
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024