Halil BERKTAY
[11-12 Kasım 2017] Bir 10 Kasım daha geçti. Herkes hizaya girdi. “Atatürk’ü saygı, sevgi ve özlemle anıyoruz” beyan ve manşetleri her yeri kapladı. Bayramlardaki “...bütün yurtta ve yurtdışı temsilciliklerimizde coşkuyla kutlandı” formülü gibi, bu da resmî bir klişe. Yavan ve yorgun bir kalıp. Düşünmeden, otomatik bir refleks halinde tekrarlanıp duruyor.
Saygı, sevgi, özlem. Bir tarihçi olarak, neresindeyim bu olayın? Saygı duyuyorum, kuşkusuz. Mücadeleciliğine, önderlik yeteneklerine, siyasî realizmi ve pragmatizmine; zamanının uluslararası güç ilişkilerini iyi ölçüp biçmesine; (Enver gibi Orta Asya’da olmadık Turancı hayaller peşinde koşacağına) fizibilitesi olan biricik mütevazi savunma projesinin başına geçip, imparatorluğun enkazından, yokolma noktasına gelmiş bir istiklâli kendi bünyesinde yeniden tanımlayarak pekiştiren bir cumhuriyet çıkarmasına; özetle, eylemine saygı duyuyorum.
Tarihteki önemli politikacı ve devlet adamlarından, büyük liderlerden biri olduğu kanısındayım. Ama bu cümle, sadece dünya tarihindeki yerini tanımakla kalmıyor; aynı zamanda biricikleştirmediğimi; nevii şahsına münhasır (sui generis) görmeyi reddettiğimi de yansıtıyor. Dahası, her şeyini ve her yaptığını beğenme ve onaylamamın söz konusu olmadığını da imâ ediyor. Şu “büyük lider” lâfı dahi sırf bir övgü, yüzde yüz bir aklama değil benim için. Çünkü bir kere, liderlik için ne kadar iddialı, benmerkezci, mütehakkim, sırf “gaye”ye odaklanmış ve icabında bütün insanî özelliklerinden arınıp başka herkesi çiğneyip geçmeye hazır bir kişilik gerektiğini az buçuk biliyorum artık (ve bu tablodan, âşikâr ki pek de hoşlanmıyorum). Ona bakarsanız, İskender, Sezar ve Augustus da Hegel’in “tarihsel birey”lerinden benim için (world-historic individuals). Keza II. Mehmed (Fatih). Keza Robespierre ve Saint-Just. Napolyon, Bismarck ve Churchill. Keza Marx, Lenin ve Mao. Hepsini önemsiyor, hepsine derece derece saygı duyuyor -- ve aynı zamanda, eserlerine, maddî-manevî miraslarına, onların büyüklüğü uğrun ödenmiş ve ödenecek insanî bedellere hayli eleştirel bakıyorum.
Dolayısıyla sevgi veya sevmek bile hayli şüpheli hale geliyor benim için. Bir kere, etrafında inşa edilen (ve Tek Parti’sinin de, Tek Adam’lığının zorunlu uzantısı olan) kişi kültü giriyor, bireysel gerçekliği ile arama. Oysa kişisel trajedisini, yalnızlığını, karakterinin “kendi kendinden nefret” (self-hatred) boyutunu ( içinden çıktığı toplumun “geri”liği ve “ilkel”liğine duyduğu tepkiyi), ama yönetmek uğruna durumu ve kendi kendisini de idare etmek (ele vermemek) zorunda kalması ve bunun müthiş bir irade sarfıyla üstesinden gelmesini; örneğin aslen modernist ve ancak ikincil olarak Türkçü-milliyetçi olduğu halde, organik bir ilişkisi pek olmayan Türk milliyetçiliğine (aynen dine olduğu gibi) hesaplı bir reelpolitik’çilikle yaklaşabilmesini; adı üstünde, bir Millî Mücadele’nin ve ardından ulus-devlet kurma sürecinin üzerinde oturuyor olmasının gerektirdiği kadar milliyetçi olabilmesi ve fakat o milliyetçiliğe mevcut (Osmanlıcı, hattâ İttihatçı) ana mecrasının dışında (muhayyel Orta Asyacı) kılıklar giydirmeye kalkabilmesini; belki içinden yükselen başka bazı sesleri de zorla zaptedip (bilinçaltına değilse de) hayli aşağılara itebilmesini; en son Vahap Coşkun’un tekrar hatırlattığı gibi (bkz Serbestiyet, 11 Kasım), hem 1930 yerel seçimleri için “Partimiz kazanmıyor; idare, polis ve jandarma partisi kazanıyor. Memleket rejiminin selameti bu yoldaki politika kazançlarında olmaz” diyebilmesini ve hem de Serbest Fırka’nın ezilmesine soğukkanlılıkla, bile bile onay verebilmesini… anlayabilirdim, anlayabilirim sanıyorum. Bazen, başbaşa otursak konuşabilir, tartışabilirmişiz gibi bir yanılsamaya dahi kapılıyorum bu yüzden. Ama açılır gibi olan bu küçücük pencere, (en yakın arkadaşları dahil) eleştiren veya muhalefet edenlere sonunda neler yaptığını hatırladığımda kapanıyor derhal (iktidar hırsının ruhunu kötürüm ettiği böylelerini yakından tanımak gibi bir bahtsızlığım oldu, çok daha küçük ölçekte). Belki (bazı yönleriyle) gerçekten sevgi isteyebilecek özel kişiliği gidiyor; sadece itaat ve sadakat isteyen kamusal kişiliği geliyor. Her yerdeki resimleri geliyor, heykelleri geliyor, törenselliği geliyor, “Ulu Önderin sözleri” geliyor. Auden, Yeats’in ölümü üzerine yazdığı şiirde “hayranlarına dönüştü” (he became his admirers) demişti, bir de “ölenin sözcükleri / yaşayanların bağırsaklarında değişime uğrar” (The words of a dead man / Are modified in the guts of the living). Bir vakitler yaşamış gerçek bir insan olarak Mustafa Kemal’in (1881-1934) veya sonraki adıyla Atatürk’ün (1934-38) de başına aynı şey geliyor. Kendisi gidiyor; Atatürkçüler kalıyor. Hem de, Can Dündar’ın (sonraki yıllarda giderek irtifa kaybedip FETÖ darbeciliğinin bir enstrümanına dönüşmesinden önce) 2008’de çektiği Mustafa filmine dahi, tam da sathın altındaki bu özel kişilik biraz olsun sezdirildiği için tahammül edemeyen fetişist, putperest Atatürkçüler kalıyor.
Sonunda, özlem tümüyle imkânsız hale geliyor. Evet, Kemalist Devrim ilerletti Türkiye’yi. Bazı kapıları açtı -- ama başka bazı kapıları kapattı aynı zamanda. İlerlemeyi moderniteye, “muasır medeniyet seviyesi”ne yetişmeye indirgedi. Başka bir deyişle, modernizasyon kapısını açtı, demokrasi kapısını kapattı. Nesini özleyecek mişim? Tek Parti rejimini mi? Takrir-i Sükûn kanununu mu? İstiklâl Mahkemelerini mi? Vicdan özgürlüğü diye bir şey bırakmayan, Müslümanları kamusal alanın dışına iten otoriter laikliği mi? Türk Tarih Tezini mi? Güneş-Dil Teorisini mi? Öztürkçeciliği mi? Dersim “Kürt tedibi”ni mi? Jandarma ve tahsildar zulmünü mü? Derece derece “halaskâr Gazi”leşmesi, “Büyük Kurtarıcı”laşması, “Ulu Önder”leşmesini mi?
Başkaları özlüyorsa, bunları özlüyor korkarım. Bende ise hayır, böyle makro bir Stockholm Sendromu yok maalesef; kesinlikle özlemiyorum, kendisini de, dönemini de. Kemalizme de, neo-Kemalizme de, Kemalistleşmeye de, başka her türlü tek adamcılığa da karşıyım. Bütün kişi kültlerine karşı olduğum gibi.
Bu bağlamda, son bir not. Atatürk’le ve Atatürkçülükle uzlaşmak, deniyor. Daha çok erken. Türkiye henüz Atatürk’le ve dönemiyle ciddi bir hesaplaşma yaşamadı. Güncel siyasette uçuşşan (ve değişen) lâflardan bahsetmiyorum; sakin, ağırbaşlı bir tarihçilikten bahsediyorum. Hukuk ve politika tarihe ve genel olarak bilim alanına müdahaleyi sürdürürken, 5186 sayılı Atatürk’ü Koruma Kanunu varken, zordur ama imkânsız değildir, böyle bir tartışma ve hesaplaşma. Tersine, belki en fazla bu yüzden zorunludur. Bu yapılmadıkça ve zihinsel planda gerçek bir mıntıka temizliği gerçekleşmedikçe, yeni ve eleştirel bir toplumsal konsensüs oluşmadıkça, “Atatürk’le uzlaşma” veya “Atatürk’te uzlaşma” ancak yeni ve periferiden gelip umut vâdeden siyasî akımların da sonunda gidip eski resmî ideolojiye iltihak etmesi anlamına gelir.
En kötüsü şu ki, böyle bir ideolojik teslimiyet (Kemalist ve ulusalcılarla ittifak yoluyla) yeni yeni darbe girişimleri tehlikesini azaltmaz; aksine, darbeciliğin de, bütün diğer “haklı şiddet” veya “devrimci şiddet” inanışlarının da yeniden canlanmasına çanak tutar. Bu konuyu orasından burasından kuşatan bir dizi bildiri verdim (veya konuşma yaptım) son yıllarda. Hatırlayabildiklerim, (1) Atina 2014: Falling in (and out of) Love with Revolution(Devrime Âşık Olmak ve Devrimden Soğumak). (2) 7 Aralık 2016: Muhafazakâr Düşüncedergisinin Ankara sempozyumuna sunuş. (3) 11 Aralık 2016: TBMM Darbe Araştırma Komisyonu’nun İstanbul’daki “Müzakere” toplantısına sunuş. (4) 29 Mart 2017: TÜBA Akademi Konferansları dizisinde, “Devrim ve Darbe Üzerine Aykırı Düşünceler.” (5) 3 Kasım 2017: İ.Ü. Hukuk Fakültesi’nin Yedinci Uluslararası Suç ve Ceza Filmleri Festivali’ne eşlik eden Akademik Program’da sunulan tebliğ, “Darbelerin ve Terörün İdeolojik Kutsanma Mekanizmaları.” (6) 7 Kasım 2017: Türk Tarih Kurumu’nun Tarih Müdredatı Çalıştayı’na sunulan tebliğ, “Devrimi ve Devrimciliği Kutsmamak.”
Belki bunları da yayınlarım peyder pey. Umarım. Fakat şimdilik diyeceğim, Mustafa Kemal/Atatürk ve Kemalist Devrim tartışması, sırf tikelci, Türkiye özelinde bir tartışma olamaz. Tarihte devrimlere, getirdikleri ve götürdüklerine, özellikle Marksist devrim teorisinin ve aynı zamanda “teorik devrim”lerin sorunlarına ilişkin, çok daha kapsamlı ve bu konudaki dünya tarihçiliğinin “farkında” bir tartışmayla elele yürümek zorunda.
Yazarlar
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları













































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024