Kurtuluş TAYİZ
Paris’teki suikast haberine hem Türk hem Kürt kamuoyunun ilk tepkisi “İmralı sürecinin baltalanmak istendiği” şeklinde oldu. Başbakan Erdoğan iki ihtimalden bahsetti; ya örgüt içi infazya da provokasyon girişimi. PKK’nın Avrupa sorumlusu Zübeyir Aydar, suikastı “Öcalan’ın başlattığı görüşmeleri baltalamaya dönük bir saldırı” olarak niteledi. Aydar’a göre suikast“derin güçlerin” işi. Kandil’den gelen açıklama da önemli; KCK, Sakine Cansız ve arkadaşlarının öldürülmesinden “Türk Gladyosu”nu sorumlu tutarak, amacın “Kürt sorununun demokratik çözümünü engellemek” olduğunu açıkladı.
Başbakan’dan tutalım da PKK’nın yöneticilerine, internet ve televizyon karşısında gelişmeleri izleyen bütün toplumun Paris’teki suikast ile İmralı’da başlatılan müzakereler arasında doğrudan bir bağ kurması önemli. Sanırım herkeste aynı endişe ve telaş var; barış görüşmeleri başladığında mutlaka, bu süreci sabote eden enteresan bir saldırı, suikast veya toplumsal bir olay meydana geliyor. Geçmişin acı tecrübeleri hâliyle böyle bir hassasiyet yaratmış. Gerçekte İmralı’yla bağlantılı bir suikast olabilir bu, yeni İmralı sürecini sabote etmeye yönelik ilk provokasyon da olabilir. Ama henüz böyle söylemek için erken.
Sakine Cansız’ın örgüt içi bir infaza kurban gitmiş olabileceğine dair görüş ve açıklamalar da dün gün boyunca büyük tartışmalara yol açtı. Sakine Cansız ve arkadaşlarını PKK öldürmüş olabilir mi?
Örgüt içi infazlar konusunda PKK’nın sabıkası hayli kabarık. Ama şu âna kadar örgüt tarihinde böyle bir suikast gerçekleştirilmiş de değil. Şöyle ki; daha önce iç infaza kurban giden üst düzey örgüt yöneticilerinin çoğu örgütten ya ayrılmıştı ya da örgüt tarafından tutuklanmıştı. Avrupa’da örgütün daha önce hedefi olan isimlerin çoğu örgütten ayrılmış kişilerden oluşuyordu. Örgüt bugüne kadar üst düzey bir yöneticisini ya da çok popüler bir çalışanını öldürüp, aynı saat içerisinde de onun için kendi kurumlarını ayaklandırmadı.
PKK suikastına hedef olan örgüt içindeki isimlerin çoğu önce dışlanmış, sonra da örgütün gazabına uğramıştır.
Örgüt içinde gizli-saklı onlarca önemli isim infaz edilmiştir. Ancak o isimler Avrupa’nın göbeğinde değil, genellikle dağda ya da görece gözlerden uzak şehirlerde vurulmuştur.
Sakine Cansız gibi örgütün tabanı tarafından bilinen, tanınan ve çok sevilen bir kadının, Avrupa’nın göbeğinde öldürülmesi, örgüt açısından göze alınması çok zor bir suikast gibi geliyor bana.
Peki, bu PKK için bir “ilk” olamaz mı?
Sakine Cansız’ın örgütün hedefi olması için “tehlike” arz etmesi gerekiyor. Böyle bir durum var mı?
Edindiğim bilgilere göre yok. Sakine Cansız örgüt için her zaman “aykırı” bir isim olmuş. Öcalan’a başkaldırabilecek kadar cesur, örgütün şimdiki liderlerini ciddiye almayacak kadar kendinden emin biri. İmralı’da başlayan müzakerelere, Öcalan’a karşı çıkabilecek bir potansiyel taşıyor. Ayrı bir örgütlenmeye, oluşuma, parti kurmaya gidebilecek kadar birikimli biri.
Farz edelim ki İmralı’da başlayan müzakerelerde Öcalan-devlet anlaştı, Kandil Öcalan’a boyun eğdi, Sakine Cansız ise bu duruma isyan ederek ayrı bir örgüt kurma girişimi başlattı. Böyle olsa bile Kandil’in bu kişiyi etkisizleştirmesi için katletmesi, ortadan kaldırması gerekmiyor. Zira Sakine Cansız kendisiyle birlikte örgütten yüzlerce kişiyi götürse bile bu, örgüt için önemli bir “güç kaybı” yaratmaz;PKK, iç iktidarı “nicelikle” sağlamıyor, “nitelikle” sağlıyor. PKK yöneticileri örgüte en fazla Öcalan’ı sahiplendikleri zamanlarda hâkim olabilmişlerdir; Öcalan’dan uzaklaştıkları zamanlarda ise örgüt içi iktidarları sarsılmıştır.
Tersinden akıl yürüterek; Kandil’in Öcalan’a karşı çıktığını varsayıp Sakine Cansız’ın da İmralı’yı desteklediğini düşünelim. Bu nedenle Kandil’e ters düşmüş olsun; bu durumda bile Kandil zaten örgüte hâkim olduğundan, Sakine ve iki arkadaşını böyle aciliyetle, Paris’in göbeğinde ortadan kaldırmaya gerek duymaz.
Sakine Cansız’ı “etkisizleştirmek” için böyle bir suikasta kanımca ihtiyaçları yok. “Önderimize karşı çıkıyor” diye propaganda yapmaları sanırım o kişiyi “tehlike” olmaktan çabucak çıkarmaya yetebilecek bir yöntem.
Sakine Cansız ve arkadaşlarının PKK tarafından öldürülmelerini açıklayacak yeterlilikte bir neden şimdilik görünmüyor. Sakine Cansız’ın örgüt içinde iktidar olma iddiası da bugüne kadar olmamış.
Bu olayın aydınlanması için Paris’teki soruşturmanın sonuçlarını beklemek gerekiyor. Ancak bu acı suikast, Abdullah Öcalan’ın İmralı’da geçen hafta görüştüğü Ahmet Türk’e söylediği şu sözün ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi: “Barış için kaybedecek tek bir saniyemiz bile yok!”
[email protected]
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.05.2019
10.05.2019
1.05.2019
22.04.2019
19.04.2019
17.04.2019
15.04.2019
12.04.2019
11.04.2019
8.02.2019