Lale KEMAL

Başkomutan’dan bir ilk
11.04.2012
2914

Önce Başbakan Erdoğan ardından Cumhurbaşkanı Gül, kısa aralıklarla Harp Akademisi’nde subaylara hitaben konuşma yaptılar. Erdoğan’ın, 800’e yakın subaya hitaben yaptığı konuşmasının basına kapalı olmasını anlamış değilim ama birkaç gün sonra yarı resmî Anadolu Ajansı’na sızdırılan bölümlerden anlıyoruz ki, yürütmenin başı, genç subaylara darbelerin çok fena bir şey olduğunu da anlatmış.

Pek çok biz Türkler gibi yabancılar da, emekli ve muvazzaf mensuplarından yaklaşık 250 kadarının, darbe planlama suçlarından tutuklu yargılandığı TSK’daki ruh halinin nasıl olduğunu merak ediyorlar. Acaba TSK’nın geleceğini şekillendirmede rol oynayacak genç subaylar, kimi üniformasız Türkler gibi, uzun yıllar dokunulmaz statüde olan askerlerin, suç işledikleri iddiasıyla yargı önünde hesap veriyor olmalarını bir türlü içlerine sindiremiyorlar mı?, siyasi iradenin güçlendiğini gören subaylar artık bağlılıklarını olması gerektiği gibi seçilmişlerden yana mı gösterecekler?, ya da bir kısmı, militan seküler, kendine demokrat üniformasız Türkler gibi mi düşünüyor ve artık TSK’ya Gülen Cemaati’nin mi sızdığını düşünüyor?. Bu sorulara, ideolojik anlamda durduğunuz yere göre yanıt verebilirsiniz. Zirakimsenin elinde, komutan düzeyinde pek çok generalin de bulunduğu askerlerin, anayasal düzeni yıkmak anlamına gelen darbe teşebbüsünde bulunmakla suçlandıkları için yargılanıyor olmalarına ve seçilmişlerin artan biçimde muktedir konuma geçmiş olmalarına karşı TSK mensuplarının nasıl bir tepki verdiklerini ölçebileceği bir veri yok.

Bazılarımız, ayakları yere basan, rasyonel bir bakış açısıyla mevcut TSK ruh halini şöyle özetleyebilir:

“Genç yaşta orduya katılan bireyler, sivillerden üstün oldukları, Atatürk’ün laik Cumhuriyet’ini koruma ve kollama sorumluluğunun omuzlarına yüklendiğini dolayısıyla bu ilkelerin çiğnendiğini gördükleri, ya da görmeseler bile durumdan vazife çıkartıp gerektiğinde darbe yapmanın da meşru olduğunun sürekli anlatıldığı bir eğitim müfredatı ile yetiştiklerine göre, kimi mensuplarının yargı önünde hesap veriyor olmalarının şokunu yaşıyor olabilirler. Ama bazı subayların bu şoku atlattıklarını ve hukukun üstünlüğü ilkesinin tezahür ettiği şeklinde gerçeklerle yüzleşme moduna geçtiklerini söyleyebiliriz.”

TSK’da, “Orduda disiplin geçerlidir,” ilkesinin arkasına sığınılarak yalnızca zorunlu askerliğini yapanların ağır insan hakları ihlallerine maruz kaldığı zannedilmesin. Pek çok muvazzaf subay ve hatta bana gelen mesajlardan da anladığım kadarıyla pek çok askerî yargı mensubu da, ast-üst ilişkisinin, alt rütbedekini ezme şeklinde tezahür eden pek çok uygulamadan nasiplerini alıyorlar. Bu muvazzaf subay kesimi, bazı mensuplarının yargı önünde hesap veriyor olmalarını olumlu buluyor.


Ancak nihayetinde, aslolan, bir ülke ordusunun demokratik yollarla seçilmiş siyasi iradeye bağlı olmasıdır. Bu durumu tesis etmişse eğer o ülkenin seçilmişleri, subaylar da bağlılıklarını kimden yana kullanacaklarını bilerek yetişirler
. Dolayısıyla, TSK’nın siyasi iradeden emir alır konuma çekilmesi için Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması, orduya darbe yetkisi veren İç Hizmet Kanunu 35’nci maddesinin kaldırılması, TSK eğitim müfredatının sil baştan yazılması gibi parlamentodan geçmesi gereken pek çok yasal mevzuat bulunuyor. Darbe anayasasının yeni baştan yazılması ise sivil yönetime tam olarak geçişin ön koşulu.


Yasal ve anayasal düzenlemeler yeterince yapılmadığı için Türkiye’de sivil-asker ilişkilerinin halen sorunlu olduğu bir arkaplanda, barış döneminde Başkomutan sıfatını taşıyan Cumhurbaşkanı Gül’ün, subaylara hitaben yaptığı konuşmanın, önemli olmakla birlikte askerî vesayetin gölgesinde gerçekleştiğini de hatırlatmakta yarar var.


Seçilmiş en üst düzey yetkili ve Başkomutan sıfatıyla ilk kez bir cumhurbaşkanının, TSK’ya, “Artık yeter, küçülün, yanı başımız alev alev, tüm dünya savunma konseptini değiştirdi siz bir şey yapmıyorsunuz,” mealinde çağrıda bulunduğuna ve yine ilk kez bir sivil makamın, orduya savunma konseptinin ne olması gerektiğini anlattığına tanık oluyoruz.

Gül, subaylara şöyle hitap ediyordu:

“Tüm dünyada silahlı kuvvetlerin eldeki ekonomik imkânlara ve tehdit durumuna göre en etkin ve optimal yapıya kavuşturulması yönünde ciddi reformlar yapılmış, bu itibarla ülkemizin de, uzun yıllardır gerçekleştiremediği kapsamlı savunma reformunu hayata geçirmesi gerekmektedir. Genelkurmay Başkanlığımızın da esasen bu yönde çalışmalar yürütmesinden büyük memnuniyet duyuyorum.”

Gül, tüm dünya silahlı kuvvetlerinde ciddi reformlar yapılmışken Türkiye’nin, “uzun yıllar,” diyerek vurgu yaptığı gerçekleştirilmeyen kapsamlı savunma reformunu hayata geçirmesi gerektiğini belirterek, NATO üyesi bu ülke ordusunun hantal yapısıyla 21. yüzyıl tehditlerine cevap veremediğini resmen açıklamış oluyor. Gül’ün, TSK’nın savunma reformu için çalışma yaptığını belirtmiş olması ise bir hayli sorunlu.


Sayın Gül, TSK’nın, kapsamlı savunma reformunu hayata geçirmek için çalışma yaptığına geçmiş deneyimlerimden hareketle inanmıyorum. Zaten dünyanın her yerinde, silahlı kuvvetlerin yeniden yapılandırılmasında asıl söz sahibi asker değil siyasilerdir. Bunun yolu da demokratik reformların hayata geçirilmesi ve yeni anayasa yazımından geçer.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar