Markar ESAYAN
Geçen pazar çoğu insanın şimdiki zamanda hayatın geçmişten daha iyi olduğunu varsaydıklarından bahsetmiştim. Hatta bu soruya zaten mutlak doğru olan bir cevabı veriyormuş gibi emin davranırız. Tabii ki, işler geçmişten daha fena, çoğu şey geçmişe nazaran daha kötüye gidiyordur. Mesela eskiden musluktan akan suyu içebilirdik, ama artık parayla satın alıyoruz. Bir zamanlar Galata Köprüsü üzerinden bile arabalar tek tük geçerdi. Şimdi ise, evden işe gitmek için her gün 3-4 saatimizi trafiğe kurban ediyoruz. Gençler çok asileşti. Yaşlılara saygı kalmadı. Domatesler tatsızlaştı. Bayramlar tatil günleri oldu, gelip gitmeler azaldı.
Oysa hayatın geçmişten daha kötü olduğuna dair böyle bir genelleme yapacak verimiz yok. Her bireyin bu soruya verecek farklı bir cevabı olabilir. Hatta aynı şartlara sahip bir ailenin fertlerinde bile hayata dair birbirinden çok farklı tutumlar gelişebilir. Suriye halkı için şüphesiz hayat üç sene öncesinden dramatik şekilde daha kötüdür. Ama Halepli bir Suriyeli, Laguna Beach'de oturan bir Amerikalı'dan daha mutlu olabilir. 1. ve 2. Dünya Savaşı gibi dönemlerde hayatın geçmişe nazaran daha kötü olduğunu söylemek için nedenlerimizi çoktur. Ne iyi ki hayat, böyle küresel felaketleri genellikle yüz yılda bir bize dayatır. O kırılma anlarına denk gelen nesil harcanır. Arkasından gelen nesilde hayat gittikçe normale döner. Ama kimse, bu nesiller arasında bir mutluluk mukayesesi yapamaz. Çünkü insanlar her şartta mutlu veya mutsuz olabilirler.
Kişisel hayatlarımızda da ağır dönemleri, felaketleri kısıtlı yaşarız. Hayatımız genellikle sıradan geçer.
Yine de eskinin daha iyi olduğuna adeta 'iman' ederiz. Haliyle, yarın daha da kötü olacaktır. Böyle bir temel varsayımdan sonra, karamsarlığa düşmemek için neden kalmamıştır. Hayat bize neşeli, ümitvar anlar bahşeder, ama onların geçici veya sahte olduğunu, daha büyük bir felaketi gizlemenin yolu olduğunu düşünürüz.
Bu aslında ciddi bir ruhsal rahatsızlıktır. Peki herkesin iyi hissetmeyi, mutlu olmayı tercih edeceğini varsayarsak (Bu da bir varsayımdır sadece) insan neden böyle hisseder ve hayatını buna göre yaşar?
Ben, bizi de içine alan Doğu'ya dair özel bir karamsarlığa sahip olduğumuzu düşünüyorum. Bu sadece benim kişisel gözlemlerime dayanıyor, dolayısıyla pekâlâ yanılıyor olabilirim. Belki de hayatım boyunca gözlemlediklerim, şans eseri benzer tipolojilere denk gelmiş, bu da bir genelleme hatasına yol açmıştır. Çok önemli de değil. En nihayetinde, bir grup insan üzerine konuşuyor olacağım ve bu bence her şekilde ilginç.
Doğu'da insanlar, hem devlet, hem gelenek hem de toplum tarafından çok ağır baskı altında yaşadıkları için, çok yüksek bir iç konsantrasyona sahiptir. İşin sırrı galiba bu içe dönüklük ve baskı altında fıtık olan ruh durumunda. Sürekli gözleniyor hissi içindedir insanlar ve hayat çok zordur. Gündelik hayatta sürekli engellerle karşılaşır, gerçek kimliğini belli etmek ölümcül olabilir. Dolayısıyla, takıyye yapmak veya üst üste maskeler geçirmek elzem hale gelir. Bu ciddi bir mühendislik meselesidir. 'Kimlere karşı hangi oyun, nasıl oynanacak, hangi replikler hangi kişilere söylenecek, kime taviz verilecek, kime rest çekilecek, bunlar hangi zamanlamayla yapılacak, evin içine dönüldüğünde maskeler nereye bırakılacak' gibi hayati soruların cevabı yüksek bir iç konsantrasyon talep eder.
Bunun yanında, Doğu'da insanlar –çok şükür ki ülkemizde bu durum iyileşiyor– genellikle özgüvenlerine yönelik bir savaşın içine doğarlar. Hayatın zorluğu, dikey sosyal hareketlilik şartlarını vahşileştirir, yani sınıf atlamayı. Rekabet yüksektir ve buna totaliter devlet şartları eşlik etmektedir; adalet düzeni insana karşı çalışır. Ebeveynler, hem daha ağır bir deformasyondan geçtikleri, hem de çocuklarını 'dayanıklı' yetiştirmek için, onlara özgüvenin ana maddesi olan sevgiyi sunmakta cimri davranırlar. Çocuklarını uyuduktan sonra seven, öpen ebeveynleri bizim nesil iyi hatırlar.
Toplumsal dayanışma, cemaatçilik yüksek düzeydedir. Çoğunluk seküler veya dini bir cemaatin koruması altına girer. Ama bu yüksek dayanışma şartları, bireyin bireyliğini feda etmesini, biat ve itaati beraberinde getirir.
Özgüven ve özdeğer sürekli olarak zarar görür. Biz de, bizden esirgenen sevgi, övgü ve desteği en sevdiklerimizden bile –çoğunlukla farkında bile olmadan– esirgeriz. Ortada bir miktar kısıtlı sevgi vardır ve onu harcamak bizim istihkakımızdan gidecektir. Yüksek iç konsantrasyon, örselenmiş özdeğer ve zor hayat şartları narsistik bir kişilik ortaya çıkardığı gibi, yüksek takıyyeye maruz kalmak, birçok maske edinmek, şizofrenik bir bünye yaratır. Bir noktadan sonra, neyin oyun, neyin gerçek olduğu birbirine karışır. Kurgu kişilikler arasında kendimizi kaybederiz.
Bu, düşmanlardan ve tehlikelerden müteşekkil bir hayat demektir. Yani cehennem... Böyle bir hayatta kötümser olmak aslında kişinin kendisini korumasının bir yoludur. Her şey kötü ise ve daha da kötüye gidecekse, bu avantajlı bir profesyonellik yaratır ve işlerin iyiye gittiği bir dünya, bizim için çıplak kalacağımız, uzmanlığımızdan olacağımız daha tekinsiz bir yer haline gelecektir.
Biz de ikisinin ortasında bir dünya kurar, gerçek dünyayı üzerimize kilitleriz.
Cehennete…
Yazarlar
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019