Markar ESAYAN
Aşağılıklara duyulan nefret bile
Kaşları çatıklaştırır,
Haksızlık karşısındaki öfke bile,
Sesi cırtlaklaştırır,
Heyhat biz ki,
Temellerini atmak istemiştik sevecenliğin
Olamadık sevecen kendimiz.
Acı bir ikilemi ne kadar hoş ve sarih bir şekilde anlatmış Bertolt Brecht değil mi?
Dünyadan nefreti kazımaya adanmış olanların bile bu işi kotarabilmek için nefrete ihtiyaç duymaları bir paradoks mudur?
Bunlar öyle sorular ki, yırtığı biraz daha açma temayülü gösteriyor. Dünyadan şer kazınabilir mi, nefret yok edilebilir mi? Bu sorulara net bir cevap verilebilir mi? Verilemezse, cevap vermemek daha mı doğrudur, yoksa soruları mı engellemeli?
Evet genelde yapılan budur; soruları engellemek. Ya hiç sormamak, ya da içeriği boşaltarak sorunun yırtığı açmasını engellemek için baştan bir pens koymak.
O yüzden devam edelim.
Peki, eğer şer/nefret dünyadan kazınamayacaksa, kötücül oldukları pekâlâ kanıtlanmış kesimlere, rejimlere, örgütlere vd. karşı mücadele için ayağımızı nereye basacağız? Nefreti mahkûm etmek için nefrete muhtaç olacaksak, bu bir çelişki değil midir?
Ne çok çelişki var!
Belki de çelişkileri illaki uzlaştırmak gerekmiyordur. Belki de fenalığın babası çelişkileri yok etmeye dönük kibirdir.
Açalım mı biraz?
Mesela, nefretin bize sordurttuğu bu soruların ima ettiği çelişkilerin baskısından azade olmak için, kibirli (A)kıl şöyle iki çıkarımda bulunabilir.
Nefret doğaldır, o halde insan nefretsiz yaşayamaz.
Nefret, bir komplikasyondur, tedavi edilmelidir, kazınmalıdır.
Bu iki önerme de donuk bir dünya yaratma amaçlı, sahte bir bilinç önermektedir ve sunidir. (Ama çelişkiyi beslediği için gereklidir de, çünkü bize bu yazıdaki soruları sordurtmayı sağlar.)
İki önermenin de varacağı yer, daha fazla nefretin bu dünyayı ele geçirmesidir. Nefretin bir insan özelliği olduğunu kabul etmekle, nefretin kaçınılmaz bir tercih olduğunu söylemek aynı şey değildir, hatta taban tabana zıt şeyler olabilir.
Öte yandan, şeylerin doğru isimle çağrılmaması, aşkın ya da değerinden az anlamlara hapsedilmesi de, o şeylerin olumsuz tarafına hizmet edecektir. Çünkü evrende çürüme kanunu vardır ve şeyler kendi hallerine bırakıldığında bozunurlar. Hayata dönüp arkanızı gidemezsiniz, çünkü hepimizi kovalayan bir hakikat/ölüm vardır.
Nefretin bir olgu olması, ona teslim olacağımız anlamına gelmez. Bu manada ele alındığında, tüm ahlaki önermeler de gayrıtabiidir. Tabiatta zayıfın güçlünün eti olduğunu görüyoruz diye komşularımızın çocuklarını yemiyoruz. Hayvani içgüdülerimizi temel alıp önümüzde gelene saldırmıyoruz. Bunları yapanlar yok mu, var, ama hem pre-modern hem de modern dönemde bu davranışları gayrıtabii değil, gayrı insani bulduğumuz için onaylamıyor, günah/suç kapsamına alıyor ve cezalandırıyoruz.
Böylelikle insan oluyoruz zaten.
Peki tüm bunlar gücümüzü, doğamızı aşan mesuliyetler midir? Hayır... Bildiğimiz her şey, bilmiş olmamızla/olabilmemizle bizim kapasitemiz içindedir. Kapasite dışı olsaydı onu bilemeyecektim. Bir konuda neyin doğru olduğunu biliyor, ne yapmamız gerektiğini kavrıyorsak, bu o şeyi yapmaya gücümüz yettiği içindir.
Belden aşağısı olmayan parçalanmış çocuğunu elinde tutarak göğe doğru haykıran o Suriyeli babayı gördüğümüzde, Esed’e nefret duymak insani bir durumdur. “Dünyada kötülük var, oluyor işte böyle şeyler ne yapacaksın” demek asgari sınırın altına düşüp hayvanlaştığımız noktadır. Ama nefret naklen kafa kesmeye, başka masumları katletmeye varıyorsa, orası da insanın bittiği aynı noktaya denk gelecektir.
Çocuğunu öldürdükleri için “Müslüman”lardan nefret eden Hindu’ya Gandi’nin verdiği öğüdü hatırlayalım:
“Git, babasını “Hinduların” öldürdüğü bir Müslüman yetim çocuk bul. Evlat edin ve onu iyi bir Müslüman olarak yetiştir.”
İşte size bir çelişkiyi gidermenin en insanca yolu, insani bir seçim.
Çelişkiler bizim düşmanımız değil, bu hayatın bir kanunudur. Sebebi, benim itikadımca, mükemmelliğin kaynağını insanların reddedişinde yatıyor. Öyle olmasaydı bile, yaşadığımız durum budur ve dünya hangi sebepten ötürü çelişkili olursa olsun, böyle olmasaydı bizler insanlaşamayacaktık. Doğru ile yanlışın arasındaki fark hiç oluşmayacaktı ve varlığımız amaçsızlık nebulasında sönüp gidecekti.
Nefret yeryüzünden hiç silinmeyecek. Şer de öyle… Ama bu insanların onlarla mücadele etme sorumluluğunu ortadan kaldırmayacak. Dünyanın bu halinden daha iyi bir yer olabileceği gerçeğini de…
Hasılı, nefret duygusu bir raddeye kadar anlaşılabilir. Hani “Öfkenizin üzerine güneş batmasın” diye bir söz var ya, işte oraya kadar!
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları

































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019