Metin Karabaşoğlu
En azından aileye yetecek bir zeytinliğe sahip olmak her Egelinin ya gerçeği yahut hayalidir. Bizim aile için bu hayal kırk sene önce gerçek oldu ve o tarihten sonra babamın ikinci, yaşlanınca da birinci meşgalesi ‘zeytinliğe uğramak’ oldu. Bazı haftalar o kadar sık giderdi ki zeytinliğe, annemin “Ne iş var o kadar zeytinlikte; define buldun da bizden mi saklıyorsun?” diye söylendiğini hatırlıyorum. Biz babama zeytinlikle haddinden fazla meşgul olduğu kanaatimizi ilettiğimizde, onun sabit cevabı şöyle olurdu: “Ben ölünce anlayacaksınız.”
Haklıymış.
Yıllar yılları kovaladı ve babam uzun ömrünün son senelerinde artık zeytinliğe gidemez oldu. Bizden istiyordu artık zeytinlikle ilgilenmeyi. Sene içinde İstanbul’dan Tire’ye geldiğimiz vakitlerde gönlü olsun diye bir derece zeytinlikle ilgilenmeye çalıştık, ama anladık ki hiç yeterli değilmiş.
Babamın artık zeytinliğe gidemediği son seneleri ile vefatını takip eden üç senenin sonunda zeytinliğin geldiği noktayı sanırım şöyle anlatabilirim. Her zaman gittiğim yoldan gidip zeytinliğe vardığımda, yolu şaşırıp başka bir zeytinliğe mi gittim diye düşündüm. Tanınamaz haldeydi. Çalılar her tarafa yayılmıştı. Topak halinde kök atan ve insan boyunu aşacak kadar uzayan bir yabani ot bütün zeytinliği boğmuş durumdaydı. Zeytin ağaçları ise bu sebeple bakımsız kaldığı gibi, budanmadıkları için âdeta çalılaşmışlardı. Elbette bütün bunların, zeytinliğin veriminin seneden seneye düşmesi gibi de bir sonucu vardı.
Geçen yılın bu vakitleri, yani budama mevsiminde birini çocukluğundan tanıdığım iki ustasını bulup zeytinlikte ‘aralama’ da denilen büyük budamayı yaptırmıştık. Bu, gerekli olmakla birlikte, zeytinliğin babamın bıraktığı noktadaki ihtişamına kavuşması için yeterli değildi. Fazlası gerekiyordu.
O yüzden, onbeş gündür, ablam ve eşimle birlikte baba yadigârı zeytinliği, babamın sağlıklı halinde iken bıraktığı duruma yeniden kavuşturmak için çabalıyoruz. Zeytinliği saran ve kökünde çıkarması hiç de kolay olmayan inatçı otları söküp temizlemek, ağaçları çalıların istilasından kurtarmak ve geçen sene yapılan büyük budamanın üstüne, ulaşabildiğimiz küçük dallarda ince budama yapmakla meşgulüz velhasıl. Geçmiş yıllardaki ihmalimize karşı özür beyanı ve keffaret niteliğinde, bir ziraat mühendisi arkadaşımın yönlendirmesiyle, ağaçlar için gübreleme de yapıyoruz.
Onbeş gündür, sadece baba yadigârı zeytinlikte değil, baba yadigârı evin bahçesinde de budama faaliyeti var. Hepi topu ikiyüz elli metrekare bir bahçe. Ama o küçük bahçede babamdan hatıra onun üstünde meyve ağacı, üç asma, yedi gül fidanı ile unutmabeni ve bahardalı fidanları var. Onlar da bakıma ve budamaya hasret kalmış. İnternetten tarayıp öğrendiklerimi vaktiyle babamdan öğrendiklerimin yanına ekleyerek, elden geldiğince bahçemizdeki ağaçları da buduyorum.
İtiraf edeyim, bu iş, hiç kolay değil, hele zevkli hiç değil. Ciddi emek gerektirdiği, bedenen yorucu olduğu, ağaçlara tırmanmayı icap ettirmesi cihetiyle tehlikeler de barındırdığı için böyle söylüyor değilim. Dalları kesmek insana çok ağır geldiği için zor. Özellikle de dört mevsim yaprakları yeşil olan ağaçları budarken insanın içi cız ediyor—ki zeytin, maltaeriği, mandalina, ve greyfurt için bu böyle. En çok da greyfurt ağacını budarken zorlandım. Belki yedi-sekiz metre boy atmış, yaprakları nice kuşa yuva ve sığınak olan yaşlı bir greyfurt ağacımız var. Nice senedir, dört mevsim yeşilliğini bizden esirgemeden hayatımızda oldu. Yaprakları dört mevsim güzel koktuğu gibi, bahar zamanı çiçeklerinin kokusunu cömertçe sadece bizim eve değil, komşu evlere ve yola kadar ulaştırıyor. Sonbahar ve kış boyu yeşil yaprakları arasındaki salkım salkım sarı meyveleriyle ise, hem gözümüzü şenlendiriyor, hem bedenimize şifa sunuyor. Bunları bile bile o yaşlı greyfurt ağacını budamak çok zor oldu benim için… Bu yaşlı ağaç son iki sene ciddi bir kuruma tehlikesi atlatmış, hatta yaprakları kavrulmuş gibi kıvrılıp içe dönmeye başlamıştı. Yaz ayları fazladan sulayarak bu tehlikeyi bir derece bertaraf etmeye çalıştık Ama kimi kuruyan dallar hâlâ düzlüğe çıkmadığımızı söylüyor gibiydiler. İşin erbabı olan kişilere sorduğumuzda ise, ağaç artık bütün dallarını besleyemediği için bu durumun yaşandığını, bu yaşlı ağacın üstündeki yükü azaltmamız ve üstteki dalların daha iyi hava almasını sağlamamız gerektiğini, bunun için alttan ciddi bir budama yapmanın şart olduğunu söylediler. Yemyeşil yaprakların arasında sapsarı meyveleriyle neyi var neyi yok hepsini cömertçe bize sunan böyle güzelim bir ağaca testere vurmak çok ağırıma gitti doğrusu. Ama öte yandan, ömrünün uzun, veriminin yüksek olması için buna mecburdum.
Zeytin, greyfurt, asma, nar, mandalina, ceviz, erik ağaçları ve gül fidanları, hepsini sırayla dalının kalınlığına göre ya budama makası veya testere ile keserken, ağır bir gönül yorgunluğu peşimi bırakmadı velhasıl. Kesilmesi lâzım gözüken her dala makas veya testereyi değdirirken, içimden bir parça kopuyormuş gibi hissettim,.
Bu gönül yorgunluğunu ancak aklımın yardımıyla aşabildim. Dallar birer birer gövdeden koparken içimde hissettiğim acıya karşılık, budama yapılmadığında dünden bugüne olanları ve bundan sonra olacakları hatırlattı aklım. Artık bütün dallarını besleyemeyen, bazı dalları yarı kurumuş, bazı dalları ancak çok küçük meyveler verir hale gelmiş yaşlı greyfurt ağacını eğer budamazsam meselâ, ona iyilik yapmış olmayacaktım. Bilakis hem ağaçların, hem çiçek fidanlarının diriliğini ve verimini korumak ancak budamalar yapmakla mümkündü. Zeytinliğimizdeki bir kısmı belki yüzlerce yıllık ömre sahip ağaçlar, bu budamalar sayesinde yüzlerce yıldır hayattaydılar. Hele ki, komşu zeytinliklerden birindeki, yanından her geçişimizde durup kendisini seyrettiğimiz belki beşyüz, belki bin yaşındaki o koca ağaç, taşıdığı bütün budama izleriyle, ‘devamlılık’ anlamını da taşıyan hayatiyetin vazgeçilmez bir şartının ‘vazgeçebilmek’ olduğunu söylemiyor muydu bize?
Budama mevsiminde içim cız etse de dallara testere veya makas değdirirken, bu düşünceler içerisinde aslında hayatlarımız ve düşünme yolculuğumuz ile ağaçlar arasında bir benzerlik olduğunu farkettim. Hayat hikâyelerimiz, düşüncelerimiz ve ideallerimizle ile olan sınanmamız, ağaçların hikâyesine ne de çok benziyor… Hiç budamamak ağaçlar için hayırlı bir durum olmadığı, hem ömrüne hem verimine ket vurduğu gibi; insanlar ve toplumlar için de hiç değişmeden kalmak meziyet değil, hayat alâmeti hiç değil. Budamayı kutsayıp gördüğü her dala testere veya makas vurmak da meziyet değil elbet, o da hayırlı bir sonuç vermiyor. Nasıl ağaçlar için budama gerekiyorsa, düşünce yolculuğumuzda da eleştiri ahlâkı, beraberinde özeleştiri cesareti ve vazgeçebilme özgürlüğü gerekiyor. Ve nasıl budamanın mantığını bilip hangi dalları budaması gerektiğini farkederek doğru dala makas veya testere vurmak gerekiyorsa, hayatlarımız ve düşüncelerimiz için de ‘sabit ve değişken’ ayarını doğru yapmak icap ediyor.
O düşünceler içinde elimde testere ağaçların dalları arasında dolaşırken, bir yandan ‘arama’nın ve ‘değişme’nin kendisini kutsayıp Hermann Hesse’nin Siddharta’da dikkat çektiği üzere ‘aramaktan bulmaya vakit bulamayan’ insanları düşündüm. Öte yandan da teorisine âşık bilim insanlarını, hayat yanlışlasa bile fikrine mutlak surette tutunan kimi düşünürleri, ideolojisine aşık olup hayatı ıskalayanları, ortaya koyduğu açıklama çerçevesini doğrulatmak uğruna bazı olgulara körleşip bazı olgulara haddinden ziyade önem atfeden nicelerini…
Hayat, sabit ve değişken dengesi üzerinde yürüyor. Bir eksenimiz ve omurgamız olmayınca hayat ilkesiz yaşanıyor, bir esneme olmadığında ise hayatiyetimiz zaten dumura uğruyor.
Bütün mesele, korunması gerekenler ile ayıklanması gerekenleri ayırabilmek; vazgeçilmezler ile vazgeçilmesi gerekenleri doğru tesbit edebilmek ve korumamız gerekende sebat edip vazgeçmemiz gerekenden vazgeçmeyi başarabilmek…
Eleştiri, işte bunun için hayatî önem arzediyor. Özeleştiri, bu sebeple bizi diri, canlı tutuyor ve güçlü kılıyor.
Eleştiriye kapalı yapılar ile özeleştiri cesaretinden mahrum insanların akıbetini ise, hayat zaten önümüze koyuyor. Ama dönüşsüz bir anda o akıbetle karşılaşmadan da bunu öngörüp tedbirini almak ve gerekeni yapmak mümkün.
Ağaçlardan alınacak ders, bunun için yetip de artıyor bile…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.03.2025
26.12.2024
24.12.2024
12.12.2024
23.10.2024
26.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
29.06.2024
11.06.2024