Metin Karabaşoğlu
1908’de gerçekleşen ve II. Meşrutiyet dönemini başlatan İlan-ı Hürriyet, benim nazarımda, son yüzyılda Osmanlı coğrafyasında gerçekleşmiş hadiselerin belki en önemlisi ama en az kıymeti bilinenidir. Bir siyasî tarihçi olsam, özellikle bu dönemi ve öncesi ve sonrasıyla bu olayı çalışmak isterdim. Bir romancı olsam, bu hadise çalınıp iş başka yerlere sürüklenmese olayların ve tarihin nereye doğru akacağı üzerine kafa yoran bir kurguya çalışırdım. Otuz sene dini de kendi siyaseti için kullanan bir istibdada son veren bu hadise, Osmanlı coğrafyası için hürriyet ve adalet isteyen her fikirden, dinden, sınıftan ve etnisiteden insan için bir imkân olduğu gibi, esir coğrafyalar için de bir ilham olabilirdi. Ama ne yazık ki devreye giren başka başka eller ve hesaplar, işin seyrini tamamen değiştirmiştir.
Devr-i istibdadın son bulduğu o günleri sıcağı sıcağına İstanbul’da yaşayan, dahası dile getirdiği görüşler sebebiyle istibdat rejimi tarafından atıldığı zindandan ancak Hürriyetin İlanı ile kurtulan biri olarak Bediüzzaman Said Nursî, II. Meşrutiyetin henüz üçüncü gününde, devr-i istibdattan kurtulmuş bir toplumun zindandan kurtulmuş hür bir ferdi olarak Ayasofya Meydanında “Hürriyete Hitap” diye isimlendirdiği bir konuşma yapar. Aynı hitabı bir hafta sonra Selanik Meydanında da tekrarlayacaktır. Bilâhare neşrettiği bu konuşma hem coşku ve ümit, hem de endişe ve uyarı barındırır. “Bediüzzaman” ünvanlı genç âlim, otuz yıllık bir istibdadın ardından gelen hürriyete coşkuyla hoş geldin derken, bu imkânın heder olmaması için dikkat edilmesi gerekenleri söylemeye de kendisini mecbur bilmektedir.
Söze, hürriyete hitapla, “Sen olmasaydın, ben ve umum millet, zindan-ı esarette kalacaktık” diye başlar Bediüzzaman. Ama daha ilk paragrafta, bu büyük imkânın ‘ağrâz-ı şahsî ve fikr-i intikam ile,’ yani kin ve garaz gibi şahsî duygu ve hesaplar, yanısıra intikam alma fikriyle ‘lekedar’ olması tehlikesine karşı uyarır.
Bediüzzaman’a göre, istibdat toprağı altında ölmeye yüz tutmuş istidatlar için bu gelen hürriyet, ‘öldükten sonra dirilme’ hadisesi gibi bir mucizedir. Dahası, birçok toplum bu hürriyete çok uzun zamanda çok ağır bedeller ödeyerek, hatta yarı milletini bu uğurda feda ederek ulaştığı halde Osmanlıda onun az zamanda ve kansız bir şekilde gelmesi, Hz. İsa’nın henüz beşikte iken konuşması gibi bir mucizedir. Öyle bir mucize ki, ‘menfaatini mazarrât-ı umumiyede arayan ve istibdadı arzu edenler,’ yani kendi çıkarını toplumun zararında arayan ve bu sebeple baskıcı yönetimi isteyenler, bu olup biten karşısında şaşkına dönüp “keşke toprak olaydık” dedikleri bir ruh haline girmişlerdir. Osmanlı toplumu istibdat döneminde otuz sene süren bir susma orucuna mecbur bırakılmışken, şiddete başvurmadan ‘mütevekkilâne, sabûrâne’ bu orucu tutmalarının neticesi olarak şimdi hürriyetle birlikte ‘cennet-i terakki ve medeniyet kapıları’ onlara açılmış durumdadır. “Ey mazlum ihvân-ı vatan! Gidelim, dahil olalım.” Bediüzzaman, bu kapıların beşinin ismini sayar, diğerlerini ise muhatapların zihnine havale eder: “Birinci kapısı, şeriat dairesinde ittihad-ı kulûb; ikincisi, muhabbet-i milliye; üçüncüsü, maarif; dördüncüsü, sa’y-i insanî; beşincisi, terk-i sefahettir.”
Ona göre, istibdadın zihinde ve fikirde oluşturduğu zincirler ve istidatların önüne koyduğu engellerin gelen hürriyet ile bertaraf olmasıyla beraber istidatlar inkişaf edecek; bu yeni devir insandaki büyük cevheri ortaya çıkararak onları ‘kâbe-i kemâlât’ yoluna ve yönüne sevkedecektir. Yine hürriyetle gelen meşveret ve murakabe, yani ortak aklın işletilmesi ve yönetenlerin kamuoyunca denge ve denetime tâbi tutulması, istibdadın eseri olan ve hem devletleri hem de toplumları çökerten türlü renklerdeki ‘sefahet, israfat, hevesat ve lezâiz-i nâmeşrua’yı bertaraf edecektir. Bu perdelerin ortadan kalkmasıyla da hakikat güneşi ve ondan beslenen medeniyet ayı ortaya çıkacak, ayrıca istidat tohumları hürriyetin yağmuru onlara değdiğinde neşvünema ederek türlü çeşit çiçek ve meyveler vereceklerdir. “Bir mu’cize-i Peygamberîdir (a.s.m.) ve bu millet-i mazlumeye bir inayet-i ilâhîdir ve cemiyet-i milliyenin niyet-i hâlisânesinin bir kerametidir ki, bu maden-i saadet ve hürriyet olan şeriat dairesindeki ittihad-ı kulûb ve muhabbet-i millî elimize meccanen girdi. Milel-i saire, milyonlarla cevâhir-i nüfûs feda etmekle kazandılar.”
Devamında Bediüzzaman, hürriyet ve adaletin sesini ‘İsrafil’in sûra üflemesi’ne benzeterek, onunla bütün milletteki şevk, hamiyet ve kabiliyetlerin harekete geçip hayatlanacağı müjdesini verir. Ancak, bir şartla bu mümkün olacaktır: “Ey ebnâ-yı vatan! Hürriyeti sû-i tefsir etmeyiniz; tâ elimizden kaçmasın ve müteaffin olan eski esareti başka kapta bize içirmekle bizi boğmasın.”
Buna göre, eğer hürriyet doğru anlaşılmayıp ‘sû-i tefsir’ edilirse, yani yanlış yorumlanıp ‘nefsin kural tanımazlığı’ diye anlaşılır ve iradeler nefsin eline ve hizmetine teslim edilirse, ortalığı bir anomi hali kuşatacak; hürriyetle gelen imkân şahsî garaz ve hesapların, geçmişten kalma intikam duygularının, kişisel hevâ, hırs ve heveslerin elinde mahv ve heba edilecektir. İlan-ı Hürriyetle bir istibdattan kurtulmuşken, hürriyetin hakkını vermemekle, nefsin istibdadı başta olmak üzere başka istibdatların eline düşme tehlikesi bulunmaktadır. Hürriyet, adalet ve hukuk önünde eşitlik, olmazsa olmazlarımızdır. Ama hürriyet demek, asla önünü sonunu düşünmeden nefsinin sürüklediği her lezzetin peşine düşmek, haddi aşıp hukuku çiğnemek ve nefsin hevâsına serbestçe tâbi olmak demek değildir. Eğer hürriyet böyle anlaşılırsa, bir padişahın esaretinden çıkmaya karşılık, yeni istibdatlar yol bulacaktır. Hürriyetin hakkı, onu keyfîlik, kural tanımazlık, ciddiyetsizlik ve serserilik zannetmekle verilmiş olmaz. Bilakis onun hakkını akıl, fikir ve iradeye hem dıştan hem içten yönelen tehdit ve tahakkümleri aşıp onları iyi ve güzel şeylere yönlendirmekle vermiş oluruz. Gelin görün ki, ortalıkta hürriyet adı ve görünümü altında ‘istibdadı ve mezâlimi arzu edenler’ de bulunmaktadır. Bediüzzaman, ‘efkâr-ı faside sahibi,’ yani bozuk fikirli böyle adamların elinde istibdat ve zulümlerin başka isim, renk ve görünümler altında tekrar sahneye çıkmaması için, delinmez bir demir set çekilmesi gerektiğine inanmaktadır. “Bu inkılâp, doğurduğu hürriyeti eğer meşveret-i şer’iyenin terbiyesine verse, bu milletin eski satvet ve kuvvetini ihyâ edecektir. Eğer vebâ-yı ağrâz-ı şahsiyeye müsadif olsa, istibdâd-ı mutlaka dönecek, o çocuk ölecek.”
Bir tarafta, hiçbir insan hakikati tek başına kuşatamaz halde olduğu için insanlık durumunun bir gereği olan, Kur’ân’ın da emrettiği meşveret, yani ortak aklın işletilmesi… Öte tarafta, bir vebâ gibi bütün imkân ve istidatları çürütüp öldüren şahsî garaz ve hesaplar… Ortada iki seçenek vardır ve bu iki seçenek arasında aklın seçmesi gereken yol bellidir: “Mecmûda bir kuvvet bulunur; hiçbir fert o kuvvete mâlik olamaz: bir kalın şerit ile eczasından kalın bir telin kuvveti gibi… Veyahut efkâr-ı umumiyeyi mutazammın yeni hükûmetimiz ve eski hükûmetimiz gibi.” Bir çelik halatın tellerinin her birinin kuvvetleri toplandığında çıkacak kuvvet ve direnç, onların beraberce bir çelik halatı oluşturmaları durumunda ortaya çıkan kuvvet ve direncin çok aşağısındadır. Aynı şekilde, ortak aklın işlediği ve devleti yönetenlerin kamuoyunu dikkate alarak hareket ettiği hükûmetlerin gücü, tek adamcılığın hâkim olduğu yahut herkesin kendi şahsî hesabının peşine düştüğü hükûmetlerinki ile kıyaslanamaz derecededir. Vâkıa bu iken herkes kendi aklını ortak aklın üstüne çıkarır yahut keyfîlik, kural tanımazlık ve başına buyruklukla hareket edip ortak akla itibar edilmezse, hürriyetle gelen büyük imkân boğulmuş olacaktır. Aslolan, herkesi zorla bir akla tâbi kılmak değil, ortak aklı işleterek ilim ve marifetle herkes için rıza üretmektir.
İstibdatla baskılanmış istidatlar, “bu hürriyetin yağmuru ile neşvünemâ bulsa, herkesin istidadı ve fikr-i münevverinin dal ve budakları şecere-i tûbâ gibi her tarafa açacaktır” diye düşünmektedir Bediüzzaman. Ama yine bir şartla: ‘eğer sist-i atâletle ve sümum-u ağrâz ile kurutulmazsa.’ Yani bu istidatlar, tembelliğin getirdiği gevşeklik ve garaz, kin yahut intikam gibi duyguların ürettiği zehirler ile öldürülüp söndürülmezse…
Bediüzzaman, “Hürriyete Hitap”ta, bunun olmaması için hürriyet, adalet, eşitlik ve meşveretin temel ilkeler olarak herkes için geçerli ve hâkim olması lüzumuna tekraren dikkat çeker. Öte yandan, farklı farklı saiklerle doğru ölçülerin yanlış yorumlanması ve uygulanması tehlikesine karşı da uyarır.
Öte yandan, önceki dönemde devlet kademelerinde görev almış herkesi düşman bellemenin tehlikelerine de dikkat çekerek, ‘istidad-ı habis ve kabil-i ıslâh olmayan adamlar’ ile ‘kabil-i ıslah olanlar’ı ayırma gereğine dikkat çeker ve ikinci gruptakiler için tevbe kapısının açık olduğunu, onların tecrübelerinden istifade etmek gerektiğini söyler. Eğer böyle yapılmayıp hepsi bir tutulur ve kabil-i ıslah olanları da karalayıp aşağılama ve dışlama yoluna gidilirse, Hürriyetin İlanıyla birlikte toplumda meydana gelen birlik ve ittihad yeni bir hastalığa maruz kalacaktır.
Sonrasında, Bediüzzaman’ın üçü de hakikatin izini süren ve hakikate hizmet eden yapılar olarak ‘mektep, medrese, tekke’ arasındaki gerilim ve ihtilaflara dikkat çektiğini görürüz. Halbuki her biri, yekdiğeri için hakikati daha farklı açılardan görme ve muvazeneli şekilde kavrama yolunda bir imkândır. Durum bu iken onların her birinin hakikati kendi tekelinde görüp diğerlerini ya cahillik veya sapkınlıkla suçlamaya kalkışması, kalplerde yabancılaşma ve nefret üreten bir marazdır. Bunun yerini ‘musalâha’ ve ‘itidal noktasında musafaha’ almalıdır, yani barışıp kucaklaşmaları gerekir; tâ ki her biri ‘âheng-i terakkîyi ihlâl etmesinler.’
Bu şekilde, coşkulu bir karşılama ile başlayıp ümitli sözlerle ilerleyen, ama aynı zamanda bu büyük imkânı mahv ve heder edecek sebeplere karşı uyarılar taşıyan konuşma, yaşasın’lar ve ‘gebersin’ler ile nihayet bulur. Meselâ: “Yaşasın adalet-i ilâhî! Yaşasın ittihad-ı millî!” Buna karşılık: “Ölsün ihtilaf!” “Gebersin ağrâz-ı şahsiye ve fikr-i intikam!”
Gelin görün ki, ölmesi gerekenler diri kalınca, yaşaması gerekenler ölüme mahkûm olur. Bir büyük umut ve bir imkân garazlar, asabiyetler, türlü çeşit hevesler ve hesaplarla yitip gider.
Öncesi ve sonrasıyla 1908’deki İlan-ı Hürriyet Bediüzzaman Said Nursî’nin “Hürriyete Hitap”ındaki şarta bağlı ümitlerle birlikte düşünüldüğünde; dahası onun iki sene sonra Şam’daki Emevî Camiinde verdiği (bir yıl sonra Hutbe-i Şâmiye başlığıyla yayınlanan) hutbede söyledikleri ile Kürdistan aşiretleriyle yaptığı ‘meşveret, hürriyet ve meşrutiyet’ savunması niteliğindeki Münazarat’ında dile getirdikleri de dikkate alındığında, teessüf edip hayıflanmamak elde değildir. Görülür ki, aslında bambaşka bir tarih yazılabilirdi.
Elden alınıp çalınmış olsa dahi, bu büyük olay yine de bir ilham konusu olabilmiştir ama… Nitekim, müstevli müstekbirlere karşı bütün esir uluslara ilham veren bir Milli Mücadele milletin iradesini temsil eden bir meclisin sevk ve idaresinde başarıya ulaşabilmişse ve ağır aksak da yürünse bu diyarda cumhuriyetin ve demokrasinin en azından bir yolu olabilmişse, bu II. Meşrutiyetin izi sıra gerçekleşmiştir.
Buna karşılık, 1908’den bugüne Osmanlı coğrafyası başta olmak üzere Müslüman coğrafyada gerçekleşen kurtuluş ve hürriyet teşebbüslerinin tıkandığı yerlere bakıldığında, hepsinin “Hürriyete Hitap”ta uyarısı yapılan hususlarla bir bağı ve ilgisi vardır. Büyük umutlarla yürünen, büyük feda ve feragatlerle gerçekleşen o yolculukların çoğu hüsranla bitmişse, ne yazık ki bunda o süflî hislerin ve şahsî küçük hesapların ciddi hissesi bulunmaktadır.
Suriye’de yarım asrı deviren ve yarım milyondan fazla insanın canını heder eden bir devr-i istibdadın nihayet kendisinin devrildiği günlerde aklıma düşen, 1908’in o hatırası ve daha İlan-ı Hürriyetin coşku ve ümit dolu ilk günlerinde Bediüzzaman’ın yaptığı uyarılardı.
Dileriz Suriye halkı 1908’de düştüğümüz o hataya düşmez. Dileriz oradaki olaylar çokça tecrübe olunan ‘kurtarıcılardan kurtulma’yı gerektiren bir noktaya evrilmez. Ve dileriz herkes için adalet, eşitlik, hürriyet tesis eden bir düzen tesis edilir de, dünyanın her yerindeki mazlumlar ve masumlar için insanca yaşamanın önünde bir umut bağrında nice peygamber barındırmış o kadim topraklardan yeşerir…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları








































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.10.2025
25.09.2025
19.09.2025
11.05.2025
28.03.2025
26.12.2024
24.12.2024
12.12.2024
23.10.2024
26.09.2024