Mücahit BİLİCİ
Eskiden fotoğrafçı vardı. Hâlâ ve ne kadar daha var bilmiyorum. Fotoğrafçı bir ânı kayda geçirmek için fotoğrafını çekeceği şahıslara hükmederdi. Çerçeveye sokmak için kafaları evirip çevirir, kişinin nasıl durması gerektiğinden nasıl bakması gerektiğine kadar herşeyine müdahale ederdi.
Fotoğrafı çekilen, gassal elinde meyyit misali, fotoğrafçının emrine amade hâlde beklerdi. Onun kendisine vermek istediği forma girmeye mecburdu. Özetle fotoğrafı çekilen, fotoğrafçının hükmüne maruz kalırdı. Kendini ancak fotoğraftan sonra ve fotoğrafçının takdiriyle görebilirdi. Fotoğrafçı onu görür ama o kendini göremezdi. Görünme fotoğrafçının nüfuz edebildiği bir imtiyaz idi.
Eski zaman fotoğraflarına baktığınızda şunu görürsünüz: İnsanlar fazla ciddi bakarlar. Hatta bir şaşkınlık hâli yansımıştır yüzlere. İlk kez fotoğrafı çekilenler baskın yemiş gibi bir hâlde görünürler. Gerçekten de baskın yemişlerdir. Fotoğraflardaki rahatsız hâlin yerini tebessüme bırakması bu baskının artık baskın olarak görülmeyecek şekilde kanıksanması ile başlar. Bunun için şehirleşme, medenileşme ve yapmacıklığın sıradanlaşması gerekir.
Bu samimi dehşetten yapmacık tebessüme geçiş, kiminde unutulacak kadar eski kuşaklarda yaşanmışsa da kimileri için aynı hayatın içinde çok rahat izi sürülebilir bir yabanlığın söndürülmesi sürecidir.
Evet, fotoğraf bir medeniyet ânıdır. Çünkü görünmenin, çerçeve denilen görünme hapsine düşmenin ânıdır. Fotoğraf, geçici zamana verilmiş yapay bir kalıcılık olarak seyyal bir hayatı bir anda tutuklamaya çalışır. Fotoğraf makinesinin inzibati dehşeti karşısında kişi medenileşmek için avlanan yerli yani yabani bir insan gibidir. Makinede somutlaşan otorite, fotoğrafçının hâkimiyetinin temelidir.
Fotoğrafı çeken ile fotoğrafı çekilen arasındaki mesafe gittikçe daralmış ve nihayet kapanmıştır. Bu mesafe zamanla o kadar daraldı ki fotoğrafçı fotoğrafı çekilen ile fotoğraf makinesinin arasından tamamen çekilmek zorunda kaldı. Fotoğrafçının elindeki makine, fotoğrafı çekilenin eline geçtiği gün fotoğrafçı öldü.
Fotoğrafçının bir otorite figürü olarak egemenliğinin bitmesi, büyük ve sofistike bir fotoğraf makinesi suretinde somutlaşan bu egemenliğin ceplere girecek, elde taşınabilecek kadar basit mikro makineler suretinde parçalanması ve dağılması anlamına geliyordu. Artık makine, fotoğrafı çekilenin eline ve hattâ cebine girmişti. Fotoğraf ameliyesinde yaşanan bu “regicide,” fotoğrafı bir kapasite, bir kudret olarak hükümranın elinden alıp tek tek öznelere taksim etti. Böylece hilafet sultan olan fotoğrafçıdan tek tek vatandaşlara geçti. Hilafetin fotoğrafçının saltanatı olarak lağvedilmesi, fotoğrafı çekilen koyun misal vatandaşların kendi kendilerinin çobanı olacak şekilde hilafete ve etikliğe geri dönmesi anlamına geldi.
Fotoğraf makinesi ile fotoğrafı çekilen (nesne konumundaki) şahıs arasındaki mesafe tamamen kapanınca fotoğrafı çekilen, ilk kez fotoğraf sürecine özne olarak doğdu. Ve fotoğrafın hem nesnesi hem de öznesi oldu. Böylece selfie doğdu ve insan kendi kendisinin fotoğrafını çeker oldu.
Sonuçta fotoğrafçının istibdadının yerini selfie’nin hürriyeti alırken, fotoğrafçının küllî ve cebrî bakışının yerini selfie’nin şahsî ve keyfî bakımı aldı. Kendi kendine hükmederek özgürleşen özne, selfie ile birlikte kendi kendisinin fotoğrafını çekme sürecine duçar oldu. Fotoğraftaki bu demokratik devrim benliğin kendi kendisiyle karşı karşıya gelmesi ve kendi sorumluluğunu üstlenme yükü anlamına geliyor.
Bu hikâye, fotoğrafçının nezarethanesinden selfie hapishanesine düştüğümüzün resmidir.
***
Not: Bediüzzaman’ın talebelerinden ve biyografi yazarı Abdülkadir Badıllı vefat etti. Badıllı ilim ehli biriydi. Bir âlimin ölümü, bir âlemin ölümü gibidir. Allah gani gani rahmet etsin. Âmin.
Twitter: @mucahitbilici
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
12.11.2025
31.10.2025
20.10.2025
6.10.2025
28.09.2025
21.09.2025
6.09.2025
30.08.2025
12.08.2025
1.08.2025