Münir AKTOLGA
OSMANLI CUMHURİYETİNDEN DEMOKRATİK CUMHURİYETE...
NEREYE GELDİK, NEREYE GİDİYORUZ? CUMHURİYETİN DİYALEKTİĞİ!...
Önce size gene bir video izleteceğim!...
https://www.youtube.com/watch?v=k1DDBAJKFZE
Denebilir ki, e buradaki insanlar “cahil”, Atatürk’ün kurduğu Devletin “Osmanlı Devleti” olduğunu, onun “Padişah” olduğunu falan söylüyorlar, daha doğru dürüst bir tarih bilgileri bile yok bunu bize niye izlettin!..
Benim göstermek istediğim de bu zaten!... Halkımızın neden hiç gazete, kitap okumadığını, neden "cahil" olduğunu, ama "cahil" kalırken bile bazı temel gerçekleri nasıl farkettiğini göstermek istedim!...
Bu ülkede son iki yüz yıldır “Batılılaşma” adı altında yukardan aşağıya doğru Devlet tarafından yönetilen bir kültür ihtilali süreci yaşanmış.
Tamam, bu aynı zamanda Batılı ülkelerin “Oryantalizm” adı altında kültür ihraç etme politikasıyla kolkola gelişmiştir (bize “emperyalizmi” sadece sermaye ihracıyla sınırlayarak yanlış öğrettiler, halbuki işin özünde bu kültür ihracı olayı da yatıyordu...); ama eğer biz işin iç dinamiklere ilişkin yanını da- Devletin bu yola “modernleşerek” kendini kurtarmak için gönüllü olarak girdiği gerçeğini de- görmezden gelirsek olup bitenleri tam olarak kavrayamayız. Bu nedenle, eğer Osmanlı’dan bu yana son iki yüz yıla damgasını vuran süreci anlamak istiyorsak, bir yanda hep Devletin ve onun kendini kurtarmak için geliştirdiği ideolojik duruşların- varoluş biçimlerinin- diğer yanda ise, kendi kültürüne, geleneklerine, değerlerine bağlı kalan geniş halk kitlelerinin bir şekilde buna karşı tepkilerinin yer aldığını unutmamamız gerekir... Kabakçı Mustafa’dan Patrona Halil’e, 31 Mart Vaka’sına kadar bu hep böyle idi. Bu çelişki sonra Cumhuriyet döneminde de devam etti. Bunların günümüzdeki uzantılarını bugün hala değişik biçimlerde yaşamaya devam ediyoruz... Alın bir AK Parti olayını. Bir yanıyla gelişen burjuva devrimi sürecinde önemli bir yere sahip olan, küreselleşme sürecine açık modern bir parti bu, ama aynı anda diğer yanıyla sistemin içinde tarihsel olarak biriken reaksiyonları da barındıran, tarih boyunca yaşanılan travmaların etki alanından bir türlü tam olarak çıkamayan, bu yüzden de bir o yana bir bu yana yalpalayan bir parti bu!...
Evet, insanlar -toplumsal örgütler de-kendi tarihlerini kendileri yapmaya çalışıyorlar, ama bunu ancak içinden çıkıp geldikleri sürecin kendilerine bıraktığı bilgi temeli mirasını temel alarak yapabiliyorlar... Her durumda, yaşanılan maddi gerçeklik kendi bilincini-bilgi temelini oluşturdukça eskinin kendi üzerindeki vesayetinden ancak bu şekilde kurtulmuş oluyor... Bugün “vesayet” diyerek tanımlamaya çalıştığımız ama bir türlü etki alanından kurtulamadığımız ölü kuşaklardan kalan o habis ruhun özü budur!..
Cumhuriyetten sonra oluşturulan ve “Devlete uygun vatandaş yetiştirme” makinası olarak faaliyet gösteren "Milli Eğitim" mekanizması ile insanlar adeta tornadan geçirilerek yeni tipten devşirmeler-beyinleri yeniden programlanmış biyolojik robotlar- yetiştirilmeye çalışılmıştır...
Bugün, ortaya çıkan bu yeni insan tiplerine "Beyaz Türkler" deniyor... Bunların tamamen kendine özgü bir tarih, toplum anlayışları var. Bunlara göre, II.Mahmut'la başlayan "Batılılaşma" süreci bir "burjuva devrimi" olayı!... Tanzimat, 1908 falan hep bu sürecin unsurları. Ve sonunda da "Cumhuriyet Devrimi’yle" burjuva devrimi taçlanıyor, Osmanlı'dan farklı yeni bir Türkiye kurulmuş oluyor!... “Solcu”sununda “sağcı”sınında “tarih” anlayışları bu!...
E, madalyonun bir tarafında bunlar yazılı olunca öteki tarafında da tam tersine bir potansiyelin biriktiğini düşünmek zor olmasa gerek!
Devlet ve “Beyazlar” “oku, oku da adam ol” dedikçe, Osmanlı’nın “Reaya”sı, Cumhuriyet’in “halkımız” dediğimiz köylüsü, Devlete karşı duyduğu reaksiyon hissiyle kendi kimliğini, kültürünü muhafaza edebilmek için tam tersini yapmıştır!.. İşte bizde geniş halk kesimlerinin gazete-kitap okumamasının nedeni budur!...
Bu böyledir ama, aynı “halkımız” öte yandan kendi çocuklarını okula gönermekten de çekinmez. “Hiç olmazsa onlar Devlet katında bir yere sahip olurlar da bizim gibi sürünmezler” diye düşünür!... Eskiden Osmanlı Hristiyan çocuklarını toplayarak onları devşirme kullar yaparken onların anne-babaları da, bir yandan bağırlarına taş basarlarken, diğer yandan da buna benzer şeyler hissederlerdi her halde!...
Türkiye’de olay budur, saptırılmış tarih ve sınıf bilincinin-Devlet anlayışının altında yatan gerçek budur (dikkat ediyorsanız Devlet kelimesini bile hep büyük harflerle yazıyorum; çünkü bizim Devlet başka bir Devlettir de ondan!...)
Tabi tarihe ve topluma böyle bakınca bu tarihi yapan Devletçi toplum mühendisleri "ilerici" (çünkü onlar “burjuva devrimi” yapmış oluyorlar) onların dışında kalan, okumaya yazmaya bile hevesi olmayan Osmanlı'nın Reayası-Cumhuriyet’in "Halkı" ise "gerici" olmuş oluyor!...
Bizim "solculuk" anlayışımız da bu tarih ve toplum anlayışı üzerine oturmuyor mu?... Bir yanda "ilerici" burjuva devrimcileri, bunların karşısında ise "gericiler"!... Bu durumda solcuların görevi tabii ki bu "burjuva devrimcilerinin" safında yer alarak devrimi daha da ileriye götürmek olacaktı!... Ötekiler-“Siyahlar” ülkeyi daha da geriye-Osmanlı'ya götürmeye çalıştıkları için, “halkın devrimci öncüleri” olarak “solcuların” görevi daha önce ittihatçı-Kemalist anne babalarının, dedelerinin yaptıkları gibi “halka rağmen halk için” diyerek mücadele bayrağını açmak, “uyuyan halkı uyandırarak” “onları örgütleyip devrim yapmaktı”!!..
Şu pozitivizm o kadar ilginç bir dünya görüşü ki, amansız zihinsel bir illet-ideolojik bir virüs- mübarek, eğer için özünü kavramamışsan geliyor hiç farketmeden üzerine yapışıveriyor!... Hem Marksist, hem milliyetçi, ama hem de pozitivist bir toplum mühendisi olmak o kadar kolay, o kadar “mantıki ve rasyonel” ki, birisi tersine bir şey mi söyledi hemen “bunun neresi yanlış, gerisi karşı devrimcilerin saptırmasıdır” der çıkarsın işin içinden!...
Benim tarihe böyle, sadece “Beyazların” veya “Siyahların” penceresinden tek yanlı olarak bakmıyorum!
Öyle “Beyaz Türkler gibi, “Cumhuriyeti” Fransız İhtilali benzeri bir devrim-burjuva devrimi olayı olarak görmüyorum ben! Cumhuriyet, tarihsel devrim geleneğimize uygun bir şekilde yukardan aşağıya doğru, sistemin toplumsal DNA’ları falan değiştirilmeden-çünkü onu değiştirecek, onun yerine yeni bir üretim ilişkileri sistemini inşa edecek bir potansiyel yoktu o zaman- bir Osmanlı cumhuriyeti olarak kuruldu bizde... Ama buradan yola çıkarak sakın “niye kuruldu, keşke kurulmasaydı” falan diye düşündüğümü sanmayın, iyi ki de kuruldu!... Neden “iyi ki” biliyor musunuz? O bir Osmanlı cumhuriyeti de olsa, yani Osmanlı Devleti’nin kılık değiştirmiş “modernleştirilmiş” bir versiyonu da olsa, onunla birlikte Osmanlı tarihinde ilk kez fetih, ganimet gelirine-diyalektiğine değil de üretime bağlı olarak, kendini üreterek varolmaya bağlı olarak bir varoluş anlayışı-diyalektiği gündeme geliyordu. Daha önce üretim sadece asker yetiştirmek için lojistik bir faaliyetken, Cumhuriyet’le birlikte ilk kez varolabilmek için üretmek gerektiği ortaya çıkıyordu...
Tekrar videoya dönersek, oradaki "cahil-Siyahların" (bu ülkenin “okumuşlarının”- “aydınlarının” tam tersine) hiç düşünmeden, Cumhuriyet’in Osmanlı’nın yeni varoluş şekli olduğunu ifade edebilmelerinin altında bizim bu ikili-düal tarih anlayışımız yatmaktadır. Düşünsenize, "okumuş-aydın" "Beyazlar" böyle bir "hata" yaparlar mı hiç!! Yapmazlar, çünkü onlar ancak kendilerine öğretileni bilirler ve tekrarlarlar; ve de “öğrendikleri” bilgiler onların varoluş koşullarını belirleyen bilgilerdir!...
Bu konuda daha önceki bir çalışmanın linkini veriyorum. Daha geniş açıklamalar orada bulunabilir... http://www.aktolga.de/m39.pdf
“Bu kadar uzun bir çalışmayı nasıl okuyayım vaktim yok” mu diyorsunuz, o zaman sizin için bir özet yapmaya çalışalım:
CUMHURİYETİMİZ NEDEN BİR “OSMANLI CUMHURİYETİ” OLARAK DOĞMUŞTUR?
Soruyorum ben şimdi size, daha başka ne olabilirdi ki? Adına “modern, çağdaş” falan diyerek, onu kuran kadroların “kapitalistleşme” , “modern” anlamda kapitalist bir cumhuriyet kurma niyetlerine falan bakarak o bir burjuva cumhuriyeti olabilir miydi?
Yeni eskinin içinde ortaya çıkar, gelişir ve onun yerini alır diyoruz. Antik Osmanlı sisteminin içinde bu türden bir burjuva yapıyı inşa edecek- yeni üretim ilişkilerini temsil eden- bir sınıf var mı idi? Evelallah Devlet-II.Mahmut’tan bu yana- hiçbir zaman böyle bir sınıfın ortaya çıkmasına müsade etmemişti bizde. Gayrımüslim burjuvaların ise daha sonra nasıl köküne kibrit suyu ekildiğini biliyoruz!.
Peki, eğer o zaman böyle bir sınıf yoktuysa ortada kim kurdu bu yeni Devleti-Cumhuriyeti? Eski sistemden-Osmanlı’dan meşruiyet kaynağı olarak geriye bir tek halkın kalmış olduğunun farkına varan İttihatçı kalıntısı Jöntürk kadro değil mi? Bunlar, “halk adına davranıp”, onun meşruiyet hakkını-yetkisini kullanarak yukardan aşağıya doğru kurulmasına öncülük etmemiş midir bu Cumhuriyet’in. Yani, kuruluş sürecinde insiyatif tamamen bunların- bu Devletçi kadronun elinde olmamış mıdır?...Halkı örgütleyen, işin içine sokan ve güden onlar olmamış mıdır hep? Zaten “halka rağmen halk için” olayının mantığı da bu değil midir? “Eski köye yeni imam” getirilerek “Cumhuriyet” gibi modern bir kavramla-biçimle dünyaya yeni, modern bir devlet kurulduğu imajı verilmiş, dünya kamuoyunun gözündemeşruiyet kazanılmaya da çalışılmıştır. Üstelik, dönemin siyasi konjonktürünün yardımıyla bunda muvaffak da olunmuştur (iyiki de olunmuştur...) Olay budur!...
Bütün bunlar bir mucize gibi görünüyor bazılarına!. Olayı bir avuç insanın “kahramanlığına” indirgeyerek adeta mistik bir hale sokuyorlar!. Şunu unutmayın ki, arkasında koskoca bir Osmanlı tarihi-onun Devlet geleneği vardı o “kahraman” “kurucu” kadronun!. Bizim Kemalist-Jöntürk deyip geçiverdiğimiz bu insanlar, o
zaman Devlet’in-Osmanlı Devleti’nin ruhunu temsil ediyorlardı. Yani öyle, “solcu” jöntürklerin dediği gibi üç tane “asker-sivil aydın küçük burjuva” paşanın “kahramanlıklarıyla” kurulmuş basit bir yapı falan değildir bu Cumhuriyet!
CUMHURİYET’İN DİYALEKTİĞİ...
Evet, ilk bakışta değişiklik özde değil biçimdedir-şekildedir. Ama mekanik-pasif bir biçim-şekil değişikliği olayı da değildir bu. Osmanlı Devleti ve toplumu için bir tür “çağdaşlık” aşısıdır. Bir tür toplum mühendisliği olayıdır. Bu anlamda da tarihsel bir devrimdir. Dış dinamiğin zorlamasıyla “aktif bir karmaşık” haline gelen toplumda yavaş yavaş iç dinamiklerin de harekete geçmesinin yolu bu şekilde açılacaktır. Yani toplum, Cumhuriyet olayıyla birlikte tıkanan sürecin yolunu açacak yeni bir kulvara giriyordu adeta.
Klasik Osmanlı sistemi ile onun Cumhuriyet biçimi arasındaki fark:
Bu nokta çok önemli. Osmanlı toplumu özünde fetihçi bir toplumdu, üreten ve üreterek ayakta kalan bir toplum değildi demiştik. Fetihçilik bitince de, kendi kendisini yiyip tüketerek ayakta kalabilir hale gelmişti zaten. Cumhuriyet ise, onu kuranların da iradelerinden bağımsız olarak, üreterek varolabilme yoluna giriyordu. Yeni bir kulvar derken kastettiğim budur benim. Aslında bu süreç daha önce İttihatçılar döneminde başlamıştı. “Burjuva yetiştirme”, “bir ulus yaratma” deniyordu bunun adına. Cumhuriyet, zorunlu olarak işte bu yolda devam etti. Artık tek çare vardı önünde: Kapitalist bir toplum haline gelmek!... Yani, Kendi diyalektik inkârını yaratarak-yaratırken varolmak! İşte yeni Türkiye’nin diyalektiği bu olmuştur.
Kemalist Cumhuriyet kendi diyalektik inkarcılarını yaratıyor!...
Kemalist Cumhuriyet, varolabilmek için, herşeye rağmen kendi diyalektik inkârcılarını yaratmak zorundaydı dedik. Ve o da bunu yaptı!... Kendi varoluşunun koşullarını yaratırken kendini üreterek yok edip yeniden yaratmak da diyebiliriz buna! İşte bugün olup bitenlerin anlamını burada aramak gerekir...
Burada, bu açıklamalarla, kuruluş dönemindeki Kuvayımilliye olayını-aşağıdan yukarıya oluşumları-Sistemin iç dinamiklerini- küçümsediğim sonucu çıkarılmamalıdır! Elbetteki Türkiye’nin dört bir yanında direniş grupları da vardı. Örneğin, bir Yeşil Ordu olayı, ya da diğer “çeteler”-gerilla grupları vb... Ama bunlar hiç bir zaman mahalli direniş grupları olmanın ötesine geçemediler-geçmelerine de imkan verilmedi zaten! Onların-sistemin iç dinamiklerinin- başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiştir bu ülkenin tarihinde! Çünkü onlar bu kez de her aşamada Devletin bu yeni sahipleriyle boğuşmak zorunda kalacaklardı! Ne de olsa II.Mahmut’ un torunlarıydı bunlar da!..
Burada altını çizmemiz gereken bir nokta daha var:
Hani ben böyle, “bu niteliksel olarak yeni bir Devlet falan değildir, Osmanlının küllerinden doğma bir Osmanlı Cumhuriyetidir” diyorum ya, bazıları buradan hemen “Cumhuriyet düşmanlığı” sonucunu çıkarıyorlar!.. Kesinlikle hayır, bu sadece bir tesbittir. Böyle bir tesbitten “düşmanlık” sonucunu çıkaranlar onu-Cumhuriyet’i bize bir toplumsal devrim-bir burjuva devrimi-olarak yutturmak isteyenlerdir. Yalanlarının ortaya çıkmasından korktukları için söylüyorlar bunu. Çünkü, eğer Cumhuriyet bir toplumsal devrim olayı değilse, o, benim söylediğim gibi bir Osmanlı cumhuriyetiyse, o zaman Cumhuriyet’in egemenlerinin-Cumhuriyet elitinin-Devlet Sınıfının maskesi de düşmüş oluyor bu durumda. Çünkü bunlar, “solcu” aydınların da yardımıyla, kendilerini şimdiye kadar hep, ya “küçük burjuva devrimcileri”, ya da, modern-kapitalist bir devletin “bürokratları” falan olarak kamufle ettiler! Yani, sanki ortada bir devrim-burjuva devrimi olayı varmış da, bunlar da bu devrimi başarıya ulaştıran devrimci burjuvazinin temsilcileriymiş gibi davrandılar! Bu maskenin düşmesinden korkuyorlar şimdi!. Olay budur.
Ben diyorum ki: Kemalistler Osmanlı’nın Jöntürkleridir. Önce İttihatçılar çıkmıştır sahneye, sonra da, konjonktüre uygun olarak aynı ekolün-kadronun uzantısı olan Kemalistler..Yani, bunlar sapına kadar Osmanlıdır. Osmanlının “batılılaşma” sürecinin ürünü olan, pozitivist-toplum mühendisleridir. Osmanlının “tarihsel devrim geleneğinin” üzerine inşa edilmiş yeni tipte bir tür ideolojik devrimciliktir bunların devrimciliği.Aslında, aynı türden “devrimciler” bugün de egemen halâ Türkiye’nin entellektüel hayatına! ”Solculuk” denilen şey nedir ki bugün Türkiye’de? Aynı akımın “modern”-“çağdaş” uzantıları değil midir bunlar da? “Devrim yaparak” “kurtarmaya” çalıştıkları şey de özünde gene o kadim Devletçiliğimiz değil midir?...
“Ya bunların kendi aralarındaki çelişkiler, bak Kemalistler İttihatçıları ipe bile çekmişler” mi diyorsunuz! Ben size başka bir soru sorayım: Bugün birbirinin düşmanı olan bir sürü “sol” grup var ortada değil mi, haydi açıklayın bakayım bana bunların aralarındaki “çelişkileri”! Yeri gelince bunlar da öldürüyorlar birbirlerini öyle değil mi! Bunlar, toplum mühendislerinin kendi aralarındaki çelişkilerdir! “Öyle değil de böyle devrim yapacağız” tartışmalarıdır aralarındaki tartışmalar da!
KENDİ KARŞITINI YARATARAK VAROLMAK...
Şimdi, bu çalışmanın belki de en önemli kısmına geldik! Beni, ta o ilk başlarda, 1973 Martında bu çalışmaya yönelten, “o anlaşılmaz diyalektiğin” açıklanmasına geldik!Nasıl olmuştur da, yukardan aşağıya o yeni Devletleşme süreci, kendi inkârı olan bir Anadolu sivil toplum potansiyelini yaratabilmiştir? Ucu, bugüne kadar uzanan bu diyalektik nasıl bir diyalektiktir?
Olayı çözdükten sonra, tabi herşey çok basit görünüyor! Ama o “çok basit” olanın anlaşılabilmesi için yıllar geçti! Cevap şöyle:
Ortaçağ Avrupasında feodaller kent toplumu olarak sivil toplumu nasıl yarattılarsa, bizim Batıcı-Kemalist Devlet sınıflarımız da, Anadolu sivil toplumunu gene aynı şekilde, aynı diyalektiğe tabi olarak yaratmışlardır! “Devleti kurtarmak” güdüsü kaçınılmaz olarak onları bu türden bir yola sokmuştur!
Örneğin, Ortaçağ’da bir kentin kurulması olayını ele alalım. Bir feodal bey neden kent kurucu oluyordu? Feodalizmle, kapitalizmin ana rahmi kent arasındaki ilişki ne idi? Feodal bey, bir kenti kurarken kendi ipini çektiğinin farkında değil miydi? Ya da, kenti kurarken, intihar etmek için, kendini yok etmek için mi yapıyordu bunu? Tabii ki hayır! O an onun tek düşündüğü kendi çıkarı idi. Kent kurulacak, ticaret gelişecek, o da bundan yararlanacaktı. Pazardan vergi alacak, kendi tüketim ihtiyaçlarını daha kolay temin edecekti vs. Bir de tabi, sistemin kendi içindeki çelişkiler açısından, köylülerin- serflerin, yani kendi karşıtlarının dışında, onlara karşı kendisini güçlendirecek, onlara bağımlı olmaktan kurtaracak, altın yumurtlayan bir tavuk gibi sırf kendisine tabi bir alternatif, bir çıkış yolu olarak görüyordu onu-kent’i-. İşte, kendi “inkârını” yaratma olayı budur.
Başka bir örnek verelim. Burjuvaziyi ele alalım. Bugün burjuvalar “araştırma- geliştirme” çalışmalarına milyarlarca dolar yatırıyorlar. Neden? Yeni bilgilerin üretilmesine yol açarak, bu bilgileri kullanıp, rekabette üstte kalabilmek, daha çok kâr elde edebilmek için değil mi? Ama her yeni bilgi, pratikte, üretici güçlerin biraz daha gelişmesine yol açıyor. Ve giderekten o hale geliyor ki, kapitalistler, daha çok kâr elde edebilmek için, işçilerin yerine mümkün olduğu kadar makineleri, robotları kullanmaya başlıyorlar. Başlangıçta müthiş birşey bu tabi! Ne grev var, ne hasta olmak! Her bir robot, altın yumurtlayan bir tavuk onlar için! Ama bir düşününüz şöyle, nereye gidiyor bu işin sonu diye! İlerde, işçilerin yerini büyük ölçüde robotlar aldığı zaman nasıl kâr elde edecek kapitalist! Kâr olayı, işçinin sırtından kazanılan artı değerle ilgili birşey değil mi, işçinin yerini robot alınca kâr da ortadan kalkar! Kâr olmayınca da kapitalist olmaz! Kapitalizm kendi inkârını yaratmaktadır. Modern komünal topluma giden yol böyle inşa ediliyor...
Anadolu burjuvazisinin doğuş diyalektiği…
Tekrar Osmanlının ve Cumhuriyet Türkiyesinin Batılılaşma sürecine dönersek, evet, nasıl olmuştur da bu süreç zamanla kendi diyalektik inkarı olarak bir Anadolu kapitalizminin ortaya çıkmasına neden olmuştur?
Burada birbiriyle içiçe, birbirini tamamlayan iki süreçle karşılaşırız. Bunlardan birincisi açıktır. Batı kültürüne göre yeni insan tipleri ve yeni bir toplum yaratılmaya çalışılmaktadır. Bu demektir ki, yeni insan tipleriyle yeni bir yaşam biçimi topluma egemen kılınacaktır. Bu amaçla sistemin içinde Batı’dakilere benzer kurumların oluşturulmasına çalışılır. Meşrutiyetin ilanı, Tanzimat Fermanı, Parlamentonun oluşması, bankaların kuruluşu, Batı’dakilere benzer yeni yasaların çıkarılması vs. bütün bunlar hep tepedeki batıcı bürokratların „yeni bir sistem yaratabilmek“ için başvurdukları etkinliklerdir. Şerif Mardin hocayı dinleyelim:
“Bunlar, sivil kurumların Türkiye’de bulunmadığının ve bunun da kendilerini, fikirlerini tatbik imkanı az olan sosyolojik bir yapı ile karşı karşıya bıraktığının farkındaydılar. Bundan dolayı gerek ittihatçılar, gerek Kemalistler bu ara’yı temsil edecek kurumları (bankalar vs.), sınıfları (ticari ve endüstri burjuvazisi) ve yasaları (Cumhuriyetin Medeni Kanunu ve Ticaret Yasaları) temellendirmeye çalıştılar. İlginç olan ve kurumsal sosyolojinin üzerinde durması gereken gelişme, “sivil toplum” kurucusu olarak tanımlayabileceğimiz bu yeni yapıların, uzun vadede Kemalistler tarafından değil, fakat dindar Müslümanlar tarafından zaptedilmiş olduklarıdır”.
Yani, Şerif Mardin diyor ki; batıcı Devlet Sınıfı kendine bir kitle temeli yaratarak kendi dünya görüşüne göre yeni bir toplum inşaa edebilmek için (kendisine bağlı, batıcı-Devletçi bir kapitalist toplum yaratabilmek için) Batı’da kapitalist sistem içinde varolan kurum ve kuralları yukardan aşağıya doğru Türkiye Toplumu içinde oluşturmaya çalışır. Bunu yaparken onun amacı “cahil” geleneksel İslamcı Reaya’yı-muhalefeti eriterek yok etmek, insanları bu yeni kurum ve kuralların-ilişkilerin içinde kendi dünya görüşüne göre yeniden şekillendirmektir (Osmanlı bu işleme “devşirmecilik” diyordu). Örneğin bankacılık sistemini ele alalım: Bankayı kurdun, bu kolay. Başına da kendi görüşüne uygun Devletçi bir müdür, personel vs. atadın. Bu da kolay! Peki kime hizmet verecekti bu banka? Senin o “cahil”-geleneksel İslamcı insanlarına değil mi? Köylü Mehmet ağaya krediyi verdin, işleri iyi gitti. Seneye daha büyük bir kredi... gübreydi, yeni makinalardı derken al sana işte bir Anadolu kapitalisti! Aynı süreç ticaret ve sanayi kapitalizminin gelişimi açısından da geçerlidir. „Kapitalistleşmek“, „kapitalist yaratmak“ mı diyordun (sen sadece Koçlar falan gibi sisteme sadık kapitalistler mi istiyordun), al sana işte kapitalist! Hem de aslan gibi, dini bütün, yerli mi yerli bir Anadolu kapitalisti! Böyle gelinir 1950 lere. DP bu sürecin ürünü olur…
Ama durun bakalım bitmedi, süreç daha yeni başlıyordu!...
Açın 1789 Fransız Devrimi tarihini okuyun. Biz şimdi 1789 deyince öyle hemen bir hamlede işin bittiğini, burjuvazinin eski sistemi yok ederek „yeniyi“-kendi düzenini- birden kuruverdiğini falan düşünüyoruz! Olur mu hiç, daha sonra neler oluyor! „Eski“, hiç bir zaman öyle kolayca pes ederek yerini yeniye bırakmak istemiyor. Bir müddet daha alt alta üst üste bir süreç yaşanıyor…
Bizde de öyle olmuyor mu? 27 Mayıs, Devletin yeni yetme Anadolu burjuvalarına cevabı oluyor!… Derken, 12 Mart ve 12 Eylül. Bütün bunların altında yatan hep aynı diyalektik. Bir yanda Devlet-Osmanlı artığı eski Devlet- ve Devletçi düzen, diğer yanda ise, aşağıdan yukarıya doğru gelişen Anadolu kapitalizminin güçleri…
Derken Özal çıkıyor tarih sahnesine. Hep denir ki, „Özal bir koalisyonu temsil ediyordu“. Kimdi peki o „koalisyonun“ ortakları?Eskinin Devletçi-büyük burjuvalarıyla yeni yetme Anadolu burjuvaları değil miydi?...
Özal’la birlikte dışa açılmaya başlayan sistem, eski içe kapalı Devletçi yapının çerçevesini zorlayarak koalisyon ortaklarına sınırsız gelişme olanağını sunuyordu. Yani artık sırtını Devlete dayayarak içe kapalı Türkiye’nin sınırlı potansiyelini paylaşmak için kendi aralarında birbirlerini yeme kavgası vermek zorunda değildi burjuva kanatlar!… Ürettiğin malı satmak mı istiyordun, al çantanı eline, açıl dünyaya, bul müşterini malını sat ve kazan… Küreselleşme süreciyle birlikte açılan yeni bir yoldu bu, yeni bir paradigmaydı ve sistem de bu yolda ilerlemeye başladı… Bu konuda daha önceki bir çalışmada şöyle diyorduk: http://www.marmarayerelhaber.com/Munir-AKTOLGA/22063-Su-kuresel-sermaye-milli-sermaye-konusu
Gele gele geldik bugüne, AK parti’ye ve onun „kutsal“ hale getirilen lideri Erdoğan olayına. Neden „Devrimin ikinci aşaması“?
İşte AK Parti ve Erdoğan olayı da bu süreç içinde bir konağı temsil ediyor. http://www.marmarayerelhaber.com/Munir-AKTOLGA/32716-Yasanilmaya-baslanan-surec-devrimin-ikinci-asamasina-iliskindir … Bu konuda daha önce birçok makale kaleme aldım. Bunların hepsi yukarıdaki sitede mevcut. Bu nedenle burada işin ayrıntılarına girmiyorum. Şu an söz konusu olan büyük tablo içinde bulunduğumuz yer ve bunun „demokratik cumhuriyete“ geçişle olan ilişkisi…
Yeni, eskinin içinde ortaya çıkıyor, gıdasını ondan alıp, onun potansiyelleriyle beslenip gelişerek daha sonra onun yerini alıyor demiştik…
Bu o kadar önemli bir ifade ki, bence özellikle „solcuların“ bu cümleyi çerçeveleterek duvarlarına asmaları gerekiyor! Her türlü pozitivizme karşı bir numaralı ilaç bu!...
Yani, DEVRİM denilen olay, eskiden beri varolan sistemin içinde ezilenlerin, sömürülenlerin egemen sınıfa karşı duydukları nefreti, öfkeyi kusarak isyan edip onu devirerek iktidarı ele almaları, ve sonra da kendi düzenlerini kurmaları olayı değildir!... İşte bütün o eski „solcu“ ve de Marksist-Leninist devrim anlayışlarının zayıf noktası burasıdır… Benim, Marksizm işçi sınıfının delikanlılık döneminin ideolojisidir derken anlatmak istediğim şeyin özü budur.http://www.aktolga.de/m23.pdf Kapitalist sistemin içinde ezilen, sömürülen sınıf olan işçi sınıfı „bilinçlenip“ örgütlenerek sömürüye karşı başkaldırıyor, burjuvaziyi devirerek kendi iktidarını-sosyalizmi-kuruyor!... Ya da, gene aynı devrim anlayışıyla, eski Türkiye’nin ezilenleri-„Siyahları“ Devlet sınıfının- „Beyazların“ iktidarını devirerek yönetimi ele alınca burjuva devrimi öyle bir çırpıda tamamlanmış olacak!… Yok böyle şey!... http://www.marmarayerelhaber.com/Munir-AKTOLGA/35524-Devrimin-ikinci-asamasina-giden-yol-tarihsel-uzlasmadan-geciyor
Ezilenler, sömürülenler, yani sistemin içinde „karşıt“ kutbu temsil edenler, anne-baba-çocuk diyalektiğinde sadece kendi içinde çocuğa hamile kalarak daha sonra da onu doğuran anneyi temsil ederler. Yani, yeni olan anne deği, o çocuktur!… Erkek egemen bir toplumda kadının erkek iktidarını devirerek kendi egemenliğini kurmasını devrim olarak anlamaya benzer bu!... İşte, işçi sınıfı da aynı şekilde, kapitalizmin içindeki bir sınıf olarak tıpkı çocuğu doğuran anneye benzer. Bu nedenle devrim, işçi sınıfının ayaklanarak iktidarı ele alması, burjuvaziyi yok ederek kendi düzenini-sosyalizmi-kurması olayı değildir. Devrim, kapitalizmin içinde gelişen üretici güçlerin mevcut üretim ilişkileri kabına sığamaz hale gelince modern sınıfsız bir topluma ilişkin yeni tipten üretim ilişkileriyle birlikte yeni bir toplumun doğuşu olayıdır. Ya peki o, devrimin iki aşamalı olması, onu nasıl açıklayacağız? Yani, önce işçi sınıfının iktidarı ele alarak kendi sistemini kurmasını (birinci aşama olarak „sosyalizm“), sonra da, bu sosyalist sistem içinde gelişen üretici güçlerin ikinci aşama olarak „komünist toplumu“ yaratması olayını… bunun neresi yanlış? Denilebilir ki (yukardaki makalede) sen kendin „devrimin ikinci aşamasından“ bahsediyorsun, burada neden böyle bir şey söz konusu olamıyor?...
Devrimin iki aşamalı olması sorunu?...
Ben size başka bir soru sorayım: Sosyalist sistem neden yıkıldı? Madem ki sosyalizmden amaç, kapitalizmin içinde artık gelişemez hale gelen üretici güçleri geliştirmekti ve sonra da buradan „ikinci aşamaya“ geçilecekti, bu neden mümkün olmadı?... Ama siz de bana diyorsunuz ki, orada mümkün olmayan devrimin bu iki aşamalı olması olayı bugün Türkiye söz konusu olunca nasıl mümkün hale geliyor?...
Bakın, Marksist devrim anlayışının özü „sosyalizmi yaratan üretici güçlerin ve üretim ilişkileri sisteminin kapitalizmin içinde gelişemeyeceği“ anlayışına dayanır. Çünkü, kapitalizm üretim araçlarının özel mülkiyetine dayanırken, sosyalist sistem üretim araçlarının mülkiyetinin toplumsal hale geldiği bir sistemdir (sosyalizmin tanımı böyle) Bu nedenle, önce iktidar alınmalıdır ki, daha sonra üretici güçler gelişerek sosyalist toplumu ve üretim ilişkilerini inşa edilebilsinler. Yani bu durumda „yeni“ olan (sosyalizm) „eskinin“ (kapitalizm) içinde gelişerek doğmuyor!… Devrim, iktidarın işçi sınıfı tarafından ele geçirilmesi olarak tanımlanınca bu durumda iş toplum mühendisi profesyonel devrimcilere (toplumsal doğum uzmanlarına) kalıyor!... Daha başka bir deyişle denilmek isteniyor ki, bu durumda geçerli olan POZİTİVİZMDİR, pozitivist dünya görüşüdür!... Anladınız mı!!... İşte sosyalist sistemin yıkılmasının nedeni budur!…
Bugün Türkiye’de gelişmekte olan burjuva devriminin „ikinci aşamasından“ bahsetmemiz ise tamamen başka bir olaydır. Burada tam tersine, daha da ileriye gidebilmek için üretici güçlerin varolan sistemin içindeki gelişme seviyesine uygun bir bilincin, buna bağlı bir dünya görüşünün-ve örgütlenmenin öne çıkması gerektiği ortaya konuluyor… Yani, kapitalizmin-üretici güçlerin-gelişme düzeyinin bugün Türkiye’de şu ankinden daha ileri bi rüst yapının oluşumunu gerekli kıldığından bahsediliyor… Çünkü, maddi gerçekliğin oluşumuyla onun bilincinin ortaya çıkışı olayı arasında önce gelen daima birincisidir… Önce maddi süreç yaşanılarak yaratılıyor, sonra da onun bilincine varılıyor… Türkiye şimdi tam bu noktada. Türkiye kapitalizmi-sistem şu an kendi gelişme düzeyine uygun demokratik bir cumhuriyete geçişin sancılarını yaşıyor…
Türkiye’de kapitalizmin gelişme süreci yukardan aşağıya ve aşağıdan yukarıya doğru birbirini tamamlayan-fakat birbirine zıt iki kanaldan gerçekleşmiştir… Şimdi olması gereken, küreselleşme paradigması içinde bu iki kanalın birleşerek tek bir süreç haline gelebilmesidir… Çünkü ancak burjuvazinin ve işçi sınıfının birliği sağlanarak eskinin içinden doğup gelen yeni sistem kendi ayakları üzerinde yürür hale gelebilir… „Beyazların“ Kemalist Cumhuriyeti kendi karşıtı-reaksiyon olarak „Siyahların“ Cumhuriyetini yarattı. Şimdi olması gereken, „Beyaz“-„Siyah“ etkileşimiyle ortaya çıkacak MELEZ-DEMOKRATİK BİR CUMHURİYETTİR!… Devrimin ikinci aşamasının hedefi budur…
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- TARİH NEDİR?..
16.11.2024 - AMERİKAN SEÇİMLERİ Mİ DEDİNİZ!..
9.11.2024 - ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI BAŞLAMIŞ BİLE!!
31.07.2024 - İTTİHATÇILIK NEDİR?
3.06.2024 - YAŞANILAN SÜRECİN DİYALEKTİĞİ!..
9.04.2024 - DAHA İLERİYE NASIL GİDECEĞİZ?..(3)
20.07.2023 - DAHA İLERİYE NASIL GİDECEĞİZ?..(2)
18.07.2023 - DAHA İLERİYE NASIL GİDECEĞİZ?.. (1)
17.07.2023 - KİMLİK SORUNU (4) KÜRESEL-BİLİŞSEL KİMLİĞE GİDEN YOL…
20.06.2023 - KİMLİK SORUNU (3) KÜRESELLEŞME SÜRECİ…
18.06.2023
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
Hrac Madooglu
Basbakanin uslubu hakkindaki dusunceniz nedir Sayin yazar? Bir basbakan halkina ve muhalefette olan vatandaslarina boyle mi hitap etmeli sizce? Biktik artik samar oglani gibi azar isitmekten. Darbecilerin, Kemalist fasistlerin geri gelmesini elbette istemiyoruz ama onlarin yontemlerini kullanip tehdid ve siddetten medet uman bir hukumete de tahammulumuz yok artik. Barisci bir gosteriye biber gazli polisler gondermek de ne oluyor?