Münir AKTOLGA
27 Mayıs’a ve daha sonra da 12 Mart’a ve tabi sonra da 12 Eylül’e, 28 Şubat’a damgasını vuran “Beyaztürk”-Devletçi Merkez’in ruh halini, bunun oluşturduğu ortamı, ilişkileri bilmeden, bugünlere nasıl geldiğimizi, “Türkiye’nin Zencilerinin” reaksiyoner-restorasyoncu jakoben ruh halinin nasıl ortaya çıktığını anlamak mümkün müdür?..
Bir söz vardır, “etme bulma dünyası” diye!.. Ama dikkat, bu durum ne o “edenlere”, ne de daha sonra onlara reaksiyon olarak ortaya çıkanlara hiçbir şekilde “haklılık” kazandırmıyor! Yani, “zamanında onlar yaptı şimdi sıra bizde” diyerek kimse o “Beyaztürk” saltanat dönemini gösterip buradan şu anki densizliklere “haklılık” kazandırmaya çalışmasın!.. Çünkü “Hak”, hiçbir zaman etki-tepki ilişkileriyle ortaya çıkmaz... O, her durumda, sistem merkezinde bulunan sıfır noktasında -kantarın topuzunun durduğu yerde!- temsil edilir... “Hak’kın”, adaletin, eşitliğin kaynağı budur...
Koca Yunus boşuna, “bir Ben vardır benden içeri” dememiş!.. Reaksiyona dayalı da olsa “ben”, bendir... “Ben Haklıyım” diyerek nefsini mutlaklaştırmaya, “Hak’kı” kendi nefsine mal etmeye başladığın an olay bitiyor!.. Çünkü, hiçbir zaman, hiçbir “ben”-nefs Hak’kı -“benden içeri olan” o öteki “Ben”i- temsil edemez!..
12 Mart’a varan süreci aslında 27 Mayıs’ 1960’dan itibaren ele almak gerekir...
“Menderes’in idamının ertesi günü Başkent’e bir sessizlik çöktü. Sanki ülkeyi 10 yıl yönetmiş olan Başbakan asılmamıştı. Ne partilerden bir açıklama, ne protesto yürüyüşleri... Sokaklar sakin, Meclis tepkisiz, gazeteler yorumsuzdu. Kiminde küçük bir haber, kiminde sıradan bir başlık, kiminde birkaç resim... Aslında infazlardan tam 10 gün önce basının en önde gelen isimleri Devlet Başkanı Gürsel’in huzurunda 27 Mayıs’a sadık kalacaklarına dair bir bildiri imzalamışlardı”[1]...
12 Mart Muhtırasıyla birlikte Demirel de “şapkasını alıp gitmemiş miydi”!?..
Peki ne demek oluyor bütün bunlar; bizim halkımız gerçekten “vurdumduymaz, korkak, yüzsüz” bir halk mıdır?..
Ben o kanaatte değilim tabi! Osmanlı’nın “Yönetilenleri” olarak yüz yılların içinden süzülüp gelen kendine özgü bir mücadele geleneği vardır bu halkın. Dikkat edin, bunun altında yatan da hep o, sabır felsefesi olmuştur!.. Bu toprağın insanları beklemesini çok iyi bilirler; bu arada da hiç farkettirmeden karşı tarafın altını oyarlar!.. Ta ki, kendini yenilmez kabul eden karşısındakiler en ummadıkları anda gürpedek göçüp gitsinler!..
Şimdi soruyorum ben herkese, 12 Mart Muhtırasından sonra “şapkasını alıp da gitmeseydi” ne yapacaktı Demirel? Kiminle, ne ile sürdürecekti mücadeleyi? Eğer o zaman Demirel “direnmeye” kalksaydı buna en çok sevinen bizzat cuntacılar olmaz mıydı; hemen oracıkta onun da kafasını kopararak, parlamentoyu kapatıvermezler miydi!?.
Peki ne yaptı sonra “şapkasını alıp giden” o Demirel? Bekledi bekledi, karşı tarafın tükenişine paralel olarak, kendi gücünün de yeteceğine kanaat getirince 1973 Mart’ında Gürler’in Cumhurbaşkanlığı mücadelesi esnasında Muhtıra’dan sonra attığı geri adımın rövanşını alıverdi!.. Parlamento’nun üstünde uçan Batur’un jetlerine falan aldırmadan Gürler’e “hayır” deyiverdi! Ve olay -12 Mart olayı- bitti!..
Tabi, Sıkı Yönetim Mahkemelerinde, “ABD emperyalizmine ve 12 Mart darbecilerine karşı Parlamento’yu ve Demirel’i destekliyoruz” diye bas bas bağıran bizlerin de desteğiyle!..
Unutmayın, 27 Mayıs’ta Menderes ne idiyse, 12 Mart’ta Demirel, 15 Temmuz’da da Erdoğan odur!..
Dikkat ederseniz, benim bu çalışma boyunca -ve daha önceki çalışmalarda da- hep altını çizmeye çalıştığım bir ilke var: “Yeni” olan daima “eskinin” içinde olgunlaşıyor ve tıpkı ana rahminden çıkıp gelen bir çocuk gibi onun içinden, onun diyalektik anlamda inkârı olarak doğuyor... Peki, “yeninin” “eskinin” içinden bu çıkıp gelme işi nasıl oluyor; yani öyle her “yeni” olan şey “eskinin” içinden bir anda pat diye çıkıyor mu!? Hayır tabi!! Bir çocuğun doğumu bile dokuz ay sürüyor düşünsenize! (sadece bu da değil, bir de o çocuğun daha sonra annenin kanatlarının altında gelişmesi süreci var!.. ) Yani, bu “çıkıp geliş” olayı bir süreç meselesidir. “Eskiyle” “yeni” birbirlerinden kesin olarak ayrışana kadar, birbirlerinin diyalektik inkârı olarak, ama içiçe birlikte varoluyorlar...
Bu durumu, yani hem birlikte olma, hem de ayrışma halinde olma durumunu toplum söz konusu olduğu zaman, hem sistemin elementleri olan tek tek bireylerde, hem de bir bütün olarak sistemin gelişiminde, her kademede izleriz. Öyle ki, bazan tek tek insanların bile bir ayağı bu tarafta (yani “eskinin” içinde), diğer ayağı ise öbür tarafta- “yenide” olabilir!.. Bu nedenle, belirli bir anda hangi tarafın ağır bastığına bakarak deriz ki, “sistemin -yada kişilerin- şu yanı “yeniyi”, bu yanı da “eskiyi” temsil etmektedir”...
Evet, şimdi o, “Demirel niye direnmedi” diyenlere soruyorum, “peki siz niye direnmediniz”!? (Aslında aynı soruyu “15 Temmuz’da siz niye direnmediniz” diye de sormak gerekir!..) Niye kimsenin gıkı çıkmadı o zaman?.. 12 Mart’ı desteklemek için bildiri bile yayınlayan “Devletçi-solcu-sivil toplumcu” mantığa bakın hele!!.. Başta DİSK olmak üzere, “devrimci sivil toplum” örgütleri diye yere göğe sığdıramadığımız o çok “ilerici” kuruluşların bile darbeyi destekleme yarışına girdikleri ortamda Demirel “niye direnmedi” diye suçlanacak öyle m![2] Hepsi sahte bu kahramanlıkların!..
Bence Demirel’in günahı “korkması”, korktuğu için “şapkasını alıp gitmesi” değildir!.. Onun günahı -“suçu”- daha sonra -Cumhurbaşkanı olduktan sonra- kendi cellatlarının kucağına oturarak, neredeyse onların sözcüsü haline gelmesidir!.. Menderes, ya da diğer idam edilenler yaşasalardı daha sonra ne yaparlardı, nerede dururlardı bilinmez tabi, ama geçmişte mangalda kül bırakmayan birçoklarının bugün nerelerde olduklarını biliyoruz biz!..
Kimse kusura bakmasın, birçok eski yol arkadaşını hayal kırıklığına uğrattığımın farkındayım, ama maalesef gerçek budur!.. Sınırlı da olsa varolan demokratik ortamı daha da geliştirmek için çaba sarfetmek varken, “Beyaztürk” cephenin ideolojik etki alanı içinde “Filipin tipi demokrasi”, veya “cici demokrasi” diye dalga geçerek ayağımızı bastığımız demokratik zemini tahrip etmeye çalıştık.
Ne için yapıldı peki bunlar?.. Biz istediğimiz kadar, “hayır bizim hedefimiz sadece Demirel’i düşürmek değildi, biz sosyalizmi kurmak için yola çıkmıştık” deyip duralım! Yaşanılan hayatın gerçekliği içinde, “düşmanımın düşmanı dostumdur” diyerekten o dönemde Parlamento ve demokrasi düşmanlarıyla objektif olarak ittifak içinde olduk mu olmadık mı, bana ondan haber verin!? Sübjektif olarak kafamızda başka şeyler varmış, niyetimiz iyiymiş, tamam... Vietnam savaşının da etkisiyle “kahrolsun Amerika” diye bağırıp çağırıyorduk, tamam... Ama bunların bizim sübjektif idealist-pozitivist dünyamızın sloganları olmanın ötesinde sınıf mücadelesi ortamında iç dinamikler açısından Devlet sınıfının çarkına su taşımaktan ve bu arada da kendi kendini tatmin aracı olmaktan başka bir anlamı var mıydı!?..
İsterseniz hemen dünden bugüne atlayalım ve bakalım bugün neler oluyor!?.. Alın şimdi bir PKK’yı -ve de bütün o “Beyaztürk”, “Beyazkürt” solcularını- ne oldu, nereye gitti o, senelerce “kahrolsun Amerika” diye bağırıp çağırmalar!? Ha, şimdi artık o da “Erdoğan’a karşı” diyerek, “düşmanımın düşmanı dostumdur” hesabı Amerika emperyalist olmaktan çıktı ve “müttefik” oldu öyle mi!? Ve de siz, “düşmanınızın düşmanı” bu Amerikan emperyalizmini arkanıza alarak sosyalizmi -pardon, “komünal düzeni”- kuracaksınız!?.. Helâl olsun!..
İşin ilginç yanı, aynı mantığa öbürlerinin de -“Siyahların” da- sahip olmalarıdır! Trump daha gelmeden, “Obama kötü Trump iyi” diye bas bas bağırıyorlardı; Trump gelecek bütün sorunlar bitecekti!.. Ne oldu peki sonra!? Bu nedir şimdi Allah aşkına, nasıl bir siyaset yapma tarzıdır bu?..
Ne kadar ilginç değil mi, 1973 Mart’ında general Gürler’in Cumhurbaşkanlığı’na karşı çıkarak Parlamento’yu savunduğu için ben Demirel’i desteklediğim zaman bütün o eski “solcu” yol arkadaşları bana karşı çıkıyorlar, beni adeta aforoz ediyorlardı! Ama daha sonra Demirel Devletleştirilince birden bire onların hedefinden çıkıverdi(!), nedense artık ondan sonra hiç “Morisson Süleyman” sloganını duymadık da!!..
Bunlar unutulur mu sanıyorsunuz? Demirel daha sonra saf değiştirdi ve Devletçi cepheye katıldı diye bütün bir tarih yeniden mi yazılacak?.. Benzer bir durum bugüne damgasını vuranlar için de geçerli değil mi!?
Yazarlar
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları













































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023