Mustafa PAÇAL
Geçtiğimiz hafta Perşembe günü Türk-İş,Hak-İş,TİSK ve TOBB başkanları ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Başbakanla bir araya gelerek sendikal hakları yeniden düzenleyen Toplu İş İlişkileri Yasası (TİİY) tasarısı üzerinde taraflar arasında anlaşmaya vardıklarını ve Ekim ayında açılacak TBMM’nin gündemine tasarının öncelikle getirileceği konusunu, kamuoyuna açıkladılar.
Basına yansıdığı kadar ile anlayabildiğim, tasarı içinde sosyal taraflar arasında kritik tartışmalara neden olan işkolu sayısı ve barajı konusunda taraflar arasında anlaşma sağlanmış olmasıydı.
Bu durumu biraz açalım; halen yürürlükte olan sendika yasalarına göre bir sendikanın, bir işyerinde veya işletmede toplu iş sözleşmesi yetkisi alabilmesi için, o işkolunda çalışan işçilerin %10’nunu ve işyeri ve işletmede ise %50+1’ni örgütlemesi gerekiyor.
Türkiye’de halen geçerli olan işkolu sayıları ile barajları ILO standartları ile çelişkili ve uyumsuz düzenlemelerdi ve tarafların en çok tartıştığı konuların başında geliyordu.
Yeni anlaşmaya göre tasarıda bu baraj oranları ilk dört yıl için %1’e,sonraki iki yıl için %2’ye ve sonrası için %3’e düşürülmesi öngörülüyor.
Bu arada bu sorunla ilgili diğer bir sorunda bu barajlara bağlı olarak halen 28 olan işkolu sayısının, yeni tasarı 21’e düşürülmesi idi.
Şimdi getirilen yeni düzenlemeyle, işkolu sayısı 21 olursa ki burada %3’lük baraj,eskisine oranla daha yüksek anlamına geliyor.
Sendikalara barajların düşük olacağı 4 ve 2 yıl içinde hızla örgütlenin deniliyor.
Ancak bu verili koşullarda örgütlenmenin zorlukları orta iken getirilen bu düzenlemeler sendikalara “deli gömleği” giydirmeleri anlamına geliyor.
Oysaki Türkiye’nin imzaladığı ILO sözleşmeleri ile Avrupe Sosyal Şartı çalışanların örgütlenme,toplu pazarlık haklarına erişiminde herhangi barajı öngörmüyor.
Evet,bu tasarı, üzerinde sosyal tarafların uzunca bir süredir tartıştığı bir konuydu.
Bir türlü anlaşma sağlanamıyordu.
Özellikle sendikaların toplu iş sözleşmesi yetkisi almalarını düzenleyen maddeler anlaşmazlık konularının başında geliyordu.
Hükümette, topu sosyal taraflara atıyor,Başbakan ise her defasında “anlaşın öyle gelin” diyen bir tutum içinde davranıyordu.
Başbakan,bakan ve sosyal tarafların “anlaştık” dedikleri tasarının içeriğini kısaca bir hatırlamakta fayda var.
Tasarı sendikal hak ve özgürlükler alanında, ne Türkiye’nin imzalamış olduğu ILO sözleşmelerini karşılamakta ve nede AB/Türkiye müzakerelerinde “Sosyal haklar” dosyasının müzakereye açılmasının şartını ortadan kaldıracak yeterli ölçülere sahip bulunmakta idi.
Bu tasarı işçilerin sendikalara üye olmasında noter şartını kaldırmak,toplu sözleşme yapabilmek için işkolu ve işyeri üye barajında, tedrici iyileşmeleri getirmenin yanı sıra kısmen kimi sendikal faaliyetlerin serbestleşmesine sınırlı olanaklar sağlamakla olan yasal düzenlemeleri içeriyordu.
Şimdi son gelişmeye bakacak olursak,bu tabloyu gören herkes sanacak ki sendikal hak ve özgürlükler yalnızca hükümet ve sosyal tarafların kendi aralarında anlaşarak çözebilecekleri bir sorun,Eh onlarda bir araya geldi el sıkıştı ve sorun çözüldü diye hayra yoracaklar gibi bir görüntü yansıyor, kamuoyu ekranına.
Oysaki sendikal haklar ve özgürlükler sorunu, Türkiye’nin demokratikleşme ve insan hakları sorunun bir parçası olarak, öyle kapalı kapıların arkasında anlaştık demeyle çözülecek sorun olarak görülmüyor ve görülmemeli de.
Yukarıda belirttiğim gibi sendikal haklar alanında Türkiye, 12 Eylül askeri darbesinde bu yana, hep ILO tarafından sorunlu ülkeler kategorisine alındı.
Çünkü,12 Eylül askeri darbesiyle sınırlı olan sendikal haklar daha da geriye götürülmüş ve sendikal hareket, hem devletin ve hükümetlerin ve hem de kimi işverenlerin baskısı altına alınmıştı.
Şimdi gündeme getirilen yeni yasa tasarısının tartışılması sırasında başta TOBB gibi işveren kuruluşları olmak üzere, tasarı ile getirilmek istenen sınırlı sendikal haklara bile itiraz edecekler ve kanımca meclis görüşmeleri sırasında da itirazlarını sürdürerek, tasarının mümkün olduğu kadar sınırlı iyileşmeler getirmesi için lobi faaliyetinde bulunacakları görülüyor.İşte bu durumda sendikal haklara da Ankara kriterleri diye bir ölçü ortaya çıkacak bu kabul edilemez bir durumdur.
Halbuki, bugünün dünyasında rekabet gücü yüksek tüm ekonomilere sahip ülkelere baktığımızda, demokratik,sendikal ve sosyal hakların gelişmiş olduğunu görmekteyiz.
Bu arada Türkiye’nin ILO standartları bakımından sendikal ve sosyal haklar alanında sorunlu ülkeler arasında bulunması,kimi iş çevreleri için küresel rekabet bakımından avantajlı görülüyor olabilir.
Ancak bu durum bizi rekabette avantajlı duruma getirmiyor.
Dünyanın 17.büyük ekonomisine sahibiz, ancak dünya ekonomik rekabet sıralamasında 50.sıranın bir altına iniyoruz ve bir üstüne çıkıyoruz.
Ekonomik rekabet alanında Çin gibi ülkelerin değil, nitelikli işgücüne sahip ve çalışanların haklarını geliştirmiş ülkelerin örnek alınması herkesin yararınadır diye düşünenlerdenim.
Diğer yandan,aynı iş çevreleri sıra ekonomik ve ticari ilişliklere geldiğinde baş tacı yaptıklar AB kriterlerini,sıra sendikal haklara,demokratik haklara gelince umursamaz oluyorlar.
Evet,Türkiye dünyanın 17.,Avrupa’nın 6. büyük ekonomisine sahip bir ülke ancak, ILO standartlarına göre sendikal ve sosyal haklar bakımından kimi Afrika ülkeleri ile aynı hizada bulunuyor.
Bu bakımda Başbakan,bakan ve sendika liderlerinin anlaştık demesiyle sendikal haklar alanında bulunan mevcut sorunlar çözülmüş ve küreselleşen rekabette durumumuz iyileşmiş olmuyor.
Onun için AB’ne aday,ILO sözleşmelerinin tarafı olmuş bir ülkenin hükümeti, sendikal ve sosyal haklar alanında elbette sosyal tarafların görüşünü almalı, ancak bu alınan görüşler ile ILO ve AB kriterleri arasında bir uyum olmasına da özen göstermesi gerekmiyor mu?
Bence çok gerekiyor…
Diğer yandan sendikal hareketinde,ILO standartlarının kendi yararlarına olduğu açıkken,bu ölçünün daha gerisinde bir duruma razı olmaları ayrı bir sorunu oluşturuyor.
Galiba asıl sorunda bu…
Yazarlar
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.04.2021
10.02.2021
13.01.2021
23.12.2020
7.02.2020
22.10.2020
12.10.2020
2.09.2020
26.08.2020
15.08.2020