Oya BAYDAR
Bir ayı aşan zekâ, mizah, duygu, özgürlük, isyan, öfke ve umut patlamasının; Türkiye’yi derinden sarsan, sadece iktidarı değil herkesi, hepimizi, bütün eğilimleri, siyasetleri “titreyip kendine dönmeye” çağıran son bir ayın yaktığı en önemli umut ışığı Cumartesi günü Taksim’de açılan o pankarttı bana göre: “Bir yanım Taksim, bir yanım Lice.”
Dilin düşünceyi etkilemenin ötesinde biçimlendirdiğini farkettiğimden bu yana dilimden savaş, mücadele, cephe, vb. sözcüklerini çıkarmaya; yazarken, konuşurken kullanmamaya gayret ediyorum. Ama bugün kendime yenilip güçlenmesi için hepimizin çabalaması gereken bir cepheden: “bir yanım Taksim, bir yanım Lice” cephesinden söz etmek istiyorum. Lice, Diyarbakır, Şırnak kanarken Taksim’den yükselen adalet, özgürlük, eşitlik, haysiyet taleplerinin sadece Taksim’e, sadece kendine adalet, özgürlük, haysiyetle sınırlı kalamayacağını yüreklerinde duyanların vicdan cephesi...
Çok şeyler söylendi, çok şeyler yazıldı Taksim’e, Gezi’ye dair, daha da söylenecek, yazılacak. Her göz gerçeğin bir yanını -kendi işine gelen, kendi ideolojik, siyasal tercihine, kendi çıkarına uygun olan yanını- daha aydınlık, daha parlak görür, bunun altını çizer. En kötü görenler, en ağır miyoplar ise iktidarlar ile kendi gözleriyle bakamayan, birilerinin askerleri, bindirilmiş, doldurulmuş kıtaları olan bağnazlardır.
Görme-anlama bozukluğunu mümkün olduğunca aşmaya çalışarak, tek yandan değil ortadan ve her yandan bakarak gördüğümü açıkça söyleyecek olursam: Gezi’den yükselip yayılan protestoların ortaklaştığı tek nokta iktidarın muhalefete tahammülsüzlüğüne, devlet şiddetine ve Başbakan Erdoğan’ın tekçi, buyrukçu anlayışına karşı olmaktı. Bunun dışında herkesin derdi, acentası, amacı farklıydı. Gezi’ye ne Taksim Dayanışması, ne şu veya bu siyasal parti veya örgüt, ne çevreciler hakimdi aslında. Çarşı grubu veya benzerleri daha medyatiktiler, ilginçtiler, sesleri de çıkıyordu. Eylem deyince şiddet, yakıp yıkma, cam çerçeve indirme anlayanlar da, onlarca mini gruba bölünmüş olarak oradaydılar tabii ki. Genç veya yaşlı bağımsız direnişçiler, ilk eylemlerin deneyimini yaşayanlar, özgürlük, adalet, yurttaşlık hakkı taleplerini topluca haykırabilmenin coşkusu içindeki insanlar, o unutulmaz mizahın yaratıcısı gençler, internet kuşağı çocukları vardı, üstelik çoğunluktaydılar.
AKP karşıtlıkları siyasi muhalefeti aşıp akılla izah edilemeyecek bir psikolojik saplantıya dönüşmüş, iç savaş, barış süreci, toplumsal dokunun çürümesi zerre kadar umurunda olmayan, AKP çöksün de ne olursa olsun sığlığındaki vesayetçi-darbeci zihniyetin militanları da meydanlardaydı. Ellerindeki bayrakları düşmana kılıç sallar gibi, bayrağın tek sahibi kendileriymiş gibi sallayanlar. Farklı düşüncesi, farklı sözü, farklı çözüm önerisi olanları küfürle, hakaretle, olmadı saldırıyla, kaba kuvvetle susturmaya çalışan, özgür bireyler olmakla değil birilerinin askerleri olmakla övünenler...Evet, onlar da vardı. Ama bütün gürültücülüklerine ve ilk günlerdeki afra tafralarına rağmen Taksim’e hakim olamadılar. İzmir’de, bazı Ege kentlerinde, zaman zaman Ankara’da görece daha güçlüydüler doğrusu, ama güne hâkim görünseler de tarihe hâkim değillerdi; çünkü Gezi’de boy atan, hepimizi şaşırtan, hâlâ da tam anlayamadığımız geleceğin ruhunun dışındaydılar. AKP ne kadar geçmişe aitse onlar da o kadar geçmişte yaşıyorlardı.
Protesto cephesinden barış cephesine
AKP, Taksim’de karşısında gördüğü protesto cephesinin içindeki çeşitliliği algılayamadı. “Aldatılmış masum gençler” ve öteki şer güçleri ayrımı belki kendi adlarına rahatlatıcıydı ama gerçek dışıydı. Ayrım çizgisi; bir ay boyunca direnişin sağladığı bilinç aydınlanmasıyla, birbirini tanımanın, anlamanın, birlikte direnmenin dersleriyle derinleşerek farklı bir yerden geçmeye başlamıştı artık. Devlet şiddeti karşısında birleşenleri ve bu şiddet yüzünden aralarındaki farklılıklara rağmen bir süre kenetlenenleri ayıran hat: ama’sız barışçılık, herkes için adalet, herkes için özgürlük çizgisi ile benim örgütümün, benim düşüncemin, benim ideolojik konumumum özgürlüğü anlayışıydı . Örtülü kadınlarımıza, kendinden olmadıklarını düşündükleri, kendileri gibi düşünmediklerini bildikleri herkese, Öcalan posterleri ve BDP flaması taşıyanlara sözlü sataşmayı aşan, fiili şiddete varan saldırılar (ki, kimse böyle şeyler olmadı diye cebine üflemesin, oldu. ) Gezi ruhu tarafından onaylanmıyor, benimsenmiyordu.
Gezi direnişi travmasına kapılan Başbakan Erdoğan, kurtuluş olarak gördüğü cepheleştirme stratejisini: AKP yandaşları - AKP karşıtları, İslamcı -Laikçi, muhafazakâr yaşam tarzı-Batıcı yaşam tarzı ve “terör örgütü”, “terörist başı” kodlarıyla örtülü Türk-Kürt ikilemleri üzerine kurdu. Gezi’yi milli iradenin karşısındaki şer gücü “bunlar” olarak damgaladı. Yüzde 50 çoğunluğunu koruma uğruna giriştiği bu sorumsuz hamlenin barış sürecine, yani kendi ayağına kurşun sıkmak olduğunu da fark edemedi. Barış sürecinin ayrılmaz parçası olan demokratikleşme yolunda, sürece destek verenlerle bütünleşmek, ulusalcı-şoven güçleri tecrit etmek yolunda güçlü ve güven sağlayıcı adımlar atmak yerine, yine aynı yanlış veya maksatlı okumayla Gezi olaylarının süreci baltalamak isteyen güçlerin tezgâhı olduğunu söylemekten çekinmedi. Oysa, ulusalcı-dayatmacı unsurlara rağmen Taksim’in bileşenlerinin çoğunluğu barış sürecinin müttefikleri, Kürt halkının haklı taleplerinin takipçileriydi.
Gezi ruhundan yükselen umut
Şu çok güç, çok karışık, toz duman günlerde yine umuda intiyacımız var. Bu ülke 2013 Diyarbakır Newrozu’ndaki barış umuduna dönmek zorunda. Çünkü hepimiz bunun uçurumdan önceki son çıkış olduğunu biliyoruz. Açık konuşalım; barış sürecinin mimarı Öcalan’dı, devlet adına üstlenicisi ise Erdoğan. İkisi de barışa mecburlardı, ikisinden birinin yokluğunda barış mümkün değildi.
Bugün gelinen noktada, Öcalan’ın önderliğindeki Kürt siyasal hareketinin üstlendiği tarihî rolü sorumlulukla, aksatmadan ve sabırla götürdüğüne tanık olduk. Kendilerini eşitlik ve adalet talepleri karşılanmamış, mağdur ve hakkı yenmiş hisseden, devlete güveni aşınmış Kürt halkı önderlerine güvendi. Varılan çatışmasızlık noktası bu güvenin eseriydi. Öcalan risk aldı, bir bakıma Türk devletine kefil oldu. Şimdi kitlesinin Öcalan’a güveninin sarsılmasının, kendini bir kez daha aldatılmış hisseden bir halkın hayal kırıklığı ve öfkesinin sonuçlarını düşünmek bile istemiyorum.
Buna karşılık, AKP iyi bildiğimiz devlet refleksiyle, barış ve demokratikleşme sürecinde ipe un sermeyi, estek köstek diyerek ağırdan almayı, adım atmamayı kurnazlık saydı. CHP içindeki ulusalcı çizgiye, MHP’nin Türkçü devletçi şovenizmine, Ergenekoncu ulusalcılığa, kendi damarlarındaki Türk-(Sünni)İslam zihniyetine teslim oldu. Gezi olaylarını, bu teslimiyeti gerekçelendirecek vesile saydı. Barış karşıtı ulusalcılarla, MHP uzlaşmazlığıyla, Ergenekoncu provokasyonla Gezi’de buluştu. Şimdi Lice’de, Şırnak’ta, Diyarbakır’da Kürt halkının demokrasi ve eşitlik taleplerine tıpkı Gezi’deki gibi biber gazı, olmadı kurşun sıkılırken, iktidar sözcüleri yine provokasyondan, çıkar lobilerinden, barışı istemeyen güçlerden söz ediyorlar. Evet, o güçler var: Meclis’te, muhalefetin içinde, Taksim’deki kalabalığın içinde; ama en çok devletin ve iktidarın içinde, hatta kafasındaki tilkilerin kuyruklarının birbirine dolaştığı Erdoğan’ın yanlış hesaplarında var.
Silkinip kendine gelme vakti şimdi: Ne olursa olsun, ne kadar sabır, soğukkanlılık gerektirirse gerektirsin yeni bir cephede buluşma vakti. Bir yanım Taksim, bir yanım Lice diyebilenlerin barış ve demokrasi cephesi. Ortak paydası ve turnusol kağıdı Kürt halkının eşit yurttaşlığı ve tüm yurttaşlık haklarının sağlanması, acılarının kayıplarının tazmini olan bir birlik. Mevcut cephelerin, kanatların, siyasetlerin cesurca dağılıp düzülmesi...İster Müslüman ister laik, ister örtülü ister açık, ister CHP’li, ister solcu, sosyalist, ister AKP’li, muhafazakâr, liberal, her kesimden, bu ortak paydada buluşanların herkesi kucaklamaya, herkesle diyaloğa hazır geniş birliği. Taksim’de açılan “Bir yanım Taksim, bir yanım Lice” pankartının yarattığı umudun bayrağı altında toplananların birliği. Hâlâ umut var kardeşim...
Yazarlar
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024