Sezin ÖNEY
İsveç’in NATO üyeliğine yönelik uluslararası diplomasi müzakereleri ile ilgili bir rapor hazırlarken, ABD’nin özellikle son bir yıldır Türkiye’ye yönelik politikasını da inceleme fırsatım oldu.
Bizler gibi siyaset analizleri yapanlar, fazlasıyla yerel politikaya ve Türkiye’deki seçimlerin sonucunda iktidar değişikliği yaşanabileceğine odaklanırken, “büyük resim” meğer biraz farklıydı.
Biz “faniler”, bahar aylarını Türkiye’deki “seçim yarışını” göz kırpmadan izlemeye çalışırken; ABD, Ankara’nın İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışık yakması için, F-16 satışları üzerinden yoğun bir diplomasi trafiğindeymiş. Üstelik de, tamamen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yakın çevresiyle yürütülmüş bu pazarlıklar. ABD Büyükelçisi Jeff Flakes ve dönemin Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın, Senato’da Türkiye’ye F-16 satışına karşı çıkan Dış İlişkiler Komitesi üyeleri gibi “ağır top” isimlerle görüşmüşler.
Türkiye’ye F-16 satışına “net muhalif”, Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Bob Menendez başta olmak; sadece Büyükelçi Jeff Flakes değil, ABD’nin Yunanistan Büyükelçisi George Tsunis ve hatta ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken da diplomatik ikna turlarına destek vermiş.
Beyaz Saray’ın amacı, 2024 seçim senesine girerken, “dış politika konusunda gelmiş geçmiş en başarılı ABD Başkanı” olacağı iddialarıyla işbaşı yapan Joe Biden’a prestij kazandırmak. Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta 11-12 Temmuz’daki NATO Zirvesi de, “Biden Yönetimi’nin en büyük dış siyaset zaferi” olarak çerçevelenip sunuldu bile.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, eski Sözcü ve yeni MİT Başkanı İbrahim Kalın açısından da, böyle yoğun bir diplomasi trafiği yürültülmesi gayet normal.
Kilometrelerce öteden, Washington DC’den Türkiye’ye bakarak; ABD’nin “iktidar değişikliği olamazmışçasına”, müzakere ortağı olarak iktidar çevrelerini seçmiş. Demek ki, muhalefetten bu denli “umutsuz” ve “beklentisizmiş” Beyaz Saray. Ve hatta, diğer uluslararası çevreler…
Ana muhalefet partisi, Türkiye’nin en köklü siyasi hareketi ve günümüz muhalefetinin de “amiral gemisi” olan CHP, doğal olarak siyasette değişim uman ve bekleyenlerin en çok sorguladığı adres. Ve o adresten ümit kesilmesi, Türkiye’nin önemli bir kısmının siyasete küsmesini de beraber getirecektir.
14 Mayıs seçimlerinin hemen ertesi uluslararası medya çevreleriyle görüşmelerde, “muhalefetin beceriksizliği” sık sık gündeme gelen bir temaydı. Diğer bir deyişle, dünyanın önde gelen medya kurumlarından yorumcular, editörler, analistlerin dile getirdiği ilk mesele buydu.
Geriye bakınca, çok da haksız olmadıklarını düşünüyorum. Sebep-sonuç ilişkilerini, aradan geçen zaman zarfında daha “soğukkanlı”-kişisel düşünceleri durum ve olgulardan soyutlayarak yorumlayınca karşımıza, muhalefet yönetimiyle ilgili bir “beceriksizlik” ve “kapasitesizlik” tablosu ortaya çıkıyor. Ve seçmenler de, dönüp dolaşıp muhalefet yönetimlerine olan güvensizlikten, kerhen ve ikircikli biçimde de olsa, yine iktidarın devamı yönünde karar verdiler. Elbette bu dediğim, seçim sonuçlarının çok basitleştirilmiş bir açıklaması. Ama, muhalefetin seçim ertesi içine düştüğü ve asla çıkmaya niyetleri yokmuş gibi gözüken cenderelere bakınca; “muhalefetin yönetim kapasitesine güvensizliğin” kaybetmenin önemli bir etkeni olduğunu söyleyebiliriz.
Meğer, Cumhurbaşkanlığı erkânı ve Beyaz Saray’ın yürüttüğü, F-16 ve İsveç’in NATO üyeliği odaklı diplomatik müzakereler sürerken; cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başta ABD ziyareti olmak üzere, dış gezilerine “yapıcı eleştiriler” getirmeye çalışmakla oyalanıyormuşuz.
O eleştirileri dinleyecek, anlayacak ve “değişmeye” çalışacak bir muhattap yok karşımızda. Hiç de olmamış…
Ana muhalefet partisi, Türkiye’nin en köklü siyasi hareketi ve günümüz muhalefetinin de “amiral gemisi” olan CHP, doğal olarak siyasette değişim uman ve bekleyenlerin en çok sorguladığı adres.
Ve o adresten ümit kesilmesi, Türkiye’nin önemli bir kısmının siyasete küsmesini de beraber getirecektir.
Bugün geldiğimiz noktada, “Cassandra Sendromu” ile yaklaşan felaketi anlatmaya çalışıyoruz. Onu da, dinleyen ve anlayan yok.
Tam da, Vilnius’taki NATO Zirvesi günlerine denk gelen grup konuşmasında Kılıçdaroğlu, bilfiil TBMM çatısı altında “CHP’de değişim tartışmalarına son noktayı koyan” bir tutum sergilemişti.
Sözcü’nün yazarı Saygı Öztürk’e verdiği ve 15 Temmuz’da yayınlanan röportaj da, değişim tartışmalarının son noktasına son noktayı bir kez daha koymayı amaçlıyordu. Şu aşamada, eğer CHP kendi içinde toparlanıp bir çözüm bulmazsa, mini mini bir tüzük editing’ine “büyük değişim” denilip; opak biçimde hazırlanan ve “koltuk koruma” odaklı listelerle yerel seçimlere gidilecek.
2009’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığından beri bir düzine seçim kaybeden bir ismin, partisinin çöküşünü sergileyen yerel seçim sonuçlarını da “vurdumduymazlıkla” karşılaması şaşırtıcı da olmaz.
CHP’nin bugünkü yönetimi, tercihini “değişemeyişim”den yana kullanıyor. Dahası, değişim talep ve çağrılarını, “algı yönetimi” olarak görüyor ve hatta, “ihanet” sayıyorlar. CHP’ye olan seçmen desteği, bağışı gibi “soğumalar” da, “nankörlük” ve “değer bilmezlik” olarak kabul ediliyor. Kılıçdaroğlu veya yakın çevresinden biri çıkıp da, seçmenlere yönelik olarak; “sizin yüzünüzden seçimleri kaybettik” dese artık şaşmayacağım.
Oysa, bugünkü CHP yönetiminin bir an önce idrak etmesi gereken; yaklaşık yüzde 48’lik oyun Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı sayesinde değil-adaylığına rağmen toplanabildiği.
Rekabetçi otoriter sistemin, “rekabetçi” kısmı ortadan kalkınca, değil AK Parti; herhangi bir iktidarın “kendine çekidüzen” verme ihtiyacı da yok olur. Şu anda da, zaten AK Parti’nin önünde örgütlü bir muhalefet yok: kendi iç tartışmaları içinde boğulmuş, kendi kusurlarını görmekten çok uzak ve günü gelip de “cumhurbaşkanlığı kendisine altın tepside ikram edilecek” zanneden bir CHP ve rotasız savrulan bir muhalefet var.
Bu gidişin sonu, koskoca bir duvar. İktidarın, karşısında herhangi bir takım olmadan “tek kale maç” yaptığı bir noktadayız ve yerel seçimlere bu kafayla gidilirse, İzmir dâhil büyükşehir belediyeleri de CHP tarafından kaybedilebilir.
Ancak, 2009’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığından beri bir düzine seçim kaybeden bir ismin, partisinin çöküşünü sergileyen yerel seçim sonuçlarını da “vurdumduymazlıkla” karşılaması şaşırtıcı da olmaz.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.10.2025
28.09.2025
25.04.2025
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024