Sezin ÖNEY

Sezin ÖNEY
Sezin ÖNEY
Tüm Yazıları
Rekabetçi otoriterlik
15.08.2013
4421

 “Ha sokat vagy hülyék között, még elhitetik veled, hogy te vagy a hülye”... Macarcada, “Eğer sürekli ahmakları dinlerseniz, sonunda onlar sizi budala olduğunuza inandırır” diye bir atasözü var.

Türkiye’de sözkonusu olan biraz da böyle bir şey. Siyasi tartışmaların seviyesinin daimi irtifasızlığı tüm ülkenin gündemini sürekli felç ediyor. O medyatik yorumcu gidiyor, bu “popüler” yorumcu geliyor; televizyon ekranı yerini Twitter mesajlarına bırakıyor ama seviye aynı dip dalga boyunda, yerlerde sürünüyor.

İşin fenası, dip noktamızın dibine bir türlü gelemiyoruz Türkiye gündeminde.

Hep, daha “yeni” bir “aşağı seviye” var. Medya ve siyasetteki “güç” sahipleri, “yüksek gerilim hatları”, koca bir ülkenin kafasını, ürettikleri ağır voltajla “şoklayıp” duruyor.

Gelişmiş ülkeler” olarak nitelenen Avrupa coğrafyası, Kuzey Amerika ve ötesinde, “comptetitive authoritarianism” yani “rekabetçi otoriterlik”, son yıllarda, akademik dünyada üzerinde çokça konuşulan bir kavram.

Harvard Üniversitesi’nden Steven Levitsky ve Toronto Üniversitesi’nden Lucan Way, bu kavram üzerine yazıyor.

Tez şöyle; Soğuk Savaş sonrası, dünya genelinde bir ‘inanış’ sözkonusu oldu.

Afrika’dan Avrupa’ya, Asya’dan Güney Amerika’ya, “geçiş sürecinde” (transitional) veya “demokratikleşmekte” diye nitelenen bir dizi ülke vardı. Orta ve Doğu Avrupa’nın “geçiş dönemi demokrasileri”, yani eski “Komünist ülkeler”, nihayetinde Sovyetler’den kurtulup “demokrasiye kavuştuklarından” artık onlar için, “mutlu son” gelmişti. Şimdi bu “mutlu son”, yuvarlanarak açılan bir kırmızı halı gibi, “demokrasinin yeni yıldızlarının” önüne de seriliverecekti.

Ancak, hemen hemen tüm “geçiş döneminde” diye adlandırılan ülkeler, “geçişi” bir türlü geçemedi.

Sandıklar geldi, hatta sandığın yeri vazgeçilmez oldu ama otoriterlik de sürdü.

İnsan hakları ihlalleri sistematik biçimde sürdü; bir ihlal türü azaldı belki ama yerine hemen yenisi geldi.

Levitsky ve Way, 1980’lerden, 1990’lardan bu yana “geçiş döneminde” sayılan ülkelerin, neden 20-30 yıl gibi göreceli uzun sürelerde demokrasinin ancak “minimum standartlarına” erişebildiğini sorguluyor. Onlara göre, diğer bir siyaset bilimci, Güney Amerika’daki otoriterlik konusunda uzmanJuan Linz’in dikkat çektiği önemli bir nokta var; “demokratikleşme” diye nitelediğiniz hâl, aslında “seyreltilmiş/ azaltılmış otoriterliğe” daha denk düşüyor. Yani, sözkonusu ülkelerde, var olan otoriter sistemin baskıcılığı, azalarak, kendini farklı biçimlerde yeniden üretiyor.

Otoriterlik, demokratikleşme yoluyla “yok olmuyor”; sadece yoğunluğu, kesinliği ve kesifliği, devletin bu otoriterliği uygulama biçimleri bakımından “seyreliyor” ve “azalıyor”.

Demokratikleşmesi beklenen ama demokratikleşmeyen” ülkelerde, seçimler düzenli olarak yapılıyor ve “kabul edilemez düzeyde” sandık ihlalleri gerçekleşmiyor. Buna karşılık, “rekabetçi otoriterlik”, gücünü beslemek için devlet kaynaklarını kullanma yöntemi başta olmak üzere, ülke genelinde yolsuzluğu, rüşveti, kayırmacılığı, sandıkta kazanmak için “özgürce” kullanıyor.

Gazeteciler, muhalif kanaat önderleri, siyasi muhalefet, bağımsız sivil toplum, çarkın parçası olmayan iş dünyası, devletin yasal organları kullanılarak sindiriliyor, baskı altına alınıyor: yargılama, hapis, tehdit, soruşturma, vergi cezaları, karalama kampanyaları, istihbarat birimlerinin tacizleri...

Galiba, bunların hepsi biraz tanıdık.

Bu tip “demokrasiler”, yani “rekabetçi otoriter” devletler, siyaset biliminin duayenlerindenGuillermo O’Donnell’ın “temsiliyetçi demokrasiler” (delegative democracy) olarak adlandırdığı, vatandaşın, “insanın”, siyasette iradesini “gerçekten” temsil ettirebildiği sistemlerden oldukça farklı.

Diğer bir deyişle siyasetin kölesi olmak da var, efendisi olmak da var... “Sıradan insan” olarak yani...


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar