Sezin ÖNEY
120 bin nüfuslu bir ilçe bir haftayı aşkın süredir, sokağa çıkma yasağı, hattâ uygulamada bu yasağı bile aşan boyutta bir sıkıyönetim idaresi altında. Aslında, sadece Cizre’yi değil, bağlı olduğu Şırnak ilinin tümünü etkileyen bir süreç yaşanıyor. Şırnak ve diğer ilçeleri, köyleri ile Cizre birbirine bağlı bir bütün sonuçta… Şırnak ilinin genelini ele alınca, toplamda yarım milyon insanın hayatı, dolaylı veya doğrudan felç oluyor. Bu kadar insanın yaşadığı bir merkezi geçtim, sırf Cizre’nin kendisini, yani yaşamı doğrudan etkilenenleri gözönüne alalım.
Bu bir haftada, neler olmadı ki Cizre’de; 10 yaşında bir çocuk, Cemile Cizir Çağırga, evinin önünde oynarken öldürüldü. Cenazesi, evde dondurucuda saklandı. Bu haberi okuyup, yeşil tabut örtüsü serili buzluğun resmini görünce; o noktada insan gerçekten insanlığından utanıyor.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) verilerine göre, 10 Eylül’e kadar Cizre’de 14 sivil yaşamını kaybetti.
Sayı kaç olursa olsun, bu ölenlerin hepsi sivil ve bir savaş sahasına dönen ilçede öldürülüyorlar.
Bir koca ilçenin diken üzerinde olduğu, yaşamını güçlükle idame ettirdiği bir tablo, bir koca haftadır Türkiye’nin önünde… İnsanlara böylesi can korkusu, bu kadar eziyet yaşatmaya kimseni hakkı yok.
PKK, adı üzerinde silahlı bir örgüt; fakat savaş hukukuna tabi değil –olsa, daha çocuk yaşta insanların elinde silah olmasına izin verilmezdi. “Halk ayaklanması tezi” ile de açıklanmaz olay; her koşulda 18 yaşından küçükleri savaştan uzak tutmak lazım. Kaldı ki, silah kullanmanın daha da fazla şiddeti doğurduğu ve siyaseti boğduğu da ortada; artık Türkiye’de hak ihlallerine karşı mücadele yöntemi, silah olmamalıydı. Bunun da bahanesi olamaz.
Öte yandan, asıl sorumluluk devletin üzerinde…
Sivillere, sivillerin hayatına özen göstermek, bir devletin görevi. Eğer, her türlü mücadelenizi hukuk çerçevesi içinde yapmıyorsanız, devlet olmanın gereğini de yerine getirmiyorsunuz demektir. Devletler, vatandaşlarını korumadan, “önce güvenlik” diye sivil bireylerinin yaşamını hiçe sayamaz.
Cizre’de olup bitenle eş zamanlı yükselen “toplumsal tepkiler” adı verilen şiddet olayları ise, iç savaş psikolojisine girildiğini gösteriyor. Hiçbir öfke kusan şiddet olayı, “toplumsal tepki” diye adlandırılamaz.
Benzer “insan hakları- güvenlik” dengesi ikilemini, ABD Ordusu, Irak ve Afganistan’da yaşamıştı; ama ABD, “işgalci ordu” damgasını taşıyordu –Türkiye’de güvenlik güçleri kontrolsüz şiddetle kendini, kendi ülkesinde ne duruma düşüyor?
Tamil Kaplanları ile iç savaşa dönüşen, göze göze dişe diş bir çatışmaya giren ve bugün uluslararası savaş uçları soruşturmalarıyla kuşatılmış Sri Lanka mı “model” alınmak isteniyor?
Masum, belki de çatışma mağduru insanları, tekrar tekrar üzmek, canını yakmanın, korkutmanın insaniyetle bir alakası olamaz.
Siyasete ne diyeyim bilmiyorum; hiçbir partinin, tüm parti tarafından kabul görmüş, tabanla iletişimle geliştirilmiş doğru düzgün, dört dörtlük bir “Kürt Sorusu” cevabı yok, “depreme dayanıklı projesi” yok. Gene konu, Genelkurmay ve PKK hattına, Ankara- Kandil’in askerî insafına bırakılıyor.
“Dem ne dema şewitandina kêştiyan, dema şewitandina benderan e
Gemileri değil, limanları yakmanın zamanı artık. Limanları yakalım ki, barış yolundan dönüş olmasın”…
Bundan 10 yıl önce, 2010’da, “Gemileri Yakma Değil, Limanları Yakma Zamanı” başlıklı bir köşe yazısı yazdım. İlham kaynağı, yüz yüze hiç tanımadığım bir “dost” idi.
“Şimdi, ayrıldığımız limana bir daha dönmeme niyetindeyken, bindiğimiz geminin de yandığı bir hâldeyiz, tüm Türkiye olarak. Suyun üzerinde kalabilenler de, tutundukları tahtalar, batan gemiden kaçırdıkları kayıkların üzerinde birbiriyle boğuşuyor.
Kül olmuş limandakiler, gemi alev almadan önce yanlarına kaçanlar da, sudaki kazazedeleri, eski yöntemlerin, şiddetin yanına çağırıyor. Acaba, topluca birbirimizi yok edene kadar mı sürecek bu çatışma?”
Bir ay önce bunları not almışım; şimdi hâl çok daha beter.
Her canını kaybeden insanla beraber, Türkiye’nin kendisi de ölüyor. Geleceği parça parça eksiliyor.
Türkiye, limanları, gemileri değil; kendini yakıyor artık.
Yazarlar
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024
20.05.2024