Sezin ÖNEY
Bakü’de son cemre önceki gece toprağa düştü ve ateş, aşk, arınma, küllerden yeni doğuş, kıştan bahara erme sürecinde sona yaklaşıldı. Cemre, kor ateş demek; haftaya da Novruz, Newroz, Nevruz, artık nasıl demek isterseniz; yani bahar artık kapıda.
Ablam Aylin Öney, yemek kültürü ve tarihi üzerine yazıyor; geçtiğimiz haftalarda Cumhuriyet Pazarekinde çıkan yazısında, şöyle diyor;
“Cemre, sırasıyla havaya, suya, ve toprağa düşüyor. Daha doğru bir açıklamasıyla önce havalar ısınır gibi oluyor, soğuk bir nebze kırılıyor. Havadan etkilenen su buzlarını kırıyor, ısınmasa bile karını buzunu eritiyor. Toprak da bundan nasibini alıyor, eriyen karların buzların etkisiyle suyu kana kana içiyor, kökleri susamış doğaya hayat veriyor. Ortalık kar kıyamet olsa da derinden derine toprak suyunu emmeye, yaşamı canlandırmaya Mart ayında başlıyor.
Cemre düşmesi, birer hafta arayla üç kez gerçekleştiğine inanılan bir bahar müjdecisi... Kar yağsa da, soğuklar kırılmasa da, gizliden gizliye yeraltı örgütü çalışıyor, toprağın derinliklerinde başlayan kıpırtı hissediliyor.”
Bakü’de konuşmacılarından biri olduğum “Ne üçün demokratiya münaqişelerin hellinde en etibarla yoldur?” konulu toplantının arasında, Azeri bir katılımcı ile cemrelerden bahsediyoruz.“Ergenekon’a dayanıyor biliyorsunuz bu gelenek” diyor. “Ergenekon” lafını duyunca, zoraki bir gülümsemeyle yanıt verebiliyorum; aynı kelime, insanlara çok farklı anlamlar ifade edebiliyor.
Azerbaycan’da, Türkiye’dekinden farklı olarak önce su cemresi düşüyor; doğa, su damlasının dokunuşuyla hayat öpücüğüne kavuşuyor. Sonra, ateşle yeniden doğuluyor, toprakla filizler baş gösteriyor ve rüzgâr cemresiyle, baharın gelişi müjdeleniyor.
Türkiye’de cemrelerin masum hikâyesinin konuşulduğu ortak, ortaklaştıran bir bayram değil Nevruz/ Newroz. Biri Ankara’da resmî erkânın zoraki biçimde ateş üzerinden atlamaya çalıştığı, diğeri ise İzmir’den Diyarbakır’a her yıl daha yüksek perdeden “Kürt kimliğinin” alevlendirildiği ayrı gayrı kutlamalar gerçekleşecek gelecek hafta.
Kutlama, Azericede “düğün” demek; bir taraf düğün dernek gövde gösterisi, öteki taraf resmî bir inatçı mecburiyet.
Bakü’de, Azerice “çarşamba akşamı” yani aslında salı günü, toprak cemresinin düşüşünün kutlaması yapıldı. Gecenin geç saatlerine kadar sürmesi beklenen “düğün”, kısa sürdü; eski şehrin önünde, kale burçları üzerinde yanan ateşin ışığında birkaç şarkı söylendi, birkaç havaifişek patladı, sonra da herkes dağıldı.
Halk, kent merkezinde yapacak bir şeyler ararcasına biraz bıkkın ve sıkkın geç saatlere kadar açık, bolca Türkiye menşeli malların satıldığı çarşı pazarı arşınlamaya devam etti.
Bakü’nün merkezinde, yüzyıl başından kalan ışıl ışıl aydınlatılmış, gıcır gıcır restore edilmiş binalar, eski şehri çevreleyen kalenin ardında sıralanıyor. Bakü’nün, petrol öncesi ve sonrası tarihi, bu mimari katmanlardan okunabiliyor. Çekirdekte, iki yüzyıl önce petrolün anlamı keşfedilene kadar olan, UNESCO’nun tarih mirası listesindeki, 12. yüzyıldan kalma Kız Kulesi’nin de bulunduğu İç Kale/İçeri Şehir var.
İç Şehrin dışında kalan yerler, bir zamanlar çarşı pazardan, dolayısıyla “medeniyetten” uzak insanların yaşadığı yerler kabul edilirmiş. Sonra “Bayır Şehri”, 19. yüzyılda dünya genelinden petrol yatırımcılarının şehre akın akın gelmesiyle ve bu yatırımlarla beraber filizlenen burjuvazinin de etkisiyle inşa edilen kent için “Doğu’nun Paris’i” imgesini yaratmış “Avrupai” binalar donatmış. Arkasından, sert ve köşeli çizgili, görkemden çok fonksiyona vurgu yapan, ciddi, kutu kutu pense Sovyet binaları dikilmeye başlamış.
Son katmanda ise, petrolün karalığına tezat olsun diye “Beyaz Bakü” diye adlandırılan kentsel dönüşüm projesinin, petrolden kazanılan paraların bir kısmının göz boyamak için aktarıldığı modern mimarinin çok da yaratıcı olmayan örneklerini sunan “çılgın projeler” yer almaya başlamış.
Bakü’de halkın kimisi “çılgın projeler”den, Hazar’ın ortasında inşa edilen ada kentlerden, cam ve çelik yığını dev kuleler ve şehrin, kendi deyişleriyle, “altı ayda bir tanınmaz hale gelmesinden”şikâyetçi. Şıkır şıkır binaların içine, yani “hayat” denen kısma girdiğinizde, bakımsız, Azerice “eski”anlamına gelen “köhne” sözünün Türkçedeki karşılığına yakın bir görüntü ile karşılaşıyorsunuz.
Eurovision şarkı yarışmasının düzenleneceği “Kristal Saray”ın manzarasını açmak için, insanların evlerinden edildiği, kimilerinin gece yarısı zorla evlerinden çıkarıldığı dünyanın malumu.
Ancak bu durum, “otoriter rejim”, “diktatörlük”, “tahakküm altında”, “özgürlükten uzak”gibi sıfatlarla anılan Aliyev ailesi yönetimi altında eşine ender rastlanan hak ihlalleri değil. Gazetecilerin, muhaliflerin yıllarca hapis yattığı, hatta faili meçhullere kurban gittiği Azerbaycan’ın, insan hakları alanında hiç de parlak bir sicili yok. Transparency International’ın 2011 sıralamasına göre de, dünyada yolsuzluk algısının en yüksek olduğu ülkelerden; Azerbaycan, 186 ülke arasında 143. sırada.
Bakü’de, Nevruz kutlamalarının erken kesilmesinin ardında başka bir sebep yatıyor. Azerbaycan, bugünlerde, ilk kez hafiften kıpırdanmalara, halk ayaklanması denemeyecek olsa da, huzursuzluğun dışa vurulduğu gösterilere sahne oluyor.
Azerbaycan’ın kuzeyindeki Kuba şehrinde yaşanan protesto gösterileri, ülkenin durağan gündemini de hafiften sarstı.
Arap Baharı’nın ilk cemresi, Azerbaycan’a düştü mü; Türkiye, bölgesel değişim sürecini ne kadar anlayabiliyor, okuyabiliyor, bu da yarına.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024
20.05.2024