Taner AKÇAM
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Doğu Perinçek hakkında verdiği karar ve düşündürdükleri
“Osmanlı İmparatorluğunun soykırım politikaları ile Ermenilere çektirdiği acılar, Nazilerin soykırım politikası ile Yahudilere çektirdiği acılardan daha az değerli değildir.”(*)
Bilindiği gibi, AİHM, İsviçre’nin Doğu Perinçek’e verdiği cezayı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesine düşünce özgürlüğüne aykırı olduğu gerekçesiyle bozdu. Her ne kadar mesele Türkiye’de, “soykırım inkârı bir suç sayılmalı mı” genel çerçevesi içinde tartışılıyor olsa da sorun bununla sınırlı değil. Karar, özellikle gerekçeleri itibarıyla, fikir özgürlüğü meselesinin çok ötesinde boyutlara sahip ve ama maalesef ciddi hatalar içeriyor.
“Soykırımı inkâr suç sayılmalı mıdır” konusunda ortada iki uç görüşün var olduğu biliniyor. Birinci görüşe göre, “soykırım inkârı” yeni bir suç kategorisi olarak ortaya çıkmıştır ve cezalandırılması gerekir. “İnkârı yasaklayan” bir kanun ile düşünce özgürlüğünün sınırlandırılmış olabileceği kabul ediliyor ama demokrasilerde düşünce özgürlüğünün “kamu yararına” sınırlandırılmasının normal olduğu söyleniyor. Nitekim, AİH Sözleşmesinin düşünce özgürlüğünü garanti altına alan, 10. maddesinin 2. şıkkı bu özgürlüğe belli sınırlamalar getirmektedir.
Buna karşı çıkan düşünce ise, “inkârı” tarih konusunda farklı düşünme olarak telakki ediyor ve tarih üzerine konuşmaya sınırlama getirmenin yanlış ve tehlikeli olduğu fikrini ileri sürüyor. Buna göre, soykırımı inkâr etmek hiçbir biçimde yasal sınırlamaya tabi olmamalı, ve serbest olmalıdır. Tarihe yasak koymak anlamına gelecek bu tutumun doğuracağı sonuçlar gerçekten ürkütücüdür, deniyor.
Şüphesiz bu iki uç görüşün arasında daha nüanslı, farklı düşünceler de var. Örneğin, inkârı yasaklamanın, sıradan bir fikir açıklama durumunda değil, ancak ve ancak inkârın kamu düzeni için bir tehdit oluşturduğu durumlarda ve/veya ancak bir nefret suçu olarak ırkçı söylem biçiminde gündeme gelmesi durumunda yasaklanması gerektiği fikrini savunanlar vardır. Yani, “inkâr yasaları” ile, düşünce özgürlüğünün sınırlarının daraltılmaması için, “kamu yararı”; “kamu düzenini koruma” ya da “nefret suçu” gibi ek kategoriler getirilmektedir.
Özetle, tartışma bir anlamda, soykırım inkârının hangi koşullarda, AİH Sözleşmesi’nin 10. maddesinin ikinci şıkkında belirlenen kısıtlamalar kapsamına sokulup sokulmayacağıdır. Bir grup dereceleri farklı olmakla birlikte sokulması gerektiğini savunurken, diğer bir grup asla sokulmamalıdır demektedir.
AB VE KANUNDA BİRLİK ARAYIŞI
Avrupa’nın birçok ülkesinde, özellikle Holokost’u inkâr etmeyi yasaklayan kanunların var olduğu biliniyor. Bu kanunları iki ayrı kategoriye ayırmak mümkün. Bir tarafta, Fransa ve Almanya örneklerinde olduğu gibi, doğrudan Holokost’u inkâr etmeyi yasaklayan yasalar vardır. Öbür tarafta İsviçre gibi, doğrudan Holokost’u inkârı yasaklamayan, fakat bunu “ırkçı, nefret suçları” kapsamında değerlendiren ülkeler vardır.
Avrupa Birliği, konuya ilişkin cezalar arasında uzun zamandan beri belli bir uyum arayışı içindedir. Bu doğrultuda, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile ilgili cezalardaki farklılıkların giderilmesi için 1996 yılında bir karar alınmış idi. Bunu takiben, 28 Nisan 2008 tarihinde çıkartılan çerçeve karar ile çok önemli bir adım daha atıldı. Kararın amacı, AB üyesi ülkelerin kanunları arasında bir yakınlaşma sağlamak ve ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile daha etkin mücadele edebilmektir.
Karar üye ülkelerden, aşağıdaki suçları ırkçılık ve yabancı düşmanlığı çerçevesinde değerlendirmelerini ve bu suçları işleyenlerin cezalandırılmasını istemektedir; A) “Çeşitli kitap, resim veya diğer malzemeleri dağıtarak kamuoyunu şiddet veya nefrete teşvik etmek”;B) “8 Ağustos 1945 tarihli Londra antlaşmasına ek Uluslararası Askeri Mahkeme Sözleşmesinin 6’ıncı maddesinde tanımlanmış suçlar ile; Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsünün 6, 7 ve 8’inci maddelerinde tanımlanan, soykırım, insanlığa karşı suç ve savaş suçuna, bir grup veya üyelerine karşı şiddeti veya nefreti teşvik amacıyla, alenen göz yummak, inkâr etmek veya büyük ölçüde değersizleştirmek.”
Avrupa’daki genel eğilimin, “inkârın” yasaklanması doğrultusunda olduğunu söyleyebiliriz. Ama dikkat edilirse, inkâr suçu, ırkçılık ve yabancı düşmanlığının bir unsuru olarak ele alınmakta ve ancak açık şiddete davet veya nefret söylemi biçiminde olursa yasaklanması istenmektedir. İkincisi AB, şu veya bu soykırımla sınırlı olmayan, daha geniş bir inkârı yasaklama peşindedir; bir tek Holokost değil, genel olarak soykırım, insanlık suçu ve savaş suçlarının inkârının, (elbette kamu düzenini bozmak, nefret suçu işlemek gibi) diğer koşulların yerine getirilmesi ile birlikte yasaklanmasını istemektedir.
İsviçre’de Doğu Perinçek’in ceza aldığı 261. Madde, AB’nin yerleştirmeye çalıştığı standart ile uyum hâlindedir. Ceza maddesi, soykırım ve insanlık suçlarının, bir başka gruba karşı nefret ve düşmanlık yaymak amacıyla inkâr edilmesinin suç olduğunu söylemektedir. Doğu Perinçek ve grubunun Talat Paşa Komitesi başta olmak üzere, tüm ekibi ile yaptığı da zaten bundan başka bir şey değildi.
ÇİFTE STANDART DOĞRU MU?
Aslına bakılırsa, Doğu Perinçek’in eylem ve sözlerini, Avrupa’daki Neo-Nazi grupların söz ve eylemleri gibi düşünce özgürlüğü içinde değerlendirmek mümkündür. Bu çerçeveden bakıldığında, mahkemenin “Ermeni soykırımını inkârı cezalandırmak düşünce özgürlüğüne darbe vurur” kararını doğru bulabiliriz. Karar bu yönüyle İngiliz-Amerikan hukuk anlayışına yakın bir yerde duruyor gibidir. Bilindiği gibi, Amerika’da Holokost da dâhil, tüm soykırımları inkâr etme özgürlüğü vardır. Yeter ki “nefret suçu” biçiminde gündeme getirilmesin; ama bunun da sınırlarını tespit edebilmek oldukça sorunludur.
Fakat AİHM böylesi bir genel ilkeden hareket etmiyor. Aksine, soykırımlar arasında bir ayırım yapıyor ve açık bir çifte standart uyguluyor. Ermeni soykırımını inkâr etmek yasaklanmamalıdır, yasaklanırsa AİH Sözleşmesi’nin 10. maddesi ihlal edilir, derken, Holokost’u inkâr etmek cezaya tabidir ve bu, 10. maddeye ters düşmez, demektedir. Zaten AİHM’in bu doğrultuda daha önce aldığı bazı kararlar da vardı. Örneğin Garaudy vs. Fransa (2003) davasında mahkeme Garaudy’nin Holokost’u inkârdan Fransa’da aldığı cezayı uygun bulunmuştur. Gerekçe şudur: Holokost inkârı, AİH Sözleşmesi’nin giriş bölümünde dile getirilen adalet ve barış fikrini ihlal etmek; ırkçılık ve kurbanlara yalan söyledikleri suçlaması yaparak onları aşağılamak anlamına gelir ve bu nedenle yasaklanması gerekir.
Yani, Mahkeme’ye göre, bir soykırımı inkâr suç (Holokost), diğerini inkâr (Ermeni Soykırımı) serbest... Bu çifte standardın yanlış olduğu ileri sürülebilir. Denebilir ki, Holokost’u inkârı yasaklamak için kullanılan her argüman Ermeni Soykırımı için de geçerlidir. Ermeni Soykırımı’nı inkârda da, adalet ve barış anlayışı çiğnenmekte, Ermenilere yönelik ırkçı aşağılayıcı söylem kullanılmakta ve kurbanlar aşağılanmaktadır. Bu nedenle, birisini inkârı suç sayıp, diğerini suç saymamak büyük bir çelişkidir, yanlıştır ve çifte standarttır.
Hatta, biraz daha ileri gidilip, Holokost’a bu tür bir “özel muamele” uygulama, “Beyaz Adam”ın geleneksel Avrupa-merkezli düşünmesinin bir ürünüdür de diyebiliriz. Aslında, Avrupa ve Kuzey Amerika kamuoyunda Holokost’un tüm diğer soykırımlardan kategorik olarak farklı olduğu düşüncesi uzun bir dönem egemenliğini sürdürdü. Özellikle akademik dünyada Holokost “eşsiz (unique)” veya “eşi-benzeri görülmemiş (unprecedented)” gibi kavramlarla tanımlandı ve Holokost’un diğer soykırımlarla kıyas dahi edilemeyeceği ileri sürüldü. Son yıllarda bu düşünce, fazla Avrupa merkezli bir tarih anlayışının ürünü olarak görüldü ve haklı eleştirilere tabi tutuldu. Artık pek savunanı da kalmadı.
“Çifte standart” uygulamasının böylesi bir düşünsel arka planı olduğu ve yanlışlığı savunulsa bile, farklı soykırım inkârları arasında hukuken ayırım yapmak mümkündür. Çünkü, genel olarak herhangi bir soykırımı inkâr etmek ahlaken ayıp ve yanlış olsa bile, bunun cezayı gerektirecek bir suç sayılması gerekmeyebilir. Hukuk, “ahlaki suç” (kabahat) ile “cezayı gerektiren suç” arasında ayırım yapar. Ahlaken yanlış bir davranışın, burada soykırım inkârının, suç sayılarak cezai bir müeyyidenin konusu hâline gelebilmesi başka koşulların oluşmasına bağlıdır. Örneğin, inkârın kamu düzenini bozucu bir niteliği olması veya nefret suçu kapsamında gündeme gelmesi gibi şartlar aranır. Diyelim ki, Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde, Uzak Doğu’daki bir soykırımı inkâr edip etmemenin, kamu düzenini bozma açısından hiçbir anlamı olmayabilir. Bu nedenle, bu tür bir inkâr, ahlaken yanlış olsa bile ceza hukukunun konusu olmayabilir.
Nitekim AİHM Doğu Perinçek ile ilgili kararında bu anlama gelebilecek bol sayıda argüman kullanmıştır. Ermeni soykırımını kabul eden ülkelerin, bu soykırımı inkârı yasaklayan özel bir yasa çıkartmamış olmaları; Fransa ve İspanya Anayasa Mahkemelerinin, soykırım olarak kabul edilen bir gerçekliğin inkâr edilmesinin ille de cezai kovuşturma konusu olması gerekmediği yolundaki kararları; ya da İsviçre hükümetinin, Ermeni Soykırımı’nı inkâr etmeyi cezalandırmanın sosyal nedenleri konusunda ikna edici bir argüman ileri süremediği mahkemenin ileri sürdüğü tezlerden bazılarıdır.
Mahkeme’nin, Doğu Perinçek’in, AİH Sözleşmesi’nin 17. maddesini ihlal etmediği yolunda aldığı karar da bu çerçevede değerlendirilebilir. Bilindiği gibi, 17. Madde, düşünce özgürlüğü başta olmak üzere tanınmış hakların, bu hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmak amacıyla kullanılmasını yasaklar. Mahkeme, Doğu Perinçek’in, AİH Sözleşmesi’nin ana ruhunu ortadan kaldırmaya yönelik bir eylem içinde olmadığı kararını vererek, kamu düzeni açısından bir tehdit durumunun oluşmadığı kanaatindedir.
Özetle, bir eylemin soykırım olarak sayılması ile onun ceza hukukunun konusu olması arasında bir fark vardır. Yani Avrupa’da çeşitli devletler Ermeni Soykırımı’nı tanıyor olsalar bile, onun inkârı, ille de ceza hukukunun konusu olmayabilir. Dolayısıyla, Avrupa’da Holokost’u inkâr etmek suç sayılacaksa, tüm diğer soykırımların inkâr edilmesi de suç sayılmalıdır, tezi ahlaken kulağa hoş gelse de, ceza hukuku açısında önemli bir argüman olmayabilir.
KARAR DEĞİL, GEREKÇELENDİRMELER BARİZ HATALAR İÇERİYOR
Eğer konuya yukarıdaki genel çerçeveden yaklaşırsak, mahkemenin aldığı kararın anlaşılabilir bir karar olduğu dahi ileri sürülebilir. Fakat asıl sorun, mahkemenin aldığı kararı nasıl gerekçelendirdiğidir. Gerekçelerde hem son derece önemli, bariz bilgi hataları yapılmış, hem de açıktan Türk hükümetinin inkârcı tezlerine sahip çıkılmıştır. AİHM gibi ciddi bir kuruluş açısından kabul edilemeyecek hatalardır bunlar.
Hataların başında mahkemenin, Doğu Perinçek’in “katliamları kabul ettiği ama hukuken soykırım demeyi kabul etmediğini” iddia etmesidir. İnanılması zor ama durum bu. Mahkemenin çizdiği tabloya göre, ortada “1915’te Ermenilere yönelik cinayetler işlenmiştir, ama ben buna soykırım demiyorum” diyen “masum” bir bilim adamı vardır.
Aslında tüm tartışmanın özü bu cümlede gizlidir, diyebiliriz. Mahkemeye göre, yargılamanın konusu 1915’e hukuken soykırım denip denmeyeceğidir. Oysa, ne verilen ceza ne de tartışma konusu, bir eylemin hukuken “soykırım” olarak tanımlanıp tanımlanmayacağıdır. Esas tartışma konusu, İsviçre kanunlarına göre, 1915’te yaşananların (soykırım veya insanlığa karşı işlenmiş) bir suç teşkil edip etmediği ve bu suçun, Ermenilere yönelik ırkçı, nefret söylemi olarak gündeme getirilip getirilmediğidir.
Mahkemenin çizdiği Doğu Perinçek resmi yanlıştır. Perinçek, 1915’te olanların bir suç teşkil etmediğini savunmaktadır. Perinçek, 1915 sürgün ve katliamlarını kınamamaktadır. Tam aksine, ortada bir “vatan savunması” olduğunu ileri sürerek katliamları haklı göstermekte ve doğru bulmaktadır.
Bu nedenle Perinçek, 1915 sürgün ve katliamlarını planlayan ve düzenleyenleri övmüş bunların anısını yaşatmak için yoğun bir siyasi faaliyet içine girmiştir. Talat Paşa Komitesi bu amaçla kurulmuş; Avrupa’nın hemen her büyük şehrinde Talat Paşa’nın yaptıklarını onaylama ve anma yürüyüşleri bu nedenle yapılmış; Veli Küçük’le birlikte Yozgat-Boğazlayan kaymakamı katil Kemal için anma toplantıları bu amaçla düzenlenmiştir. Yani Doğu Perinçek’in tüm söz ve eylemleri 1915 cinayetlerini savunmaya yöneliktir.
Perinçek ve ekibi, yürüttükleri siyasi kampanya boyunca, Ermenilere karşı açıktan nefret suçu işlemişlerdir. Hrant Dink cinayeti başta olmak üzere, bir dizi cinayete yol açan gelişmelerde bu çevrenin siyasi faaliyetleri önemli bir rolü oynamıştır. Görülmesi gereken gerçek şudur ki, Perinçek ve ekibi ile, Almanya’daki Neo-Nazi çevreler arasında hiç bir fark yoktur. Onların Hitler’i destekleyen yürüyüşleri ile Perinçek ekibinin Talat Paşa yürüyüşleri bir ve aynı şeydir.
Yani ortada, mahkemenin iddia ettiği gibi, “katliamları kabul eden ama sadece bunun hukuken soykırım sayılamayacağını” söyleyen, fikirlerini açıklamakla kifayet eden bir kişi yoktur. Açıktan Ermeni düşmanlığı ve nefreti temelinde, geçmiş katliamları inkâr ederek, bugün ve gelecekteki katliamların ideolojik altyapısını oluşturan saldırgan ırkçı-milliyetçi bir kişi sözkonusudur. Dolayısıyla, sorun, bunları yapan bir kişinin İsviçre Ceza hukukuna göre cezalandırılmasının doğru olup olmadığı ve ilgili maddenin AİH Sözleşmesi’nin 10. maddesi ile çelişip çelişmediğidir.
Eğer İsviçre hükümeti karara itiraz ederse, Doğu Perinçek’in Talat Paşa’yı ve eylemlerini öven söylem ve eylemleri son derece önemli rol oynayacaktır.
AİHM kararı başka ciddi hataları da içeriyor. Bunların başında, Holokost ile Ermeni Soykırımı arasında yaptığı kategorik ayrım geliyor. Holokost ile Ermeni Soykırımı arasında ayrım yapmak niçin doğru değildir ve mahkemenin hatası nedir, bunu da yarın tartışalım.
(1) Hâkim Nebojša Vučinić ve Paulo Pinto de Albuquerque’nin Doğu Perinçek kararına itiraz metninden.
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.05.2025
24.03.2025
5.06.2023
1.04.2021
15.07.2020
2.05.2020
25.04.2020
22.04.2020
5.04.2020
28.01.2020