Taner AKÇAM
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Doğu Perinçek hakkında verdiği karar ve düşündürdükleri
ERMENİ SOYKIRIMI “TARTIŞMALI”, HOLOKOST DEĞİL!
Dünkü yazımda, soykırım, insanlık suçu ve savaş suçu gibi kitlesel cinayetlerin inkâr edilmesi yasaklanmalı mıdır sorusunun ciddi bir hukuki tartışma konusu olduğunu söylemiştim. AB’nin aldığı çeşitli çerçeve kararlardan, Avrupa’daki genel eğilim bu suçların inkârının yasaklanması yönünde olduğunu belirtmiştim. Doğu Perinçek hakkında verilen karar bu çerçeve açısından da çok anlamlı ve ama ciddi hatalar içeriyor.
Bu hataların başında Holokost ile Ermeni Soykırımı arasında niteliksel bir ayırım yapmak geliyor. AİHM kararında, Holokost ile Ermeni Soykırımı arasındaki esasa ilişkin fark olduğu fikir merkezî bir rol oynamaktadır. Bu, sadece Holokost’u kitlesel katliam olarak sayan, onun dışındaki soykırımları küçümseyen Beyaz Adam’ın Avrupa-merkezli düşüncesinin bir yansımasıdır.
Mahkeme Holokost ile Ermeni Soykırımı arasındaki farkı iki düzeyde kurmaktadır. Birincisi, Holokost’u herkes kabul ediyor ama Ermeni Soykırımı’nı değil, diyor. İkincisi, Holokost konusunda alınmış mahkeme kararı vardır; Ermeni Soykırımı konusunda böyle bir mahkeme kararı yoktur, diyor.
Birinci iddia, Ermeni Soykırımı’nın, henüz ispatlanmamış “ateşli bir tartışma” konusu olduğudur. Bu iddianın üzerinde durmak aslında gereksizdir. Çünkü bu iddia, bir mahkemeye yakışmayacak düzeyde politik ve ideolojik bir tezdir. Ne hukuki açıdan ne de bilgi açısından doğrudur. Bu tezi ileri sürmek, sadece inkârcı bir devletin (Türkiye’nin) politik gücünü göstermekten başka bir anlama gelmiyor.
Bilinmesinde fayda var, Holokost’u inkâr ile Ermeni Soykırımı’nı inkâr arasında, esasta hiç bir fark yoktur, tek fark Almanya’nın suçu kabul etmiş olması, Türkiye’nin ise inkâra devam ediyor olmasıdır. Ayrıca Batılı devletler ve kamuoyu, Holokost Avrupa’da yaşandığı için konuya daha fazla duyarlıdırlar. Yoksa, Ermeni Soykırımı’nı inkârda gözlenen her olgu, Holokost’ta da mevcuttur. Eğer istenirse, Ermeni Soykırımı’nı inkâr edenden daha fazla, Holokost’u inkâr eden bilim insanı bulunabilir ve konunun hâlâ tartışılmakta olduğu ileri sürülebilir. Fakat Batı, politik ve ideolojik nedenlerle Holokost’u inkâr edenlere itibar etmiyor, bütün mesele bu.
Eklenmesi gereken bir husus da şudur: Türkiye dışında uluslararası kamuoyunda da Ermeni Soykırımı artık bir gerçeklik olarak kabul edilmekte ve öyle muamele görmektedir. Fakat Batılı devletler, politik nedenlerle Holokost inkârı ile Ermeni Soykırımı inkârı arasında ayrım yapmayı tercih ediyorlar. Nedeni de basittir; Türkiye özellikle Ortadoğu’da önemli bir güçtür. Batılı devletler, bölgesel çıkarları gereği Türkiye ile olan ilişkilerini bozmak istemiyor; bu nedenle, Ermeni Soykırımı’na inansalar bile, Türkiye’nin inkâr siyasetine göz yumuyorlar. Amerikan ve Fransız parlamentolarında oynanan tiyatroların tek nedeni budur.
Sonuç itibarıyla, AİHM’in, Holokost ile Ermeni Soykırımı arasında yaptığı, birinin kabul edilen bir gerçeklik, diğerinin tartışmalı olduğu ayırımı son derece ideolojik ve politik bir ayırımdır ve hukuken hiçbir anlamı yoktur.
HOLOKOST, ERMENİ SOYKIRIMI VE MAHKEME KARARI MESELESİ
AİHM kararının, Holokost ve Ermeni Soykırımı arasında yaptığı önemli diğer ayırım, bu olaylara ilişkin alınmış mahkeme kararlarının olup olmadığı meselesidir. AİHM’e göre, Holokost’taki suç uluslararası mahkemece kabul edilmiştir ama Ermenilere yönelik yapılanlar konusunda alınmış benzeri bir mahkeme kararı yoktur. AİHM’in böyle bir fikre nasıl ulaşmış olduğunu anlayabilmiş değilim. Çünkü, uluslararası ceza hukuku açısından Holokost ile Ermeni Soykırımı arasında esasa ilişkin hiçbir fark yoktur.
Konuya açıklık getirmeden önce, Türkiye’de egemen olan bir hurafeye son vermek gerekir. Bu hurafeye göre, “Uluslararası bir mahkeme Holokost için soykırım kararı almıştır. Bu nedenle Holokost soykırım sayılır ve inkârı yasaktır. Oysa Ermenilere yapılanlar konusunda böyle bir mahkeme kararı yoktur, bu nedenle soykırım olarak kabul edilemez ve inkâra yasak getirilemez. Nitekim, AİHM Doğu Perinçek davasında, Ermenilere yapılan soykırım değildir, diye karar almıştır.”
Bu tezlerin her birisi, sıradan ve ilkel bir hurafeden ibarettir. Birincisi, Holokost’un soykırım olduğuna dair alınmış herhangi bir uluslararası mahkeme kararı yoktur. Nürnberg yargılamalarında soykırım suçu bir rol oynamadı. Holokost nedeniyle, soykırım suçundan ceza almış tek bir Nazi bile yoktur. Nürnberg’de Naziler, soykırım suçundan değil başka suçlar işlemiş olmaktan dolayı (insanlık suçu, barışa karşı suç ve savaş suçlarından) yargılandılar.
Ek bir bilgi olarak söylemek gerekir ki, bugün dünyada, uluslararası bir mahkeme tarafından hakkında soykırım kararı alınmış sadece iki olay vardır: Ruanda ve Srebrenitsa-Yugoslavya. Eğer, soykırım için uluslararası bir mahkeme kararı şarttır tezini ileri sürmek isteyen varsa, bilmelidir ki, bu teze göre dünyada iki tane dışında soykırım olmamıştır.
Bu nedenle AİHM, bu gerçekliğin bilincinde olarak, Doğu Perinçek ile ilgili aldığı kararda, Avrupa ülkelerinin Holokost’u inkârı yasakladıklarını ama genel olarak soykırımı inkârı yasaklamadıklarını söyler. Mahkeme, İsviçre’yi, genel olarak soykırımı inkâr etmenin İsviçre özelinde niçin bir suç sayılması gerektiğini yeteri kadar gösterememekle eleştirir.
Zaten Holokost’u inkârı yasaklayan ülkelerin kanunlarına bakılırsa bu durum açıkça görülür; ilgili kanunlarda, “Holokost bir soykırımdır ve bu nedenle inkârı yasaklanmalıdır” denmez; 1945 Londra Antlaşması ve Nürnberg yargılamalarına açık referans verilerek, yasaklamanın insanlığa karşı suç temelinde yapıldığı açıkça belirtilir. Ve ilgili suç hakkında verilmiş mahkeme kararları (Nürnberg) esas alınır. Nitekim AİHM, 2003 yılında Garaudy’in Holokost’u inkâr etmekten dolayı aldığı cezayı, “insanlığa karşı işlenmiş suçu inkâr etmek, Yahudilere karşı en ciddi ırkçı hakaret ve onlara karşı nefreti teşvik etmek anlamına gelir”, diyerek onaylamıştır.
İkincisi, AİHM Ermeni Soykırımı olmamıştır, gibi bir karar almadı. Sadece, bu konuda alınmış bir mahkeme kararı yoktur ve soykırım olup olmadığını kararlaştırmak mahkemenin görevi değildir, dedi. Mahkeme, 1 Nisan 2011 tarihinde Arjantin Federal Mahkemesi’nin, Osmanlı Hükümeti’nin Ermenilere yönelik gündeme getirdiği politikaların soykırım olduğu yolunda almış olduğu karara itibar etmemiş gözüküyor.
HOLOKOST VE ERMENİ SOYKIRIMI: HUKUKİ BENZERLİK VE FARK
Şimdi, AİHM’in, Holokost’a ilişkin alınmış mahkeme kararı vardır ve ama Ermeni Soykırımı konusunda alınmış mahkeme kararı yoktur kıyaslamasına daha yakından bakabiliriz:
1) Hem Holokost hem de Ermeni Soykırımı için, “bu soykırımdır” diye alınmış bir mahkeme kararı yoktur (Ermeni soykırımı için Arjantin Mahkemesi’nin aldığı karar hariç). Yukarda söylediğim gibi, hiçbir uluslararası mahkeme Holokost nedeniyle soykırım suçundan dolayı yargılama yapmadı; “bu bir soykırımdır” diye karar almadı. Naziler, insanlık suçu, savaş suçu ve barışa karşı suç gibi nedenlerle yargılandı ve ceza aldılar.
2) Hem Holokost hem de Ermeni Soykırımı uluslararası hukuk tarafından “insanlık suçu” olarak tanımlandılar. Holokost yargılanmalarının esasını teşkil eden “insanlığa karşı suç” kavramı ilk defa 1915’te Ermeni Soykırımı nedeniyle kullanıldı. Müttefik Kuvvetler, 24 Mayıs 1915 tarihinde yaptıkları ortak bir açıklamada, Osmanlı Hükümeti’nin işlediği suç için, bu kavramı kullanmışlar ve bu tarihten itibaren “insanlığa karşı suç” uluslararası bir hukuk normu olmuştur.
3) Birinci Dünya Savaşı sonunda, 1919 yılı boyunca süren Paris Barış Görüşmelerinde, savaş sırasında işlenmiş suçları tespit etmek amacıyla bir komisyon kurulmuştur. Kurulan komisyon, Osmanlıların “insanlık suçu” işlediklerini karara bağlamıştır. İstanbul yargılanmaları sırasında da, Ermeni katliamlarını düzenleyenler, Osmanlı ceza hukukuna göre yargılanırlarken, Mahkeme işlenen cinayetlerin insanlığa karşı bir suç olduğunu değişik biçimlerde de olsa ifade etmiştir.
4) Eğer Holokost ile Ermeni Soykırımı arasında hukuksal bir fark aranıyorsa, birincisinde uluslararası askerî bir mahkemenin insanlık suçu nedeniyle yargılama yapmış olmasıdır. Ermeni Soykırımı’nda yargılama ulusal düzeyde yapılmış; uluslararası düzeyde suç “insanlık suçu” olarak karara alınmış ama politik nedenlerle yargılama aşamasına geçilememiştir.
Özetle, kolayca iddia edilebilir ki, Holokost ile Ermeni Soykırımı arasında, uluslararası hukuk açısından herhangi bir fark yoktur. Her ikisi de açık olarak insanlığa karşı suç olarak tanımlanmıştır. Mahkeme, Holokost’u, mahkemelerce karara bağlanmış bir husus, Ermeni Soykırımı’nı “henüz tartışılıyor” diye tasnif ederek, bırakın gerçeklik açısından, hukuki açıdan bile büyük bir yanlışın altına imza atmıştır.
SOYKIRIM VE İNSANLIK SUÇU ARASINDA BÜYÜK FARK YOK
Sonuç olarak söylenecek şudur ki, AİHM ideolojik dar görüşlülük ile Holokost ve Ermeni Soykırımı arasında ne olgu olarak ne hukuki olarak var olmayan ayırımlar yaratmıştır. Mahkemenin niçin Holokost ile Ermeni Soykırımı arasında bu tür bir kategorik ayrım yaptığı sorusuna verilecek bir cevap vardır: Mahkeme Avrupa merkezli bir düşüncenin etkisindedir. Ve Holokost ile diğer soykırımlar arasında kategorik bir fark olduğuna inanmaktadır. Türkiye’de de Ermeni Soykırımı’na soykırım demeyen ve bunun nedenini de Ermenilere yapılanların Holokost’a benzemediği ile açıklayan çok sayıda insan bulunmaktadır.
Oysa elimizdeki konu itibarıyla, Holokost ile Ermeni Soykırımı arasında kategorik herhangi bir ayırım sözkonusu değildir. Ayrıca, Doğu Perinçek’in işlediği suçun niteliği itibarıyla, Ermeni Soykırımı’nın soykırım mı, insanlık suçu mu sayılması gerektiği tartışması anlamsızdır.
Eğer dikkat edilirse, hem Avrupa Birliği 2008 çerçeve kararında, hem de İsviçre Ceza Kanunu’nda, inkâr suçu bir tek soykırım ile sınırlı değildir. Suç kategorisi olarak, soykırım ve insanlığa karşı suç birlikte sayılmaktadır. Bu nedenle, Doğu Perinçek’in 1915’i soykırım olarak telakki etmiyor olması, nefret suçunu işleyip işlemediği noktasında önemli olmayan bir husustur. Çünkü Perinçek esas olarak 1915’te bir suç işlenmediğini savunmaktadır. Yaşananın insanlığa karşı bir suç olduğunu inkâr etmektedir.
Eğer karara itiraz ederse, İsviçre’nin savunmasını, Perinçek’in işlediği nefret suçunun oluşması için, soykırım ile insanlık suçu arasındaki ayırımın anlamsız olduğu noktasında yapacağını tahmin ediyorum. Sorun geçmişte işlenmiş cinayetleri, bu cinayetin kurbanı olmuş bir topluluğa yönelik nefreti körükleyen bir biçimde inkâr edenlerin cezalandırılıp cezalandırılmayacaklarıdır.
SON BİR HUSUS
Doğu Perinçek kararının Türkiye’de ele alınış ve tartışılışı çok sorunludur. Bunun bir nedeni, Türkiye’de bir inkâr rejiminin var olmasıdır. Bu nedenle sorun, “bir eyleme soykırım değildir deme özgürlüğü olmalıdır” boyutunda tartışılmaktadır. Elbette Türkiye gibi bir ülkenin özel koşulları da düşünülürse, bu özgürlüğün kaçınılmaz bir zorunluluk olduğunu kabul etmek gerekir. Fakat İsviçre ve Avrupa ülkelerinde tartışılan konu, nefret ve ırkçılık suçlarına, AB’nin 2008 çerçeve kararında dile getirdiği suçların da dâhil edilip edilmemesi gerektiğidir. Avrupa ülkeleri kendi ihtiyaçlarından hareketle bu tür suçları inkâr etmeyi, nefret ve ırkçılık suçları kapsamında gündeme getirebilirler. Bu ülkelerin ihtiyaçlarını, Türkiye’de bizim ihtiyacımız olan şeyden hareketle tartışmak doğru değildir.
Avrupa’da konunun bir hukuk sorunu olarak tartışılması anlaşılabilir bir durumdur. Ama Türkiye’de henüz bu düzeyde değiliz ve konunun bir hukuk sorunu olarak ele alınması ciddi sakıncalar içermektedir. Türkiye hâlâ soykırım rejiminin egemenliğini sürdürdüğü bir ülkedir. Geçmişte katliama uğramış (Ermeni, Süryani ve Rumlar) Hıristiyan topluluklara yönelik ciddi nefret suçları başta hükümet partisi üzere, geniş bir kesim tarafından çok sıkça işlenmektedir. Ayşe Kulin gibi tanınmış yazarların, “dilim sürçtü” diye işin içinden çıkmaya çalıştığı, “Ermenileri durduk yerde kesmedik” sözlerinin edilebildiği bir ülkede yaşıyoruz. Sadece, Hıristiyanlara yönelik ırkçı söylem veya nefret suçunu işleyenlerin cezalandırılmasını istersek, ülkenin önemli bir nüfusunu hapse tıkmamız gerekir.
Bu nedenle bizim, hukuk değil, vicdan üzerinden açık bir hesaplaşma yapmamız gerekiyor. Hukuki yasak tartışmaları bize fazla lüks, yanılıyor muyum?
Yazarlar
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.05.2025
24.03.2025
5.06.2023
1.04.2021
15.07.2020
2.05.2020
25.04.2020
22.04.2020
5.04.2020
28.01.2020